Kürt-Türk, Öleceksek Adam Gibi Ölelim!
Ve açlık grevleri şöyle ya da böyle kaldırıldı. Kalkması için yürekten dua edenlere ve katkı sunanlara teşekkürler. Tabii teşekkürümün kapsama alanı içinde BDP’lilerin heykelini dikmek için sabırsızlandığı İmralı canavarı Abdullah Öcalan yok. Zira o, dışarıda binlerce insan ölüm uykusunda iken keyif çatmakta. Küçük bir ordu tarafından korunuyor, yemekleri önce iki subay tarafıdan yeniliyor ve güvenli olduğuna emin olunca zat-ı şahanelerine veriliyor. Televizyonu var, kütüphanesi, spor yapma imkanı cabası. Arkadaş istedi, mahkumlar gönderildi yanına. Diyeceksiniz ki ama o bir mahkum, sen hiç mahkumiyet yaşadın mı?
Evet yaşamadım ama ben onbinlerce insanın ölümüne malolan bir savaşı başlatan olmadım. Bütün bu yaptıklarından sonra O’nu Bahama Adaları’nda tatile gönderecek değildik elbette. Aslında ipten kurtulup, İmralı’da bugünkü şartlarda mahkumiyet bile O’na Bahama Adaları’nda ömür boyu tatil demektir. Şimdi de yüzlerce insanı önce ölüm orucuna yatırıyor, sonra da bir kurtarıcı edasıyla “yeter” deyiveriyor. Zalim hükümdarın ölüme mahkum ettiklerinin hayatını bağışlaması gibi bir garabet.
“APO, ömrünün bundan sonraki kısmında Şam’daki lüks villası gibi bir villada yaşasın, bahçesinde güller, karanfiller, laleler açsın!”
Bunun için sizler de ölün, nasıl olsa Kürt anneleri her gün binlerce çocuk doğuruyor. APO için bir kısmı ölse ne olur? Sonra bu ölüm tuzaklarını kuran ve adında Barış ve Demokrasi olan parti de olaya meşruiyet kazandırmak ve güzelleştirmek için İmralı’daki caniyi adres gösterip, onun heykelini dikmeyi gündeme getiriyor. Oysa Kürtlerin kurtarıcısı rolüne soyunan bu adamın İmralı’da avukatları ile yaptığı konuşmada bakın neler söylüyor:
“Ergenekon diyelim art›k buna yani Ergenekon ama bu Silivri’deki Ergenekon de€il bana göre o Ergenekon daha kapsaml› bir fleydir bu Silivridekiler bence deflifre olmufl kesimidir (…)
Ergenekon var d›flar›daki gücü bir numara hâlâ tutuklanmad› biliyorsunuz bir numara hâlâ tüm duruma hâkim bunu tarihi bir aç›klama olarak belirtiyorum hükümetin de üstündedir.
Bu konuşma mahkeme kararı ile yapılan dinlemeden yazıya aktarılmıştır. Tabii APO da bu konuşmaların dinlendiğinin bilincinde ve farkındadır. Dışarıdaki suç ortaklarına da İmralı’dan mesaj vermektedir. Yani “konuşursam yer yerinden oynar!” diyerek aba altından itiraf tehdidinde bulunmaktadır. Bugün Silivri’de hesap sorulması için sırada olan Ergenekon sanıkları ve APO! Birlikte Türklerin ve Kürtlerin analarının ağlaması için var güçleri ile çalıştılar ve bunda başarılı da oldular.
Bu kanlı iç savaşta Türk-Kürt pek çok şehidimiz var. 30 binin üzerinde Kürt genci de PKK’nın tuzağına düşerek genç yaşta dağlarda hayatını kaybetmiş. Bunlar da bizim ormanın ağaçları, bizim tarlanın mahsulleri. İki taraftan da cenazeler geldikçe İsrail’de, ABD’de de ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde şampanyalar patlatılıp kutlamalar yapıldığından şüphem yok. Çekirge sürüleri gibi topraklarımıza musallat olan Haçlı ordularına karşı Selahattin Eyyubi ile birlikte dur demiştik. Batı zaman zaman bu Müslüman milletler arasına nifak sokarak bölüp, parçalamak ve kolay lokma haline getirmek için çabalıyor.
Bunun son örneği Irak. ABD çekildi ve orada birbirini yemeye hazır gruplar, birbirine düşman mezhepler bıraktı. Bunların ortak özelliği ise Müslüman olmaları. Yani onlar da tankların namlularını birbirine çevirince birçok düşman karargahında kadehler kalkıyor. Bakınız, Libya, Yemen, Irak ve Suriye’nin durumuna. Onlardan şu anda cenderede olan ümmetin son yetimlerinden Filistin’deki kardeşlerinin imdat çığlığına cevap gelir mi? Gelmez, çünki kendi dertlerine düşmüşler. İşte İsrail’in kârhanesine yazılan bir ayrılık hikayesi. Aslında durumumuzu en iyi şekilde özetlemek için hilafetsiz ve halifesiz Müslümanların durumunu düşünmek zorundayız.
İkinci Dünya Savaşı’ndaki yıkımdan ders alan Avrupa’nın bir araya gelerek Avrupa Birliği’ni kurması, yeni idealler belirleyerek, tüm ülkelerin ortak bir kadere yönlendirilmesini sağlarken, yani bazen zikrettikleri gibi bir Hıristiyan birliğine doğru yol alırlarken, biz amip gibi bölünmeyi ve parçalanmayı bir kader olarak seçiyoruz. Şüphesiz bu işte katalizör görevi yapan Batılı ülkelerin büyük payı var, ama bizim hiç mi suçumuz yok?
21. yüzyılın ilk çeyreğinde imparatorluk ve hilafet bakiyesi Türkiye’den bir adam çıkıyor ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm batılı ülkelere ve kurumlarına, yaptıklarının zulüm olduğunu hatırlatıyor, ayrıca da İsrail’in Gazze bombardımanına ses vermeyen İslâm alemine “onursuzca yaşamaktansa adam gibi ölmeyi” teklif ediyor.
Bizim, bir Müslüman olarak hapishane koridorlarında filanın keyfi için pisi pisine değil, tüm ümmetin onurunu kurtarmak için şanlı şerefli ölümlere ihtiyacımız var. Aynı Kıble’ye yöneldiğimiz inancımız bize bu sorumluluğu yüklüyor.
Kürt-Türk öleceksek adam gibi ölelim!