Yaptıklarımızın gerekçesi
Muhterem Müslümanlar
Kur’an-ı Kerim’de: “Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Hiçbir şeyin faide vermeyeceği günden korkun. Şüphe yok ki, Allah’ın vaadi haktır. Sakın sizi dünyanın cazibesi aldatmasın” buyrulmaktadır. (Lokman Suresi, ayet: 33)
Geçici şeylere aldanmayalım muhterem cemaat! Her yaptığımızın hesabını Rabbimize vereceğiz. Her yaptığından hesap vereceğine inanan bir insan bunun şuurunda ise, hesabını veremeyeceğini yapmaz. Bunu bilen daima iyi ve hayırlı işler yapar.
İnsanın en büyük muhafızı hesap verme korkusudur. “Bana Rabbim sorar” duygusu kalplere yerleşmedikçe insan canavarlıktan kurtulamaz.
İbrahim Teymi isimli zat demiştir ki:
“İki şey beni dünya zevkinden ayırmıştır.
1) Ölümü hatırlamak;
2) Allah’ın huzurunda hesap vermeyi düşünmek.”
İslâm’ın yüceleştirdiği kişiler böyle idiler muhterem cemaat!
Onlar, dünya zevklerini bir tarafa bırakacak kadar hesap korkusu duyuyorlardı. Bunun için de hesapsız hiçbir işleri yoktu.
Muhterem Müslümanlar!
Yaptıklarımıza bastığımız toprak bile şahitlik yapacaktır. Kur’an’da şöyle buyurulur:
“O gün yer, bütün haberlerini anlatacaktır” (Zilzal Suresi, ayet: 4)
Toprak üzerinde işlenilen hayır ve şer ne ise, haber verecek.
Allah-u Teala bize olacakları şimdiden haber veriyor... Buyuruyor ki:
“Muhakkak öleceksiniz. Muhakkak ki, Rabbinizin huzurunda muhakemeye duracaksınız” (Zümer Suresi, ayet: 30–31)
Bu ayet nazil olduğu zaman Zübeyr, Peygamber (S.A.V.)’e:
– Dünyadaki özel günahlarımız orada ortaya çıkacak mı? diye sordu. Peygamberimiz (S.A.V.):
“Evet! Her şey ortaya konacak. Her hak sahibine hakkı kesinlikle ödenecektir” buyurdu.
Mahşerin çetin ve güçlü manzarası budur, muhterem cemaat!
Hicr Suresi’nde (ayet: 92–93) bildiriliyor:
“Andolsun ki, hepinize yaptıklarınızın hesabını soracağız.”
Her şey sorulacak... Verilen nimetler, yapılan hareketler, Peygamberimiz Efendimiz:
“Kişiye, attığı her adımın, ne niyetle attığının hesabı sorulacak” olduğunu bildiriyor.
Adım atılırken, teşebbüsler yapılırken değişik niyetler vardır. Her gidişin gayesi ve maksadı vardır. Ne niyetle, hangi gaye için adımını attığının hesabı verilecektir.
Tasavvuf ehli bir zat şöyle bir hatırasını anlatıyor:
“Ölen bir tüccar dostum vardı. Bir gece onu rüyamda gördüm. Ne hâlde olduğunu sordum. Dedi ki:
– Allah-u Teala elli bin sayfalık defteri önüme serdi.
– Bunlar günah defteri mi? diye sordum.
– Hayır! Dünyada alış-veriş yaptığın insanların defteri. Her insan için ayrı bir sahife tanzim edilmiş. Bütün alış-verişlerin orada mevcut. Onların hesabını veriyorum...
Konuştuğumuz her cümlenin sebebini, neticesini, hecesini ve kelimesinin hesabını soracaktır.
Bakışımızın gayesini, kalbimizdekilerin güzelliğinin-çirkinliğinin hesabı sorulacaktır.
Şarkıları, türküleri rahatça dinlememize karşılık, vaaz ve öğütleri niçin dinlemediğimizin hesabı sorulacaktır.
Kahvede huzurla, sokakta gururla dolaşmamıza rağmen, camide gönül rahatlığını niçin duyamadığımızın hesabı sorulacaktır.
Kırdığımızın gönüllerin, insanların haremine, mukaddesatına uzattığımız dillerin hesabı sorulacaktır.
İnsanlara vermediğimiz selamın, boş yere tükettiğimiz kelamın da hesabı sorulacaktır.
Yaşantımızı mahşeri hesap ederek tüketelim, muhterem cemaat!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.