AK Parti, Obama ve MHP Kongresi
Bu hafta sonucunu ve yansımalarını takip etmemiz gereken üç önemli gelişme ile karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, AK Partinin Kızılcahamam toplantılarında ulaşacağı birtakım ilke kararları ve stratejik adımlar!.. İkincisi MHP Kongresinin sonucu ve MHP muhalefetinin ne yapıp ne edeceği!.. Üçüncüsü ise bunların hepsinden daha farklı; ABDde yapılacak Başkanlık seçimleri hafta boyunca hepimizi meşgul edecek, doğuracağı sonuçlar bakımından da hemen bütün dünyada geniş tesirler meydana getirecektir.
Öyleyse bu konularda neler söylenebilir?
Kızılcahamamda yapılan AK Parti buluşması, basında farklı farklı değerlendirmelere konu teşkil ediyor. Bu toplantı bildiğiniz gibi, mahalli seçimlerin bir yıl öne alınması teşebbüsünün ardından gerçekleştiriliyor. AK Partiden ve MHPden gelen firelerin neticesinde ilgili teşebbüs akamete uğramışken, şimdi AK Parti yeni bir hazırlık arayışında!.. Bundan ayrı olarak, il mahalli idarelerini güçlü yetkilerle donatmaya ve merkezî yönetimin yetkilerini sınırlandırmaya aday yeni, köklü bir yasa tasarısı bu hafta mecliste görüşülmeye başlanacak.
Seçimleri bir yıl öne çekmekle ilgili anayasa değişikliği tasarısında fazla bir ihtimal bulunmamakla birlikte, ikinci bir denemeye daha girişilir mi bilmiyoruz. Fakat mahalli idareleri yeniden düzenlemeye ve güçlendirmeye aday kanun tasarısının ise, meclisten geçme ihtimali yüksek görünüyor. İlgili tasarının bir an evvel yasalaşmasında, AK Partinin bayağı bir acelesi var. Tasarı bildiğiniz gibi sağından solundan eleştiriliyor. Kürtçülüğe taviz vermek gibi!.. Fakat tasarı sırf bu paranteze de sıkıştırılamaz. İdare ve siyaset hayatımız bakımından tarihî bir geçiş anında bulunduğumuzu unutmayalım. İşte bu hususta AK Parti yönetimi, hem meclis grubunu bilgilendirmek, hem de muhtemel bazı erozyonların önüne geçmek için ciddi bir hazırlığın içinde görülüyor.
Ne var ki burda önemli bir açmaza da şahit olmaktayız. Genelde muhafazakâr gazeteler, Başbakanın konuşmasını kamuoyuna dönük taraf ile öne çıkarırken (APO ile ilgili mesajları), meselâ Akşam, Beşir Atalayın, Oslo benzeri yeni bir sürecin başlatılmasını sabote edenlerden şikâyetini öne çıkarıyor. Diğer bir gazete Milliyet ise, Adalet Bakanının BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş ile özel görüşmesini yayınlıyor.
Buradan ortaya çıkan şu ki, AK Parti iki farklı düzlemde götürmeye çalışıyor meseleyi: Biri Başbakanın kamuoyuna dönük, biraz da sert tavrı!.. Diğeri ise gene Başbakanın bilgisi ve görevlendirmesi ile yapılan temas ve müzakereler!.. Bu iki kulvarı birlikte takip etmeden, gelişmelerin künhüne erilemeyeceğini hatırlatmak isteriz. Kaldı ki bizim kanaatimiz, sağlam bilgilendirmenin her şeyin başında geldiği hususudur.
ABD seçimleri için de görüşümüz aynı. Bu seçimler belirli bir vade içinde hem bölge, hem Avrupa, hem de dünya üzerinde tesirini göstermekte gecikmeyecektir. Avrupa, Uzakdoğu, bölgesel enerji koridorları, ayrıca da İsrail-Filistin barışına dönük tesirler daha geniş bir takvime yayılsa bile, Ortadoğu ve Suriye meselesi üzerindeki yansımaları erken zamanda alacağımız kanaatindeyiz.
Nitekim Bayan Clintonun seçim sonuna bırakmadan, Katardaki toplantıda Suriye muhalefetini yeniden şekillendirme arzusu câlibi dikkattir. Sanki Obamanın seçimleri kazanması kesinmiş gibi bir hava vermektedir onun teşebbüsü.
Bu arada Türk Dışişlerinin, uzun süredir içine girdiği sessizlik de mânidardır. Eskiden olduğu gibi ne Başbakan, ne de Davudoğlu sık sık konuşmamaya çalışıyor. Tayyip Beyin Azerbaycanda, Ahmedi Nejatla buluşmasından bu yana, bu tavır bayağı dikkat çekiyor. Bunun makul bir açıklaması yok değil kuşkusuz. O da, İbrahimînin barış görüşmeleridir.
Fakat her nedense biz bu ihtimalle iktifa etmiyoruz. Suriye konusunda önemli bir stratejik kırılma veya yeni bir politika hamlesinin arefesinde bulunduğumuz gibi hisler taşıyoruz. Bu bakımdan neresinden bakarsanız, Katardaki buluşmalar her bakımdan önem arzedecek. Dolayısıyla aradan fazla bir zaman geçmeden, Suriye muhalefetini yeni bir terkip ve hüviyet içinde görürsek kimse şaşırmamalıdır. Ancak sonuç ne olursa olsun, onu Türkiyenin önceden bildiğinden de asla kuşku duymamak gerekir. Lütfen buraya bir mim koyun!..
Gelelim MHP meselesine!..
Takdir edersiniz ki bu yazıyı, kongre sonucu henüz alınmamışken kaleme alıyoruz. Ne Devlet Bahçelinin, ne de Koray Aydının delegasyon bazındaki ağırlığı hakkında bir fikrimiz bulunmuyor. Fakat her iki adayın konuşmalarını televizyonlardan dinleme fırsatı da edinmemiş değilim.
Bu konuşmalara göre Devlet Bahçeli geleneği, Koray Aydın ise değişimi temsil ediyor. Kongre salonundaki canlı, dinamik hava, her iki vurguya da ihtiyacı artırıyor. Daha doğrusu da hem geleneği koruyarak, hem de değişimi öne çıkararak yeni bir arayış bu kongrenin özeti!.. Fakat Bahçelinin konuşmasını her kim kaleme almışsa, o kişiyi veya grubu bayağı merak eder hale geldim. Gerek Bahçelinin kendinde ve gerekse Koray Aydının şahsında temsili ve tezâhürü kalmamış, MHPnin eski, tarihî misyonu ve muhtevası, bu metinde derli toplu bir ifadeye dönüşmüş geldi bize.
Bir de şu tesbitten geri durmamak icabeder:
MHP, Sovyetler Birliğinin dağılmasından, yani iki bloklu dünyanın sona ermesinden bu yana zemini kaybolmuş bir parti gibi görünürken, ilk defa bu kongre ile, kendini yeniden üretme sürecine girecekmiş gibi bir görünüm veriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.