Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

PKK-28 Şubat ve İsrail sarmalı


PKK-28 Şubat ve İsrail sarmalı


Dikkat edilirse Türkiye Hakkari, Şemdinli, Şırnak dağlarında teröre karşı keskin bir mücadele veriyor. Bu işe ağırlık veren komutanların bir ayağı Ankara’da ise, bir ayağı da oralarda.

Fakat bir strateji tek ayaklı yürümez. Bunu hepimiz biliyoruz. Bunu Ankara da bildiği için terörle mücadele ederken, iç barışı sağlamanın yollarını da arıyor. İşte ölüm oruçlarının sona erdirilmesi bunun işaretidir.
Ancak bu da yetmez!.. Bunun yanı sıra Türkiye, Maliki ile Kürtler arasındaki muhtemel çatışmaya göre de vaziyet geliştiriyor.

Daha geçenlerde meclisten geçirilen tezkereyi düşünürseniz, ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız sanıyorum.
Fakat hayır!.. Bundan bazıları memnun olmuyor. Terör bitebilir, toplumsal barış sağlanabilir diye de adeta karalar bağlıyorlar. Onlar istiyor ki gerilim devam etsin, Türkler ve Kürtler rahat yüzü görmesin!..
İyi düşünürseniz aynı strateji, 28 Şubatçıların kurguladığı dış politikanın da temelini teşkil eder.

Uğur Mumcu mu, Bahriye Üçok mu öldürülmüş, at İran’ın üzerine!.. O sırada Apo da Suriye’de olduğu için, her iki ülke hem terörün, hem fiili İslâm yayılmacılığının merkezi sayılıyordu. Öyleyse bu iki ülke Türkiye için müşterek düşman anlamına gelmez miydi? Bir de tabii buna PKK ile Kuzey Irak’ı da eklemeniz gerekir. Türkiye’nin İran ve Suriye’nin yanısıra, PKK’dan, Kuzey Irak’tan çektiği az mı idi?
PKK, terör, Kuzey Irak diye diye, sürekli bu minval üzere dolanıp durmak!..

Fakat arkasını da asla göstermemek!..
İşte 28 Şubatçıların ağzında geveleyip durduğu sakız bu idi. Türkiye’nin içerideki düşmanı PKK arkadan besleyen de Kuzey Irak yönetimi!.. Dolayısıyla da Barzani!.. Dışarıda ise yukarıda izah ettiğimiz gibi İran ve Suriye!..
Yarısı yalan, yarısı doğru bu stratejik pazarlama, unutmayın ki Türkiye-İsrail dayanışmasının temelini teşkil eder.

Çünkü Türkiye’ye düşman olan İran ve Suriye, İsrail için de bir numaralı tehdit değil miydi? Bundan ayrı olarak Türkiye PKK teröründen ne çekiyorsa, İsrail de Filistin teröründen çekmiyor muydu? İşte bu gerekçelerden kademe kademe ilerleyerek, Türkiye ve İsrail birbiri ile dost oldular. Ta Özal’ın öldürüldüğü tarihlerden itibaren!.. O sıralarda TBMM Başkanlığı yapan Hikmet Çetin, köşke oturan Süleyman Demirel zamanlarından başlayarak!.. Dolayısıyla 28 Şubat darbesi bu sürecin başı değil, neticesidir. Dünya-âleme Türk-İsrail ittifakının ilânı ve Ortadoğu coğrafyalarına çevrilmiş korkunç bir tehdit kılıcı!..


Lütfen buraya dikkat!.. O sıralarda içerideki ve dışarıdaki goygoycu kalemler neler söylemiyordu? Başları terör tehlikesiyle rahat yüzü görmeyen iki talihsiz milleti. Niçin diğer Ortadoğu ülkelerinin hiçbirinde terör tehlikesi bulunmuyordu da, sırf İsrail ve Türkiye’nin başı bu işten ağrıyordu? Dolayısıyla teröre karşı Türkiye ve İsrail’in ortak dayanışma içine girmesinden daha tabii ne olabilirdi? İran’ın eğittiği, İslâmcı teröristler her gün cinayet işlerken, PKK’yı İran desteklerken, Hamas veya bilmem hangi örgüt ortalığa kan saçar, masum İsrail vatandaşlarını katlederken daha ne yapmak gerekirdi?

Dolayısıyla bu tür tiradlar o yıllarda uzar da uzardı!..
Fakat bu stratejinin şifrelerini çözmek, o kadar da zor olmamak gerekir: Türkiye’yi İsrail’e mecbur bırakan gerekçenin ne olduğunu bilirsek, sorunun cevabını da bulmuş oluruz. O da şudur: PKK terörünü azdır, Türkiye’yi İsrail’in kucağına at!..
Yani terör veya PKK terörü sürekli canlı olmalı ki, Türkiye’nin İsrail’le dayanışması da süreklilik kazansın!.. İşte bu tür soruları soranlar oldu o yıllarda Ankara’da!.. Arkasından dediler ki, sakın PKK terörünü azdıran bizzat kendileri olmasın?


Dolayısıyla bu kuşkuların peşini takip ede ede Türkiye, İsrail’i daha iyi tanıdı ve ilişkilerine mesafe koymaya kadar da vardırdı işi!.. Ve sonunda Suriye’yi tehdit ederek Apo’nun Şam’ı terk etmesine kadar vardırdı işi. Fakat meseleyi burda da bırakmayarak, Suriye’yi kendi kucağına çekiverdi!..
İsrail’de de şafak asıl o zaman attı!..
Tekrar konuya dönecek olursak, PKK konusunda Türkiye’de birbirine zıt iki veya üç politika yan yana seyrediyor.

PKK tehdidini hükümetlere karşı bir iç muhalefet aracı olarak kullananlar!.. Bunların sorunun çözümü diye bir amacı yoktur. Tehdidi, tehlikeyi mübalâgalı olarak öne çıkarır, hükümetlerin lüzum gelen mücadeleyi vermediğini iddia eder dururlar. Kamuoyunun dini ve milli hislerini tahrik edenler onlardır. Bir zamanlar Balyozcu ve Ergenekoncular da bunu yapmıyor muydu? Aynı şeyi şimdi de ulusalcılar devam ettirmiyor mu?
Bunun dışında bir de, gene aynı merkezlerden güdümlenen, fakat PKK adına konuştuğu da açık olan sahte liberaller var.


İşte bu iki takım bugün hem kamuoyunu, hem hükümeti, hem de Kürtleri sürekli baskı altında tutmaya çalışıyor. Birisi sürekli şiddete, diğeri de tavize zorluyor Türkiye’yi!.. Adeta akla karayı seçtiriyorlar. Türkiye ise zor da olsa, her iki enstrümanı birden, bir arada ve yan yana kullanıyor. Lâzım gelen de bu değil mi zaten?
Dolayısıyla terör ve sınırsız taviz tüccarlarının amacına teslim olmuyor Türkiye!..

Zira onlar başka bir şeyin peşinde!.. Uluslararası arenada Kuzey Irak petrol ve doğalgazına dönük korkunç bir mücadele verilirken, onlar bu imkânın önüne PKK’yı duvar gibi germek istiyor. Fakat görüyorsunuz ki Türkiye, 28 Şubat artığı İsrail’ci çevrelere bana mısın bile demiyor. Yoluna da öylece devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Necmettin Türünay Arşivi