Barışa giden yolda İmralının rolü
BDP li milletvekilleri, özel izinle terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevinde görüştü. Hükümet kanadından bu buluşmaya özel bir izin çıkarılmasının asıl hedefi, Habur ve Oslo sürecinde olduğu gibi akan kanın durdurulması adına örgüte silah bıraktırmaktır.
PKK terör örgütü; Habur ve Oslo süreçlerini, hem istismar etmiş, hem de müzakere masasını devirerek, süreci çıkmaza sokan eylemlere başvurmuştur. Başbakan Erdoğanın siyasi kariyerine mal olabilecek büyük bir riski göze alarak, cesaretle başlattığı bu sürecin başarısızlığı üzerine PKK neden çözüme giden yoldan ayrılarak kanlı eylemlere başvurmuştur? Bundan sonra Türk hükümeti terörün sonlandırılması konusunda tekrar müzakere süreci başlatmak için bir fasıl daha açar mı? soruları bilhassa Oslo süreci sonrasında sürekli tartışılmış ve kafalardaki sorulara cevaplar aranmıştı.
Şu bir gerçek: PKK, Suriyedeki otorite boşluğu ile kendisine Kuzey Irak benzeri bir alanın Suriyede oluşmak üzere olduğunu hesaba katarak, bölgeye yönelik hesapları olan ülkelerin yanında Beşşar Esedin sağladığı destekle kanlı eylemlerini halk destekli bir isyana dönüştürmeyi hedeflemişti.
PKK; bu plan çerçevesinde köy, ilçe ve bazı şehirleri işgal ederek bir isyan hareketi başlatmayı denedi. Karargâh, karakol ve devlet kurumlarına ağır saldırılarda bulundu. Bölgede eğitimi engellemek için okullara saldırılar düzenledi. Yatırımların durdurulması için şantiyeleri basarak ateşe verdi. BDP ve KCK yolu ile sivil itaatsizlik adı altında bölge halkını isyana zorladı.
Ancak BDP ve KCK destekli PKKnın isyan hareketi planları tutmadı. Bu girişimlere halk beklenen desteği vermediği gibi; Hükümetimizin kararlı bir şekilde yürüttüğü KCK operasyonları ve güvenlik güçlerimizin PKKya karşı sürdürdüğü operasyonlar sonucu terör örgütünün ağır zayiatlar vermesi ile oyun bozuldu.
PKKnın bölgede aradığı desteği bulamamasında hiç şüphesiz AK Parti iktidarının yasakçı ve inkarcı uygulamalara son veren reformları ve açılım politikalarını başlatmasının rolü büyük olmuştur.
Şu gerçek herkesçe bilinmeli!..
İç ve dış mihraklar; ısrarla propagandasını yapsalar da Türkiyede Türk-Kürt savaşı asla söz konusu olamadı, olmaz. Yaşanan bunca olaylar ve yapılan propagandalara rağmen böyle bir savaşa, ne Türkler, ne de Kürtler taraf olmamıştır. Zaten bu savaşı isteyen Ergenekon çetesi ile onun maşası PKK, artık eski güçlerinde olmadıkları için bundan sonra da bu yöndeki beklentiler beyhudedir.
BÖLGE HALKI BU SÜRECİ ENGELLEYENLERE KARŞI TAVIR ALACAK
Habur sonrası Oslo süreci sızdırıldığında, o bilinen kesimlerin siyasileri ile kiralık kalemleri kıyametler kopacak propagandasını yapmıştı. Ancak; malum çevreler tarafından beklenen kıyametler kopmadı, aksine; ülkenin terör belasından kurtulması için yeni süreçlerin başlatılması konusunda bir beklenti olduğu ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan, Güneydoğu illerine gerçekleştirdiği her ziyarette, bölgedeki kanaat önderleri ile sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle, gece geç saatlere kadar süren toplantılar yaparak bölge halkının beklentilerini tespit etti.
Hükümet bu süreçte kendinden emin ve son derece kararlı ve de bu süreç devam ederken aynı derecede ihtiyatlı hareket ediyor.
Umutlu ancak her an geçmişte olduğu gibi masadan kaçıp kanlı eylemlere başvurulabileceği ihtimalinden hareketle de tedbirli hareket etmeye devam ediyor.
Silah bıraktıktan sonraki süreçte çıkacak sorunların reçetesi ne olmalı?
Taraflar arasında görüşmelerin sürdürülmesi için Uzlaşma Komisyonları kurulmalı mı?
Bu sürece uluslararası aktörlerin dahil edilmesi doğru mu?
Bu sorulara cevap arayan çok yönlü çalışmaları görüşmelere paralel sürdürüyor.
Bir hatırlatma yapacak olursak!...
Şimdi bir satranç tahtasında yeni bir oyun kuruluyor. Türkiye tek rakiple değil, birden fazla rakiple karşı karşıya.
Çünkü tek PKK yok. PKK, çok bağlantılı ve çok paralı bir terör holdingi haline gelmiştir.
Bu oyunda dış bağlantılarını sağlayan aktörler de mutlaka hesaba katılmalıdır. Sözde bizim dostlarımız olan Amerika, Almanya, Fransanın yanında bölgede; İran, Kuzey Irak ve Suriyenin varlığı ve PKKya desteği unutulmamalıdır.
Satrançta her ileri sürülen her taşın karşısında birden fazla taşın hareket edebileceğini hesap ederek hamleler yapılmalıdır.
PKK, bu süreci engelleyen taraf olması halinde, Türk güvenlik birimleri karşısında son yıllarda verdiği kayıpların misliyle artacağını ve bölge halkının nefret ve tepkisiyle karşılaşacağı gerçeğini de hesaba katmalıdır.
Bu gerçekler karşısında atılacak her adım konusunda herkes, dikkatli ve hassas olmalıdır
Unutulmasın ki: Eğer bu süreç başarılı olursa, herkes kazanacaktır. Aksi ise felaket olur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.