Bangladeşin 28 Şubatı
Bangladeş, 161 milyonluk nüfusuyla Endonezya ve Pakistan’ın ardından dünyanın üçüncü büyük Müslüman ülkesi. 1500’lü yıllardan itibaren önce Portekiz sonra da İngiliz sömürgesinde kalan Hindistan, o yıllardan günümüze huzur yüzü görmedi. İngilizlerin, gerekli fitne ve fesat çalışmalarını tamamlayıp 1947 yılında ülkeyi terk etmesi üzerine 1948 yılında bağımsızlığına kavuşan ancak Pakistan ve Hindistan olmak üzere ikiye bölünen Hindistan’da diğer sömürgelerde de olduğu gibi hep tartışmalar çatışmaları; çatışmalar da bölünmeleri takip etti. Nüfus potansiyeli o kadar fazla idi ki 1971 yılında Pakistan’ın bir eyaleti statüsünde olan Doğu Pakistan’ın da Bangladeş adıyla bağımsızlığına kavuşmasından sonra bile yeni ortaya çıkan ülkeler, en çok Müslüman nüfus barındıran ülkeler sıralamasında Endonezya’nın ardından ikinci, üçüncü ve dördüncü sıraya yerleştiler. Ancak huzura kavuşmak şöyle dursun, her üç ülkede de yoksunluklar, tartışmalar, çatışmalar ve darbeler birbirini kovaladı. Aynı acılar, 1947 yılından itibaren Hindistan ve Pakistan’ı üç kez savaşa sürükleyen ve ümmetin kanayan yarası olan Keşmir’de de yaşanıyor.
Bangladeş, 2009 yılından beri kurucu Cumhurbaşkanı Mucib’ur Rahman’ın kızı olan Başbakan Şeyh Hasina Vecid tarafından yönetiliyor. Şeyh Hasina liderliğindeki Bangladeş, geçtiğimiz aylarda Budistlerin zulüm ve katliamlarından kaçarak kendilerine sığınmak isteyen Arakanlılara kapılarını kapatmasıyla gündeme geldi ülkemizde. Bangladeş, sınırı kapatmakla kalmamış, mazlum Arakanlılara yardım ulaştırılmasını da engellemişti. Hükümet henüz bu tutumunda bir değişiklik yapmış değil. Bir tarafta Budistlerin zulmü, diğer tarafta ise Müslüman kardeşlerine sırt çeviren ve onlara yardım ulaştırılmasına bile izin vermeyen Bangladeş hükümeti.
Aynı Bangladeş, şimdi de toplumun önde gelen siyasetçi ve ilim adamlarının uydurma suçlarla idamla yargılandığı davalarla gündemde. Kişi başına milli gelirin 700 dolar olduğu ve BM’nin 2010 verilerine göre ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 77’sinin günlük 2 doların altında bir gelirle yaşam savaşı verdiği Bangladeş, dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Ülkenin 1971 yılında Pakistan’dan ayrılması yolunda teşvik edici bir rol üstlenen Hindistan, ayrışmanın ardından ülke üzerinde tam bir tahakküm kurdu. Hindistan’ın ülke üzerindeki hakimiyeti, özellikle de siyasi ve ekonomik alanlarda kendini gösteriyor. Örneğin Hindu nüfus varlığının ülke genelinde % 9’luk bir orana tekabül etmesine karşılık, Bangladeş’in 64 kentinin 40’ında Valilik koltuğunda Hinduların oturması, bu etkinin boyutlarını gözler önüne sermektedir. Tahakkümün boyutlarının açıkça ortaya çıktığı diğer bir alan da sınır ihlalleri konusunda yaşanıyor. Son 10 yılda sınır ihlali yapan 1000 Bangladeşli Hindistan tarafından yargılanmadan öldürülmüştür. Uluslararası insan hakları örgütlerinin bile isyan ettiği konu, Şeyh Hasina liderliğindeki Bangladeş hükümeti tarafından Hindistan ile olan ilişkilerin bozulmaması adına göz ardı edilmiş ve edilmektedir.
Ağır ekonomik koşullar altında yaşam savaşı veren Bangladeş halkı, Başbakan Hasina liderliğinde adım adım kaosa ve iç savaşa doğru yol almakta, Bangladeş İslami hareketinin saygın isimleri ve Cemaat-i İslami’nin lider kadrosu, hiç de yabancısı olmadığımız düzmece suçlarla idama sürüklenmektedir. Yabancısı değiliz, çünkü Başbakan Hasina, yargılamaları devam eden Cemaat-i İslami’nin önde gelen isimlerinin iki ay içerisinde idam edileceklerini dava tamamlanmadan ilan etmiştir. Cemaati İslami’nin toplum nazarında sahip olduğu destek ve itibarı sıfırlamak isteyen hükümet, gerçek dışı ve yüz kızartıcı suçlar yüklemeye kalkışsa da asıl amaç, 1971 yılındaki ayrışmaya karşı duran ve mücadele eden Cemaat-i İslami hareketinden rövanşın alınmasıdır.
Davada Cemaat-i İslami’nin üst düzey 10 mensubu yargılanıyor ancak Bangladeş halkı, özellikle hareketin 91 yaşındaki kurucusu Prof. Dr. Gulam Azam, 2001 yılından bu yana partinin genel başkanlığını yürüten Mevlana Muti’ur Rahman Nizami, Genel Başkan Yardımcısı Allame Delvar Hüseyin Sayidi ve Genel Sekreter Ali İhsan Muhammed Mücahid’in idam edileceği yönünde derin endişe duyuyor. Aralarında 2001-2006 yılları arasındaki koalisyon hükümetinde bakanlık görevi yürüten siyasi figürlerin de yer aldığı davanın, ülkeyi siyasi bir kaosa ve halk ayaklanmasına sürükleme riski bulunuyor. Çok daha basit olaylarda dünyayı ayağa kaldırmakla maruf Batı dünyası, Müslümanlara ilişkin her konuda olduğu gibi bu dava konusunda da sessizliğini koruyor. Bu, belki beklenen bir durum ancak İslam ülkelerinde ve ülkemizde idamların durdurulması yönündeki cılız birkaç sesten başka ses çıkmaması vahim.
Kurtuluş Savaşı sırasında her şeyi ile milletimizin yanında olan ve yardıma koşan Bangladeşli Müslümanlar, Türkiye’den çok şeyler bekliyor. Açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalan Somali’yi, Budistlerin zulmü altında inleyen Arakan’ı, Gazze’yi ve Filistin’i dünya gündemine taşıyan Türkiye, Bangladeş’in siyasi bir bilinmezliğe ve hatta bir iç savaşa sürüklenmesine yol açabilecek bu siyasi ve insani ayıptan kurtarılması için acilen uluslararası kurumlar nezdinde diplomatik girişimlerde bulunmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.