Ölüm oruçları üzerinden ticaret
Irak Başbakanı Malikiye bağlı yüzde doksanı Şii Araplardan oluşan Dicle Operasyon Komutanlığı ile Barzani güçleri kozlarını paylaşmaya ramak kalmışken; aynı şekilde İsrailin Gazzeye saldırarak, masum Filistinlileri boğazlamaya başladığı bir sırada, Türkiye beklenmedik bir başarıya daha imza attı. Neredeyse yetmiş günü kalan ölüm oruçlarını, Kürt-Türk çatışması planlayan dış güçleri şaşırtacak bir sühuletle sona erdiriverdi. Gerçekten içimizdeki beşinci kol, şimdi tamamen şaşkınlara oynuyor. Nasıl oldu bu iş, kim sağladı bunu? Ya da bu gerilimin sona ermesi için ne tür tavizler verdi Türkiye?
Dikkat edin bu sınıfların bütün marifeti, Kürtleri ve Türkleri ayrı ayrı tahrik ederek, gerilime ve çatışmaya tavan yaptırmak!.. Türklere dönüp senin hiç mi onurun yok!.. Kürtlere dönüp, en insani hakların bile sana çok görülüyor diye diye, yıllardan beri tahrikçiliğe oynayan bu sınıfların saltanatının bitmesi inşallah uzakta değildir.
Onlar öyle arzu ediyordu ki, Siyonist-İngiliz bağlantılı unsurlar aracılığı ile başlatılan ölüm oruçları sürer gider!.. Vuku bulacak ölümlerin ardından kalabalık Kürt nüfuslar hapisane önlerine yığılır, bunun devamı olarak da Türkler ve Kürtler arasında kapanmaz yaralar açılırdı. Türkiye bu kanlı tablolar arasında ne yapacağını şaşırarak ne Suriye, ne de İsrailin kanlı Gazze saldırıları ile meşgul olmaya fırsat bulamazdı. İşte Türkiye tam da bu sırada, İsrailin Gazzeye saldırdığı ve Başbakanın tarihî Mısır ziyareti için yollara düştüğü bir sırada, bu problemi çözüm atmayı başardı.
Hal böyle olsa bile çokları bunu görmüyor. Görmek ne kelime, görmek ve göstermek de istemiyor. Dolayısıyla malûm çevreler bir yana, aynen bir yana, aynen Ergenekoncuların yaptığı gibi, Kürt meselesini devamlı hükümetin aleyhine kullanmak, suretihaktan gözükerek de bunu bir muhalefet silâhına dönüştürmek isteyenler eksik olmuyor.
Kuşkusuz her konuda, herkes görüşünü ifade edebilmelidir. Kaldı ki çatışmacı bir politikanın muhtemel sonuçlarını da hesap ederek!.. Bunların hepsi kabul!.. Fakat Türkiyenin Kürtlere, Iraka ve bölgeye dönük makro politikalarının ne olduğunun üzerini de örtmeyerek!.. İşte o kesimlerin devamlı ihmal ettikleri husus burasıdır. Söylediğimiz bir söz, izlediğimiz bir politika eğer bu gerçeği ihmale dayanıyorsa, oraya bir mim koyun derim. Çünkü ana eksenlerle ilişkisini koparmış bir söylemin, hangi stratejik parantezlerin ağına düştüğü sorusu akla gelir o zaman!..
Nitekim dün yazdığımız gibi, Ortadoğuda yeni haritalar dönemine giriyoruz.
Türkiyenin, Suriyenin parçalanması ihtimali karşısında, nasıl can-siperâne çalışmalar yaptığını bilirsiniz. Türkiyenin bu amaçla, Suriyenin ana kütlesi Sünni Araplarla (Müslüman Kardeşler), Kürt veya değil diğer azınlık gruplarla kurduğu yakın ilişkiler de ortada. Aynı şekilde İsrail karşısında, Mısırla geliştirmeye çalıştığı stratejik ilişkiler de malûm. İşte bütün bu gerçekler ortada olduğu halde, Türkiyenin Kürt veya Kuzey Irak meselesinde yanlış yaptığı vehmi uyandıracak yaklaşımları hayra yorma imkânı bulunabilir mi?
Onun için Türkiyenin, PKK ile en ciddi şekilde mücadele verirken, aynı zamanda Kürt tabanı ile dayanışmasını artırmasında ne mahzur vardır? Bütün bunların, Kürt halkını sağduyuya davet amacı taşıdığı nasıl olur da unutulur? İşte bu alanlarda atılan her adımı PKKya verilmiş bir taviz, PKK şantajına boyun eğmez biçiminde sunanlar, acaba kimin adına hareket etmiş olduklarını hiç mi düşünmeyecekler?
Dolayısıyla içimizdeki ve dışımızdaki Ergenekoncuların asıl stratejisi işte budur. Ayrıca onların muradı hep bu olagelmemiş midir?
Fakat ne yapalım? Düştükleri derekenin farkına varmıyorlarsa, dünkü Akitte, Aponun yaptığı açıklamaları bari okusunlar!..
Meselenin bamteli de şurada!..
İçeride Kürt meselesini bahane ederek, Türkiyenin Kuzey Irakla kurduğu ilişkileri baştan ayağa dinamitlemek!.. Yani buradan bir çatışma üretmek!.. Böylece de Barzani ve Türkiyeyi birbiri ile vuruşturarak, onu İsrailin kucağına ötelemek!..
Ama Türkiye, başta hükümet olmak üzere, hiç de öyle düşünmüyor. Tam tersine, Malikinin tehditleri karşısında, Kuzey Irak için bir güvence oluşturuyor. Buradaki maksadı da, Kuzey Irakın muazzam doğalgaz ve petrol yataklarının, Türkiye üzerinden Akdenize boşaltılması!.. Eğer Türkiye bunu yapamazsa, petrol ve doğalgaz kimse unutmasın, İsrailin Hayfa limanından Akdenize boşaltılacak. Dolayısıyla son zamanlarda konu öyle bir ehemmiyet kazandı ki, İsrail-İngiltere ile Türkiye arasında kıran kırana bir savaş yaşanıyor.
Yani vananın başına Türkiye mi oturacak, yoksa İsrail mi? Mücadeleyi, uluslararası stratejileri, Suriye krizini böyle okumaz da, alelâde bir terör meselesi olarak sınırlarsak neye yarar bu iş? Durmaksızın kendi ülkemize, elimizle başa geçirdiğimiz hükümete gol atıp durmaz mıyız?
Biliyorsunuz bir ara, Azerbaycanla Türkiye arasında imzalanan TANAP projesinden söz etmiştim. Azeri petrollerini Türkiye üzerinden Akdenize ulaştıracak bir projeden!.. İşte o proje gerçekleştiği anda, Türkiye bu petroller üzerinden yüzde 25 pay elde edecek. Bu ne demek siz biliyor musunuz?
Türkiye bundan daha büyük, tarihî anlaşmalara hazırlanıyor şu anda. Türkiye paçayı yırtacak, cari açık sorunu ebediyen tarihe gömülecek diye kan ağlıyor o çevreler.
Dolayısıyla bunları örtüyor da örtüyor, Türkiye ölüm oruçlarını nasıl oldu da sona erdirdi diye adeta kan ağlıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.