Kuzuların kurtlara âşık olmaları
Hayatta insana en çok acı veren şey; kurtların kuzulara saldırması değil, kuzuların kendilerine saldıran kurtlara âşık olmalarıdır. Kuzuların kurtlara âşık olmaları, kurtların sayılarının çoğalmasına sebep olur. çünkü kuzunun kurda âşık olması, kurdun iştahını kabartır, sermayesini ise çoğaltır. çünkü kuzuların kurtlara âşık olmaları, işbirlikçiliği beraberinde getirir. Zalimler çoğu zaman işlerini işbirlikçileri sayesinde emin bir şekilde bitirirler. "İşbirlikçilik", güçlü olan tarafın kendi istek ve menfaatini zayıf olan tarafa zorla veya menfaat vaadiyle kabul ettirmesi ve boyun eğen tarafın egemen güçlerin her istediğini yapması durumunu ifade eden bir kavramdır. Harbi ve mürted sömürgeci güçler "işbirlikçiliği", XV. yüzyıldan itibaren bir kurum haline getirdiler. Bu kurum yoluyla dünyanın büyük bir bölümünü sömürgeleştirdiler. İşbirlikçilik bir bakıma süfli bir ticarettir. İşbirlikçiler, topluma ait büyük değerleri, hâkim çevrelere çok basit menfaat, makam ve mevkii karşılığında vermekten çekinmeyen menfaatperestlerdir. Onlar, kitlelerden zorla ve hile ile aldıklarını efendilerine az bir menfaat karşılığında (semenen kalil) vermekten tereddüt etmezler. Kendilerini ve ülkelerini müstevli harbi ve mürtedlere dünya menfaati karşılığında peşkeş çekmek, işbirlikçi dediğimiz kurtlara âşık kuzuların her dönemdeki vasıflarıdır.
Biz, kendilerine saldıran kurtlara âşık olan kuzuların bol olduğu bir ülkenin sakinleriyiz. Hiç merak ettiniz mi? Niçin çocuklara Hâbil adı verilir de, Kabil ismi verilmez?.. Mazlum denir de, zalim denmez?.. çünkü insan, fıtratı gereği Hâbil’i öldüren Kabil’in yanında yer almaz. çocuğunun mazlum olmasını ister de, zalim olmasını istemez. İnsanlığın önderleri ve örnek insanları Peygamberlerin hayatına baktığımızda da aynı kurguyu görürüz. Peygamberlerin yanında yer alanlar hep mazlumlardır. Onların mücadelesi, tevhid mücadelesidir. Tevhid mücadelesi, mazlumların hakkını alma ve savunma mücadelesidir. İyi ile kötünün, hak ile batılın, mazlum ile zalimin mücadelesi, tarihin her devresinde sürüp giden bir hadisedir. Günümüzde de aynı mücadelenin sürüp gittiğini görüyoruz. Bir kısım insan, haklı olması gerekmeden “güçlü”nün yanında yer almayı sever. Bu, onun nefsine hoş gelir. İşte bu durum, kuzunun kurda âşık olmasıdır. Zalimlerin egemen oldukları bir dünyada mücadeleyi terkeden mazlumlar, kurda âşık olan kuzudan farksızlardır.
Asrımızda İslâm’ın mahkûm, küfrün hâkim olduğu İslâm topraklarında Müslümanlar birbirlerinin dostları, yardımcıları olmak yerine, birbirlerinin kurtları oluvermişlerdir. Bu, büyük bir felakettir. Müslümanları bu felaketin içine ideolojilerin telkinleri, teşvikleri, kültür ve işkenceleri sürüklemiştir. Kendilerine Müslümanca bir hayat yaşama hakkını tanımayan keyfî, küfrî ve cebrî güçlere karşı birlikte tek saf halinde mücadele etmeleri gerekirken, mücadeleyi bırakıp birbirlerini küfürle itham etme yarışı içine girenler, kendilerine saldıran kurtlara âşık olan kuzular gibidirler. Onların yarını olmaz. Yeri geldiği için şu hakikati beyan etmekte fayda vardır: Müslümanlar tarihinde Hariciler ile başlayan tekfir hastalığı, ehl-i bid'at fırkalara ait bir psikolojinin ifadesidir. İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra.): “Bid'at ehlinin kusurlarından birisi, birbirlerine kâfir demeleridir. Ehl-i sünnetin güzel taraflarından biri de, hata edince birbirlerini tekfir etmemeleridir.” (İmam-ı Azam Ebu Hanife- Fıkhı Ekber - Aliyyü'l Kari şerhi - İst: 1979 Sh:429)
Müslümanların birbirlerinin tekfiri ile meşgul olmaları, keyfî ve cebrî güçlerin işlerini kolaylaştırır. Keyfî ve cebrî sistemlerin işlerini kolaylaştıranların kendilerine saldıran kurtlara âşık olan kuzulardan ne farkları vardır? Zalimin kendisine yaptığı zulmü alkışlayan mazlum, zalimden farksızdır.
Müslüman'ın inanç lûgatında zalimlerin zulmünü onaylamak yoktur. Her Müslüman’ın temel hedefi, Allahû Teâla (c.c.)'ya ihlasla ibadet etmek ve imtihanı kazanmaktır. Müslümanların İslâmî bir hayat yaşayabilmeleri için cemaat haline gelmeleri zaruridir. Resul-i Ekrem (s.a.v)'in: “Dünyanın ücra bir köşesinde bile olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine emir tayin etmeden yaşamaları helal olmaz.” (İmam Ahmed b. Hanbel, El Müsned, İst. 1401, C. 2, Sh. 177) buyurduğu ve bu inceliğe işaret ettiği malûmdur. Cemaat olmak, zulme ve zalimlere karşı isyan bayrağını açmaktır. Hevalarına muhalefet eden ve Allahû Teâla (c.c.)'ya teslim olan kimselerin, İslâmî cemaatten müstağni olmaları mümkün değildir. Hz. ömer (ra.): “İslâm, İslâm olamaz, cemaat olmadıkça!.. Cemaat, cemaat olamaz, emiri olmadıkça!.. Emir, emir olamaz, ona itaat olmadıkça!.. Herhangi bir kimseyi, onun kavmi, fıkıh (ilmi) üzere başlarına geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi için de hayat olur. Herhangi bir kimseyi kavmi, fıkıh (ilmi) olmadan başa geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi için de helak (sebebi) olur” ( Sünen-i Darimi, İst. 1401, C. 1, Sh. 79; Mukaddeme, 16)
Allah için cemaat olmayı ve cemaat halinde zalimlere karşı mücadele etmeyi hafife alanlar, Rasûlullah (s.a.v)’in 13 yıllık Mekke dönemini hafife alıp hiçe sayanlardır. Asrın Firavunu Amerika ve avanelerinin İslâm topraklarını istilâ etmeleri karşısında Müslüman kavimlerin, kuruluşların suskunluğu, yöneticilerin korkaklığı ve halk kitlelerinin olaylardan habersizliği ve duyarsızlığı; bu zorba güçlerin en büyük münker ve kötülükleri hiç çekinmeden ve hiçbir tehlike görmeden rahatça işlemesine neden olmaktadır. Zalimler bu kadar cesaretli ve pervasızsa bizim korkaklığımızdandır… Boyun eğenler ve boyun eğenleri seyredenler keyfî ve cebrî sistemin gücüne güç katanlardır. Bu yüzden diyoruz ki; bir yerde kuzuların kurtlara âşık olmaları neticesinde kurtların sayısı çoğalıyorsa, söz konusu o yerde problem ve tehlike kurtlardan ziyade kurtlara âşık olan kuzulardır. Saldırgan kurtlardan hesap sormakla mükellef olduğumuz kadar, kurtlara âşık olan kuzulardan da hesap sormakla mükellefiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.