Lâiklik nedir; nasıl uygulanmalıdır?
A.İhsan Karahasanoğlu kardeşimin, bir topçu hakkında yazdığı 24 Aralık Pazartesi günkü yazısına değil bir cümle, bir tek kelime eklemeye dahi imkân yok. çünkü A.İhsan kardeşim boşluk bırakmaz. Onun için ben bugün, bazı Lâikçilerin, bizi itham ettikleri, genel sorunlar üzerinde duracağım. Hemen konuya girmeliyim: Türkiye’de Cumhuriyeti istemeyen bir kitle veya cemaat yok. Saltanatı isteyen de yok. Batıdaki manasıyla uygulandığı taktirde, Lâikliğe karşı çıkacak kimse de yok.
Bu söylediklerimiz takkiyye değil. Herkes bilir ki biz söyleyeceğimizi, açıkça ve mertçe söyleriz. Neyi söyleyeceğimizi açıklayalım. öncelikle Saltanat, Cumhuriyet ve Hilafet üzerinde duralım. Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin açıkladığı bir Hadisi Şerif vardır. Allah Resulü: “Benden sonra Hilafet 30 sene devam edecektir. Ondan sonrakiler Saltanattır” buyuruyorlar. Tarihe bakıyorsunuz. Dört Halife Devri tam 29,5 sene sürmüş. Hz. İmam Hasan’ın Kûfe’deki 6 aylık Halifeliğini de hesaba katarsanız Ay Takvimine göre, tam 30 sene ediyor. Ne 1 gün fazla, ne 1 gün noksan… Böylece Allah Resulü’nün bir mucizesi gerçekleşmiş oluyor. Buna göre Emevîler, Abbasiler, Fatimiler, Eyyubiler, Selçuklular, Osmanlılar… Bunların hepsi Saltanattır. Hilafet sadece İslâm Milleti arasında birlik ve beraberliği sağlamak için, Sultanlar ve İmparatorlar tarafından kullanılmıştır.
Saltanatın zıddı, ya da alternatifi Cumhuriyet değil midir? öyleyse mütedeyyin kitleler niçin Cumhuriyete karşı olsunlar. (Şunu da belirtelim ki bugünkü Cumhuriyet, Demokratik olmaktan ziyade Oligarşiktir. Bir avuç elit, Atatürkçülük adına, Millî İradeyi Vesayet altında tutmaktadır. Bütün huzursuzluklar, hatta bölücülükler işte bu çarpıklıktan geliyor. Bu çarpıklık bir düzeltilebilse, taşlar yerine oturacak. Milletimiz, Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş Uygarlık Düzeyinin üzerine çıkmak için dev adımlarla ilerleyecektir. Hilafete gelince, Saltanat gayri meşrû olunca, onun da elzem olup olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmış olmuyor mu? Kaldı ki buna rağmen Mustafa Kemal Atatürk Halifeliği ilga etmiştir ama, Hilafeti kaldırmamıştır. Şimdi Atatürkçü geçinenler hemen heyheylenecekler. Açsınlar ilgili kanunu, baksınlar. Orada Hilafetin TBMM’nin Manevî Şahsiyetinde mündemiç olduğunu göreceklerdir. 1924 Anayasası’nda: “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dini, Din-i İslâmdır” maddesini okuyacaklardır. Atatürk Döneminde Lâiklik yoktu.
Lâiklik Anayasa’ya 1937’de girdi. 1 yıl sonra Atatürk öldü. Lâiklik CHP’nin elinde Din Karşıtlığı tarzında uygulandı. Şimdi de bazı çevreler, Lâikliği 1940’lı yıllardaki gibi baskı aracı olarak kullanmak istiyorlar. Onun için de her seçimde, 1.80 yerlere seriliyorlar.
Bakıyorlar ki Cumhuriyetle Demokrasi ile olmuyor. Baskı dayatma ve zorbalık yoluna sapıyorlar. Lâiklik Batıda bütün dinlerin, mezheplerin, inanç ve düşüncelerin, hatta inançsızlıkların teminatıdır. ülkemizde de Batıdaki gibi uygulansın. Hiçbir kitle ve cemaat Lâikliğe itiraz etmez. Geriye ihtilaf konusu olarak ne kaldı? Teoride hiçbir şey…
Fakat pratikte, baskı, dayatma, zulüm, manevî işkence, zorbalık ve bölücülükten başka bir şey kalmadı. Yıllardır uydurulmuş bir sanal irtica 1. öncelikli Tehlike sayıldı. Buna rağmen, nüfusumuzun %70-80’ini teşkil eden bu irticacıların çocuklarını askere almakta müstağni kalınmadı. Onların vergileriyle alınan dolgun maaşlardan imtina edilmedi. Başörtülü anaları Kamusal Alanlara sokulmadı ama… çok şükür ki çocukları Şehit olanların elleri öpüldü. Atatürk Döneminde Başörtüsü sorunu yoktu. Köylü Yurdun Efendisiydi. Şimdi Efendilerimiz değişti. Ekonomide IMF, siyasette de ABD Efendilerimiz oldular
Samimi Atatürkçülerin de bizim gibi yüreklerinin yandığını biliyoruz. Ama yine de Vatanımız, Milletimiz, Dinimiz, Devletimiz için, kan yutsak da “Kızılcık Şerbeti İçtik” diyoruz. Bu Vatan bizim; bu Millet biziz. Mukaddes Dinimiz, üfürükçü, muskacı, çıkarcı, hurafeci sömürücülerin tasallutundan kurtarılmadıkça… Atatürk de, gittikçe kendisi ile halkı arasına duvar çekmeye ve kendisini asîl Milletinden koparmaya çalışan, Sahtekâr Atatürkçülerin elinden alınmadıkça… Ne bu Millet rahatlar; ne Ortadoğu kurtulur; ne de insanlık huzura kavuşur. (Tabiî ki samimi Atatürkçüleri tenzih ediyoruz.) En aşırı solcusundan, en aşırı sağcısına, en azılı ilericisinden en bağnaz gericisine kadar, Milletçe kucaklaşıp Ecdadımıza layık olmalıyız. Saygılarımızla...