Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Elâzığ intibaları

Elâzığ intibaları

Neredeyse bir haftayı bulan Elâzığ-Maraş civarlarındaki seyahatimden yenice döndüm. O bölgelerin sıcak mı sıcak, gönül dostu halkı ile günler-geceler boyu sohbetlerde bulundum. Bu geniş coğrafyalarda gazetemizin yayınının makes bulması, beni derecesiz memnun etti desem yeridir. Size şunu söyleyebilirim ki; özellikle Elâzığ, bu hususta tam bir hazine değerinde bir vilâyetimiz.


Elâzığ’ın özelliği de şuradan ileri geliyor. Bildiğiniz gibi Elâzığ bir yandan Tunceli ile, bir yandan da koca Diyarbakır’la komşu durumda. Baktım gördüm ki; bu komşuluk ne Elâzığ’da ne de Elâzığlılarda bir tedirginlik meydana getirmiyor. Onlar bu hususta öylesine rahat ve müsterih görünüyorlar. O civarlarda dolaştığım dört gün boyunca hep bunu düşündüm, bunu sordum.

Bana oralarda şunu söylediler: Elâzığ çok göç alan bir il!.. Buraya özellikle de Tunceli’den ve Diyarbakır’dan, hatta Hakkari’den gelenler çok olur. Elâzığlılar onlara karşı önyargılı davranmaz. Alabildiğine tabii ve kucaklayıcı bir tavır sergilerler. Bunu gören yeni yerleşmeciler de bundan ziyadesiyle memnun olur, aradan fazla bir zaman geçmeden aynen bir Elâzığlı gibi davranışlar sergilemeye başlarlar. Sonra hep birlikte Harput müzikleri dinlemeye, Elâzığ’ın manevî mimarları etrafında toplanmaya girişiriz.

Elâzığ ve yeni misafileri arasında yaşanan süreci size geniş geniş yazmak isterdim. Fakat maalesef buna imkân bulamadığım için üzgünüm. Yalnız şunu belirteyim ki; orada bu meselelere kafa yoran çok ciddi kafalarla karşılaştım.

Meselâ Elâzığ’da yayıncılık yapan ve Manas Yayıncılık olarak da çeşitli sosyal kültürel faaliyetler gerçekleştiren bir kuruluş var orada. İşte Elâzığ gibi bir yerde hem elli civarında eser yayınlayan hem de ardı arkası kesilmeyen kültürel faaliyetlerle değil Elâzığ’ı, hemen bütün bölgeye yetişmeye çalışan bu kuruluşun başında bulunan enteresan bir kabiliyetle karşılaştım. Onu dinledikçe, onun Elâzığ’a ve çevre illere dönük tecrübelerine, ilişki geliştirme yöntemlerine vakıf oldukça gönlüm bir hoş oldu, ülkemizin geleceğine dair itimadım kat kat yükseldi diyebilirim. Dolayısıyla bu meselelere kafa yoran resmi zevatın, sırf oradakiler değil, Ankara’dakiler de dahil, bu tür kanaat önderleri ile temasa geçmelerinde, onları dinlemelerinde büyük faydalar bulunduğu kanaatine ulaştım. İşte bu insana, yani Elâzığ’ın değerli evlâdı Şener Bulut’a buradan gönül dolusu selâmlar gönderiyorum. Onun Elâzığ’a mahsus gönül açıklığının daha da genişleyerek, bütün çevre illeri kuşatmasını diliyorum.

Nitekim işte, ancak onda görebileceğiniz cinsten ferah ve kuşatıcı bir tavır: Elâzığ’dan Maraş’a gideceğim. Maraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde gençlerden, araştırma görevlilerinden genişçe bir gruba “Edebiyat ve Edebiyat Tarihçiliği” üzerine üç-dört saat sürecek bir konuşma yapacağım. Peki neyle gideceğim? Çünkü bütün arabalar dolu!.. Sen dur hocam dedi ve kısa bir aradan sonra, Tunceli’den hareket eden bir otobüsten bana yer temin etti. Herhalde bendeki tedirginliği hissetmiş olmalı ki:

- Hocam müsterih olun!.. İçiniz rahat etsin!.. Ne Tunceli ne de Diyarbakır, gazetelerin yazdığı gibi yerler değil!.. O insanlar da bizim bir parçamız!.. Siz ne kadar kendinizi rahat hissederseniz, karşılığını bulmakta gecikmezsiniz.

Bu söz üzerine, Alah var içimde bir sekînet, tam altı saat yol katettim ve derecesiz memnun oldum. Otobüste gördüğüm muamele dolayısıyla da Tunceliler firmasına ve otobüs personeline ayrıca teşekkür ederim.

Peki, biz o dört gün boyunca Elâzığ’da ne ile meşguldük?

Başında Şener Bulut hocanın olduğu Manas Yayıncılık ile, İstanbul’dan Eskader’in müştereken düzenlediği seri toplantılar dolayısı ile Elâzığ’dayız. Eskader’den de iki değerli dost Mehmet Nuri Yardım ile Şerif Aydemir, daha sayısız konuşmacılar!.. Oralarda, o muhitin yetiştirdiği büyük kalp adamları üzerine toplantılar düzenleniyor.

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun diyarı Ağın’da (Elâzığ’ın ilçesi), Fethi Gemuhluoğlu’nun doğduğu Gemuhlu Köyü’nde, büyük düşünürlerimizden Nurettin Topçu’nun doğduğu Toybelen Köyü’nde ve Kemaliye’de (Eğin) ve hatırası bütün Elâzığ’ı kuşatmış bulunan üstad Ahmet Kabaklı’nın doğduğu Harput’ta, gecemiz gündüzümüz onlarla dopdolu geçiyor.

Orada beni ziyadesiyle şaşırtan şeyler de olmadı değil. Meselâ Dördüncü Murat, Bağdat fethine giderken buralardan, bu derin vadilerden geçmemiş mi? Hani onun Bağdat’ı fetheden bir Genç Osman’ı vardır ya!.. İşte o yiğit bahadır buralardan, Ağın’dan değil mi imiş? Aynı soy, aynı gür ses, aynı destansı eda, hâlâ daha sürüp gidiyormuş oralarda!.. İşin garibi, bu muhit, hâlâ daha aynı hatıralarla dopdolu yaşıyor ki, buna derecesiz memnun oldum.

Bir de oralarda, Ahmet Kabaklı üstadımızın en yakın akrabaları ile tanışmak!.. O çok yaşlı amcası, dayı veya amca çocukları!.. Kabaklı ile birlikte Elâzığ Lisesi’nde, Cemil Meriç’in talebesi olan birileri!.. Dolayısıyla Harput’un Göllü Bağ’ında hoşça bir dem oldu. Çok ama çok sevindim bu karşılaşmalardan.

Fakat sona kalsa da ruhuma, Elâzığ’a mahsus ezgileri emanet bırakan Nihat Hocama ne demem gerekir bilmiyorum. Ey Nihat Hoca, âvâzelerin yankılanıyor hâlâ daha!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Necmettin Türünay Arşivi