Sayın Yetkililer Ve Ey Halkım Aile Sos Veriyor Farkındamısınız?
Bir millet parası, silahları, teknolojisi ve nüfus kalabalığıyla değil manevi değerleriyle güçlüdür. Bu manevi değerler din, iman, sılayı rahim )akrabalık bağları(, komşuluk, arkadaşlık, aile vb değerledir. Bir toplumda bu değerler ne denli güçlü, sıcak ve işler durumdaysa o toplum o kadar güçlüdür. Bir toplumda bu değerler zaafa uğramışsa o toplumda zaiftir. Eğer bir toplumda bu değerler yok olmuşsa o toplumun kendisi de er veya geç yok olmaya mahkumdur. Hatta belki yok olmuşta farkında değildir.
Bu değerlerin oluşturulup korunmasında değişik etkenler bulunmakla beraber şüpesiz bu konuda lokomotif görevi ailenindir. Tüm bu manevi değerler ailede yoğrulup pişirilerek nesillere ilmek ilmek işlenir. Şu halde bir toplumun geleceği olan bu dinamiklerin varlığı ve devamı aile yapısının sağlam olarak devam etmesine bağlıdır. Yani aile ne denli sağlam ve sağlıklı devam ediyorsa toplumda sağlam ve güçlüdür. Ama aile yapısı çürümüş, çökmüşse toplumda çökmüştür. İsterse maddi değerler açısından dudak ısırtacak güce sahip olsada.
İşte batı alemi, maddi değerler açısından alabildiğine güçlü ve göz kamaştırıcı görünüyor. Ancak batının aklıselim düşünür ve bilim adamları yıllardır aile yapısının sos verdiğini, böyle giderse batı toplumunun pek ömrü kalmadığını haykırıp duruyorlar. Ancak kapitalizm virüsüne mübtela olmuş devlet, kurum ve sorumluluk makamında bulunanlar bu çığlığı duymuyorlar. Tabi batının bu çirkefi sadece kendisini değil dünya insanlığını tehdit ediyor. Zira batı kendisinin sonunu hazırlayan bu çökmüşlüğü, hasımlarına karşı bir soğuk savaş aracı olarak kullanmaktadır. Bu virüsü binlerce tv kanalı ve internetten yüzlerce dilde tüm dünya insanlığına bulaştırmaya devam etmektedir. Takdir edersinizki bu sinsi savaş sıcak savaştan çok daha tehlikeli, zira el bombası çikolata görünümünde sunulmaktadır neslimize.
Şimdiki aile yapısı kırk, otuz, hatta on yıl önceki aile yapısıyla bile kıyaslanamayacak kadar zaafa uğramış, içi boşaltılmış kof hale getirilmiştir. Baba eski baba, anne eski anne çocuklar eski çocuklar değil. Babadan aile reisliğinin yarısı kanunla kadına devredilmiş. Kadın bununla yetinmemiş, annelik duygularını kullanarak çocukları yanına çekip, geri kalan yarısının da yarısını gaspetmiş. Sonuç olarak bir ömür aile yüküne gönüllü hamallık yapan baba daha ele ayağa düşmeden kendi evinde sığıntı durumuna düşmüştür. Anne ise çocuklarına olan şefkati hoyratça kullanarak babanın da kendisinin de hukukunu çocukların ayaklarına paspas yapmıştır. çocuklar ise kendilerine çağdaşlık ve özgürlük diye yutturulan erdem ve faziletten yoksun batı kültürüyle, saygı-sevgi, hak-batıl, iyi-kötü her şeyi birbirine karıştırmış, birbirine, ebeveynine, arkadaşına, komşusuna ve tüm topluma karşı görev ve sorumluluğunu yitirmiştir. Bu tablonun sevindirici istisnaları elbette var ancak genel durum maalesef bundan ibaret.
Toplum olarak artık, lüks sığınma evleri ve darul acezeler yapmakla övünür olduk. Sığınma evlerinin adına da daha çok huzur evi demeyi tercih ediyoruz, ayıbımızı örtmek istercesine. Halbuki zamanında anne babanın çocuğu evden, okuldan, bakkaldan, beş on dakika geç dönse anne on defa pencereden bakıp yavrusunun yolunu gözler, baba defalarca bu çocuk nerde kaldı diye sorardı. Anne baba yavruları için ne uykusuz geceler geçirdiler yavrularının başucunda. Onlar aylar hatta yıllarca evlatlarını görmeden nasıl huzurlu olsunlar. Sığıntı evlerinin adını huzur evi koymakla o vefakar ve cefakar atalara huzur geleceğinimi sanırsınız. Onlar evlatlarını görebilecekleri bir yerde bir çöp kulübesinde yarı aç yarı tok da mutlu olurlar ama zamane evlatlarıının bunu anlaması zor.
AİLEYİ TEHDİT EDEN TEHLİKELER
1. Yeterli islami eğitimin verilmemesi.
Aileyi asıl ayakta tutan, aile bireyleri arasındaki karşılıklı sevgi, saygı, güven, yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayacak olan tüm ahlaki değerler ancak islamın insana verebildiği Allah (cc) korkusu ve ahiret bilinciyle gerçekleşebilir ki buda islami eğitimle mümkün. Bunu ne kanun, ne de ceza-i müeyyidelerle sağlayamazsınız. Tek çare neslimizi islam ve Kur’an eğitimiyle eğitmek peygamber ahlakıyla ahlaklandırmaktır. Bunun için okul, ebeveyn, ve tüm kitle iletişim araçlarının her birine düşen görevler vardır. Ya bu görevlerimizi yapar sağlıklı, sağlam ve huzurlu aileyi kurup korur ve kurtuluruz yahut aileyi yıktığından dolayı yok oluşa doğru giden batı toplumlarının akibetine biz de uğrarız.
2. Tv, internet ve medyanın aileyi temelinden sarsan yayınları.
Bu konuda son yıllarda kitle iletişim organlarının ne denli sorumsuzca yayınlar yaptığını hayret ve esefle izlemekteyiz. Sanki medya organlarının büyük bir bölümü aileyi yıkma konusunda söz ve işbirliği yapmışçasına yayınlar yapmaktadırlar. Ne RTüK, ne herhangi bir kurul onların bu hoyratça yayınlarına sınırlama getirememektedir. İşin daha ilginci bunlar serbesçe müslüman mahallesinde salyangoz satarken inanan insanlar, islama ait değerlelerini gündeme getirdiklerinde olmaz türlü hakaret ve iftiralara maruz kalmaktadırlar. Din düşmanı çevreler bu konuda yıllardır halka yutturdukları demokrasi putlarını da gözlerini kırpmadan yiyebilmektedirler.
Tv programlarının yarıdan fazlası magazin ve paparazzi oldu. Bu programların nerdeyse tüm içeriği evlenmeyip bir kaç gün veya haftada bir eşarkadaş değiştirmeye kurgulanmış durumdadır. Bu kadarı elbette tevafuk değil, karanlık bir elin işaretiyle olmaktadır. Artık ima ve mecaz gerekmiyor, bu çevreler açıkça günübirlik bizim çocuklarımıza kızına da erkeğine de “ömür boyu kendinizi bir kişiye mahkum edecek kadar geri zekalımısınız” diyorlar. Yani açık ve net olarak aile müessesini yıkmak için çalışıyorlar. Bizde tüm kurum, kuruluş ve bireyler olarak seyirci olmaya devam ediyoruz.
3. Devlet hükümet vb sorumlu kurumların yanlış ve yanlı politikaları,
Aileyi korumadan sorumlu bakanlığımız var ama batıya karşı olan kompleks ve önyargılarımız sebebiyle çoğu kere aileyi sarsacak nice kanun ve yönetmeliklere imza atmaya devam ediyoruz maalesef. Her yönden müslümanların üzerinde mahalle baskısı var. İrticacı damgası yeme korkusuyla inanan insanların lehine herhangi bir kanun ve yönetmelik neredeyse göndeme dahi getirilememektedir. Ama feministler kadın hakları, kadın¬¬¬-erkek eşitliği adı altında yaptıkları baskılarla hem kadının kendisine büyük zararlar verecek, hemde aileyi kökünden sarsacak nice kanun ve yönetmelikleri zoraki dayatabilmektedirler. Zina tartışmaları zamanında “beden benim istediğim gibi kullanırım” diyen pespaye bayanları hatırlarsınız. Halbuki zinanın serbes olması aileleri yıktığında, bunun enkazı altında en fazla yine kadınlar kalmaktadır ama... Ne yazık ki kadına bu zulmü yapanlar aynı zamanda kadına bunu özgürlük ve eşitlik diye yutturabilmektedirler.
4. Anne babaların duyarsızlıkları.
Anne babalar çocuklarının bu dünyalarını memur etmek için saç ve sakallarını süpürge etmekte, yemeyip yedirmekte, giymeyip giydirmekte ve onların dünya refahı için kendi hayatlarını zehir etmektedirler. Ama aynı anne babalar evlatlarını dünya ahirette huzur ve saadete kavuşturacak olan manevi değerleri es geçmekle evlatlarına ilk darbeyi yine kendileri vurmaktadırlar. Onlar bunu hep evlatlarının hayrı için yaptıklarını düşünüyorlar ama bu bilinçsiz sevgi hem bu evlatları, hem de onların ilerde kuracakları aileyi yok edecek tehlikeler barındırmaktadır. Halbuki çocuklarımızın ahireti yok olduktan sonra bu dünyada padişah olsalar ne yazar.
5. Ekonomik sebepler ve lüks konfor düşkünlüğü.
Ailelerin temelini sarsan bir sebepte elbette ekonomik çıkmazlardır. Bu çıkmazları hazırlayan da genelde lüks ve israftır. Düşününki her aile kesintisiz olarak taksitler ödemeye devam etmektedirler. Ne yok ki; kışlık ev, yazlık ev, deniz evi, tüm bunlar için lcd ekran tv, nofrost buz dolabı, klima, bulaşık-çamaşır makinası, oymalı-kabartma desenli halılar, evin her bireyine cep telefonları (tabiki son modelinden), yatak odası takımı, oturma grubu, genç odası, çocuk odası, mutfak robotu vs vs. Tabi bu arada evde elektrikli yıkamalı süpürge vardır. Ama yine de evin temizliği için bir temizlikçi kadın tutulmalıdır. Bu saydıklarımız ve giyim kuşam eşyalarının modası geçtikçe, rengi soldukça veya bir üst modeli çıktıkça değiştirilmesini de hesaba kattığınızda faturaların tutarını siz düşünün. Birde buna güzellik merkezi, kuaför, makyaj, boya-cila masrafını da eklerseniz....
Bunca maddi külfetin üstesinden gelebilmek için tabiki çalışmaya müsait tüm aile bireylerinin çalışması gerekir. Bu da bizzat aileyi tehdit eden bir tehliledir. Son zamanlarde kredi kartı borcundan dolayı intihar eden, evini terk eden ve böylece ailesi dağılan insanlar ne kadar da çoğaldı. özellikle anne babanın yoğun bir tempoyla çalışmak zorunda kalmaları, hem birbirleriyle, hem de çocuklarıyla ilgilenememeyi beraberinde getirmekte, bu da aile bireyleri arasında soğuma, kırgınlık, tartışma, kavga ve derken ayrılmalara kadar gidebilmektedir.
6. Annelerin anneliğin hakkını vermemeleri.
Annenin eğitimsizliği, lükse düşkünlük sebebiyle çalışmak zorunda kalması, çocuğunun dünyası için her tür çileye katlanırken manevi dünyasını ihmal etmesi ve benzeri sebepler onun çocuğuyla yeterince ilgilenememesini doğurmaktadır. Takdir edersiniz ki çocuğun eğitimi ve dolayısıyla ailenin huzur ve güvenle devamında annenin rolü büyüktür. Anne bu görevinin hakkını vermeyince hem kendi ailesi hemde çocuklarının kuracağı aile çürük, sorunlu ve yıkılmaya mahkum bir aile olmaya adaydır. Bu sebeple çalışıp aileye maddi katkı sunan anne değil, evinde çocuklarının eğitim ve terbiyesiyle ilgilenerek aileye manevi katkı sunan anne makbuldur. Zira maddi kayıpların telafisi mümkün ama manevi kayıpların telafisi zor hatta bazen imkansızdır.
Şu halde gelin toplumun tüm kesimleri olarak; amiri-memuru, işvereni-işçisi, öğretmeni-öğrencisi, esnafı-çiftçisiyle ailelerin sağlıklı, sağlam, huzurlu ve güvenli olması için her birimize ne görev düşüyorsa yapalım. Aileyi tehdit eden herhangi bir tehlike gördüğümüzde asla bana ne demeyelim. Bu tehlike kimden/nereden gelirse gelsin uygun bir şekilde müdahale ederek bertaraf edelim. Hemen şimdi, yarın çok geç olabilir.
Muhammed özkılınç 16 – 7 - 2008