ABD ve Türkiyede meydan savaşları
ABD Başkanlık seçiminin ardından gelen depreme bilmem dikkat ediyor musunuz? Sanki seçimin sonuçlanması bekleniyormuş gibi, hemen ardından CİA Başkanının istifası!.. Fakat hadisenin ortadaki spekülasyonlarla izahı da pek de mümkün görünmemektedir. Çünkü CİA Başkanının kadın ilişkisinin yeni değil eski olduğu, bunun çok öncelerden bilindiği ve görevden alınması için de uygun bir vaktin beklendiği anlaşılmaktadır. İşte o vaktin şimdi geldiği ve Obamanın seçimi kazanmasının ardından da düğümün çözüldüğü ortaya çıkıyor.
Bu konuya ilişkin ilk izahlar böyle!.. Fakat bu tür olayların görünenden ziyade görünmeyen yanı daha bir mühim olmalıdır.
Birinci döneminde gerçekten güçsüz bir lider görünümü veren Obama iktidarının, kendi içinde yamalı bohça bir yapı arzettiğini söylemeye gerek var mıdır? Çünkü Dışişleri Bakanlığını bırakan Bayan Clinton bile, Obama ile aynı düşünüyordu. İşte CİA Başkanlığına atanan Irak kasabı Petraeus da öyle biri idi ve Obamaya ters düştüğü biline biline o göreve getirilmişti. Daha açığı da onu, Irak müdahalesi sırasında öne çıkaran gene eski Cumhuriyetçi iktidar idi.
Yani Türkiyeyi köşeye sıkıştırmaya, İsrail merkezli politikaları tercihe, daha mühimi de Irakı bölmeye çalışan Neo-Con iktidarının öncü kuvveti!.. Dolayısıyla ABDde Neo-Con çevrelerin gücünün, hâlâ daha nerelerde olduğuğnu anlayın ki, Petraeusu CİA gibi bir örgütün başına getirebilmektedirler.
Bütün bunlar bilinmekle beraber bardağı taşıran asıl damlanın, seçime ramak kala, Libyadaki ABD Büyükelçiliğine dönük provokatif eylemlerde CİAnın oynadığı tarihi oyun olmaktadır. İslâm dünyasında ABD karşıtı eylemleri tahrik, burdan da yönetimi karşı tavır almaya zorlamak gibi bir strateji!.. Bunun bir İsrail, Neo-Con ve Cumhuriyetçi Romney şantajı olduğunu bilmem izaha gerek var mıdır? Dolayısıyla Amerikan devletinin bir kanadı, Petraeus aracılığıyla oynanan bu oyunu iyi okudu ve onu görevden almak için de uygun bir vakit saat belirledi. Yani seçimlerin sonu, bunun için beklendi. Kadın meselesi ise, bu işin garnitürü olmalıdır herhalde!..
Bu arada CİA Başkanının görevden alınması ve doğuracağı muhtemel sonuçlar üzerine, Türk basını haklı olarak eğilmek durumunda kaldı. Stardan İbrahim Kiraz ile Ardan Zentürkün güzel, isabetli yazıları bu bakımdan zikredilmelidir. Onların dışında iki yorum, bilhassa dikkate değerdi. Birisi, Takvim gazetesi yazarlarından Engin Dilere ait ki, Petraeusun an-asıl musevi olduğunu yazıyordu. Bu sağlam bilgi bana enteresan geldi dolayısıyla!
Bir diğer yorum da Kanal-A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tana ait. Alper Tan konuyu daha şumûllü ele alıyor ve Petraeusun görevden alınması hususunda İslam ülkelerinin yoğun tazyikinden söz ediyor. Alper Tanın yaptığı yorumda enteresan bilgiler de yer alıyor. Bildiğiniz gibi İslâm Konferansı bünyesinde, Türkiyenin riyasetinde kuvvetli bir İstihbarat Konseyi oluşturulmuştu. Bu konseyin başında da Hakan Fidandan önce MİT başkanlığı yapan Emre Taner bulunuyormuş. İşte o konsey uzun zamandır Petraeusa dönük, ABD nezdinde ağır baskılar uyguluyor, ABD istihbaratının kendinden ziyade İsrail lehine çalışmalar yaptığını bir bir tesbit ediyor, muhataplara aktarıyormuş.
İşte bu tür sebeplerin hepsinin bir araya geldiği ve Petraeusun başını yediği anlaşılıyor.
Burdan çıkarmamız şu ki, ABD yönetimi kendi içinde yeknesak bir irade değil. Yamalı bohça bir görüntü vermesinin, birbiri ile çelişkili icraatlar sergilemesinin sebebi de burda yatıyor. Bakın kaç gün geçtiği halde de Obama, hâlâ daha dışişleri bakanını belirleyemiyor.
Bütün bunlar ABD derin devleti içinde yaşanan büyük çatlamanın işaretleri. ABD yeni dünya politikalarının belirlenmesinde, tahminlerin ötesinde zorlanıyor ki sormayın!.. Bunun sebebi de İsraili merkez alan, yani İsrail yanlısı politikalarda ısrar etmek mi; yoksa Ortadoğuda az-çok sulh ve sükûnu sağladıktan sora, ağırlığı Uzakdoğuya vermek mi? Bunlardan birincisi, İslâm Dünyası ile sürekli çatışmayı gerektiriyor ABD için!.. Daha doğrusu da İsrailin ihtirasları doğrultusunda ABDnin kobay olarak kullanılmasını!..
Fakat bu stratejinin ABDye ne sağladığını hesap eden çevreler var bugün Washingtonda Afganistan ve Irak işgalinin doğurduğu tarihi iflâs ekonomik krizler meydanda değil mi?
İşte bunları nazarı itibara alan Neo-Con karşıtı bir çevre, ABDyi bu açmazdan çekip çıkarmak istiyor. Bu yolda ve bilhassa da Ortadoğuda, kendisi ile çalışabilecek yegâne güç olarak Türkiyeyi görüyorlar. Fakat lütfen buraya dikkat!.. Bu noktada Türkiyenin onlara muhtaçlığı değil, tam tersine onların Türkiyeye olan muhtaçlığı daha ziyade!.. Onların dedikleri belki de şöylece özetlenebilir:
Eğer siz, Türkiyede Musevi lobileri ile çalışan İsraille dayanışma içine giren kesimleri tasfiye edebilirseniz, bizi de burda güçlendirmiş olursunuz!.. Onların Türkiyedeki nüfuz ve etkinliğinin tasfiyesi, Musevi lobilerinin burdaki gücüne darbe gibi bir sonuç üretecek ve onların Ortadoğuya açılımı bayağı zorlanacaktır!.. Bu aynı zamanda İsraili, müttefiksiz bir güç haline de getirecektir.
Görüyorsunuz, Türkiyenin oynadığı tarihi rolü herhalde!.. Bu işi Türkiye başarabilirse!.. ABD kendi ülkesinde, ondan sonra netice alabilecek!.. Dolayısıyla tarih bir gün Putinin Rus (musevi) Oligarklara karşı kazandığı zafer gibi bir zaferi, Obamaya veya ABDye de nasib ederse, bunda Türkiyenin payı bayağı büyük olacak!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.