Yürü behey küheylan
Bizde büyük sermaye basını ehemi mühime tercih ettiği için, İngiliz ve Fransız bulvar gazetelerinde olduğu gibi, iç ihtilâfları aşırı derecede öne çıkardıkları için, önemli gelişmeler sayfalarda küçülüyor da küçülüyor. Basit, alelâde tartışmalar, ona buna sataşmalar büyüyor da büyüyor. Dolayısıyla bir kaşık suda meydana gelen dalgalanmalar, okyanuslardaki dev dalgalardan daha büyükmüş gibi bir intiba hasıl ediyor.
Nitekim ziyaret veya konferans için gidip geldiğim yerlerde, okuyucularımız bana devamlı şunu söylüyor. Sizin yazılarınızdan büyük bir ferahlık tesiri alıyoruz. Ülkemizin geleceğine dair ümitlerimiz artıyor da artıyor. Daha genel üstten bakışınız, teferruata boğulmayan yaklaşımlarımız sayesinde, biz de meseleleri makro planda algılama imkânını buluyoruz. Bana bu tür duygularını ifade fırsatı bulan okuyucuların daha ziyade öğretmenler, sendika grupları, dinî çevreler, öğrenciler, yerine göre de üniversite hocaları olduğunu düşünürseniz, varın gerisini siz hesap edin!..
Sayısız gazete ve televizyon!.. Bilhassa hükümetin ve Türkiyenin gerçekleştirdiği önemli başarıları örtmek yolunda habire olumsuzluk üreten muhalefet hastalıkları da ortada iken, elbette bu kakafoniye teslim olmamak gerekir. Hayırlı ve güzel olana şehadet esas değil midir? Sürekli karanlığı ve olumsuzu tasvir!.. Velev ki tekzip maksadıyla bile olsa onların söylediklerinin sürekli tekrarı, öyle bir an geliyor ki karanlığın tekrar tekrar çoğaltılmasından başka bir işe yaramıyor.
Ne var ki toplum kendini böyle bir karanlığın baskısı altında hissetse bile, tarihî sağduyusu onun en büyük yardımcısı oluyor, içinden geçtiğimiz süreçte yanlış stratejilerin peşine takılmaktan da onu alıkoyuyor.
Tarih boyunca büyük bâdirelerden geçmiş, acı nedir tatlı nedir bunu tecrübeleri ile test etmiş, yaşadığımız yüzyılın ülkemiz ve dünya için ne tür tehlikeler barındırdığını ve ne tür muştular vazettiğini tarihi sezgileri ile fark eden bir milletin, bu olgun tutumu takdir etmemek doğrusu elde değildir. Çünkü tarihin öyle bir aşamasında bulunuyoruz ki, dünya yeniden kuruluyor gibi bir şey oluyor. Evet eski defterler bir bir açılıyor, yüzü kara ve aklar bütünüyle meydana çıkıyor. Bu hal ayrıca çokları üzerinde, haddi aşan bir karmaşa tesiri de bırakabiliyor.
Hem de bu hesaplaşmayı Türkiye, PKK meselesinin iyice azdığı, Suriye krizinin ayyuka çıktığı bir sırada yapıyor. Yani dışa karşı mücadelesini büyük bir teenni ile yürütürken, öbür yandan da içerideki tarihi çekişmenin muhasebesini çıkarıyor. Dolayısıyla içeride yaşadığımız hesaplaşma toplumu orasından burasından gerse de, eski hegemonik güçler ve onların dış destekçileri bu hesaplaşmayı yarım bıraktırmak için olmadık denemelere başvursalar da, sonuç gene değişmiyor.
İşte bu hesaplaşma sürecinde bertaraf edilen kesimler, Türkiyenin dış politikada ve ekonomide, devletin ve idarenin muhtevasında katettiği başarıyı örtmek istiyor, toplumu da bundan gafil kılmak istiyorlar. Onun için her iyi ve başarılı olanın üstünü örtüyor da örtüyorlar. Dahası bunları yokmuş, olmamış gibi farzediyorlar. Onun yerine de ya yabancı gazetelerin, ya muhalefetin, ya da kerameti kendinden menkul bayat yorumcuların iddialarına, mal bulmuş mağribî gibi sarılıyorlar. Sürekli bu iddiaları öne çıkarıyor, o merkezde yorumlar yapıyorlar. Öyle bir an geliyor ki, sanki Türkiyeye savaş açmış yabancı bir ülkenin Beşinci Kolu gibi bir görüntü ve intiba üretiyorlar.
Kuşkusuz bunlara itiraz, kuşkusuz bu yalanları ifşa şart oluyor. Fakat sürekli bunu yapmak!.. Yanlışı ve eğriyi düzeltmek için çırpınıp durmak!.. Bunun sonu gelir mi?
Onun için, bunun yanı sıra ve daha ziyade de hakikati, doğruyu, olup biteni, ülkemiz ve milletimiz adına katedilmiş mesafeleri tebârüz ettirmek gerekmez mi? Çünkü daha ziyade ağırlığı buraya vermek icabeder. Aksi halde kendimizi sürekli anti-tez durumunda bırakmış olmaz mıyız?
Halbuki büyük fikirler kendini, kendisi olarak vâzederler. Şairlerin akşama bakıp duygulanmaları gibi yapmazlar büyük adamlar. Dışarıda bir uyarıcıya, muhalife, tashihe mahsûs bir yanlışa muhtaç olmadan gürül gürül akarlar. Yani bu tür say fikirler kendilerini, devamlı bir tez suretinde vaz ederler.
Dolayısıyla şu an için Türkiyenin içine girdiği yol da, böyle büyük bir yol!.. İki Bloklu dünyanın sona erdiği, tarihî Yaltaların çöp sepetine atıldığı böyle bir tarih dönemecinde, Türkiye şartlarını zorluyor da zorluyor. Daha doğrusu da Ortadoğu İslâm dünyasının parametreleri yeni baştan şekil ve hüviyet kazanıyor.
Bazı şapşalların idrakine sığmıyor maalesef bu yeni Türkiye!.. Onlardan bazıları bozuk-arızalı plaklar gibi, hâlâ daha geçmişte takılı yaşıyorlar!.. Ya da biz eleştirisiz, itirazsız nasıl yaşarız der gibi, bu büyük geleceğe katkı vermek yerine, kendi küçük dünyalarında sayıklamayı tercih ediyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.