Derin devlet'in kimyası bozuk..

Derin devlet'in kimyası bozuk..

Ergenekon İddianamesi'nde en anlamlı vurgu, Ergenekon ile NATO ve 'Derin Devlet' arasında ilişki kurulması.

Buna göre komünizmle mücadele amacıyla NATO tarafından kurulan örgütler amacından saparak kaos ve güvensizlik yaratan terör örgütlerine dönüştüler.

1990'larda Avrupa'da bu gizli yapılar dağıtılarak gerçek anlamda hukuk devleti olunabildi.. 

Bunun tek bir istisnası, Ergenekon..

Bu kirli yapı tasfiye edilmediği için Türkiye terör ve mafya cenneti haline geldi.

Ergenekon hukuk devleti önünde engel teşkil etti hep. İddianameye göre Susurluk Davası da Ergenekon'un bir uzantısı.. 

öte yandan devlet içindeki uzantıları yüzünden Ergenekon'un varlığını sürdürdüğü belirtiliyor. 

Gerçekten de bu uzantıların desteği olmaksızın çetelerin, ideolojik suç şebekelerinin ayakta kalması mümkün değil.


* * * 
Bir araya gelmeleri mümkün görülmeyen şahısların doğrudan yahut dolaylı olarak bu suç yapısının çevresinde kümelendikleri görülüyor.

Başıbozuk çetelerin kendi kirli amaçlarını “ulusal çıkar” örtüsüyle gizlemeye çalıştıkları anlaşılıyor. Telefon konuşmalarından bu tür adamların “ülke çıkarı” falan tanımadıkları ortaya çıkıyor.

Varsa yoksa, kendi süfli emelleri..

Alın işte, akademisyen kimliğiyle dolaşan güya “ulusalcı” bir adam, “yesinler birbirlerini” demiş.. Yani millet falan umurlarında değil..

Her türlü bilgi kirliliği üretmek bunların sıradan işleri.. Kafalarına kim uymuyorsa ya vatan haini, ya ajan..

Eski bir rektör, önceki Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer için “mankafa” diye konuşmuş.

Ergenekon'un kurmayları kan dökücü örgüt mensuplarıyla ticari işlere bile girmişler. 

Mafyayı bile kafakola almışlar.

Bu tiplerin “ulus” kavramı kendi dar ideolojik çevrelerinden ibaret.. 

Onların 'ulus'u, onların çetesi.. 



* * * 

Kafa yapılarına bakar mısınız?

TSK emeklisi biri “bu şerefsiz millet de bunlara oy veriyor işte” diyebiliyor..

Gazeteci kisveli bir diğeri “bana ne halktan, yüzde altmıştan, ben yüzde üçe bakarım” diye zırvalayabiliyor.

Bu Ergenekoncular değişik görüntüler altında sivil toplum örgütleri kurdurmuşlar.

Baş sanıklardan bir paşa ne dese beğenirsiniz..

Emekli subaylar derneği dahil hiçbir derneğe üye değilmiş. üstelik bu tür dernekleri anormallik ve sapıklık olarak görürmüş.

Adamın biri ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) için “ADD İngilizcede dikkat bozukluğu demek, hastalık adı” diyor..

Telefonun diğer ucundaki sanık da “Doğru söylüyorsun yani, öyle. Allah'tan halk İngilizce bilmiyor” diye cevap veriyor.. 

Birbirlerini de beğenmiyorlar..

Bir kiliseyi adeta tiyatro merkezi haline getirmişler.. Sanki orta oyunu seyrediyoruz..

Hacivatları, karagözleri, zenneleri, ibişleri var.

“Agarta” diye kendilerine bir varoluş felsefesi uydurmuşlar..

Ergenekon da Agarta'nın bilgi işlem ve uygulama merkeziymiş.

Agarta sisteminin idarecileri çok özelmiş. Sistemin başında görülmezler ve asla deşifre olmazlarmış. Yani, örgütün yukarısında kimler var, aşağıdakiler bilmesin.. İpin ucu nereye gidiyor, aman saflar uyanmasın.

Bana kalsa bunların çoğunun yeri tımarhane.. 

çünkü normal değiller..

çünkü kimyaları bozuk..

ülkenin normalleşmesi için Hukuk Devleti'ne..

Kafası bozuk adamların normalleşmesi için de Mazhar Osman'lara ihtiyaç var. Hem de şiddetle..


Balık hafızalı bir toplum muyuz?

Ergenekon Davası'nı anlamak için tarihe bakmak lazım. Hala yüzlerce faili meçhul cinayet dosyası raflarda kaldı. Siyasi cinayetler soğuk savaş dönemiyle başlamadı elbet. 1950'den önce CHP iktidarı döneminde gerçekleştirilen “Sabahattin Ali cinayeti”ni hatırlayalım mesela.. Gerçek katillerin kim olduğu hala bir sır. Biz gazetecilerin bir görevi de bu hatırlatmaları yapmak. “Balık hafızalı toplumuz” falan demeyeceğim. Geçen Fatih Altaylı “Darbeci bir salağın anatomisi“ başlıklı yazısında balık hafızalılara hatırlatmalarda bulunmuştu hatırlarsanız. Madem Deniz Baykal Ergenekon avukatlığına soyundu, ben de balık avukatlığına soyunacağım.. Zavallı balıkların hafızalarının bulunmadığı şeklinde bir inanç var. Bu yüzden unutkanlığımızı balıklara havale ediyoruz. “Abi balık hafızalısın” yahut “ben balık hafızalıymışım şekerim” muhabbetleri filan.. Oysa bir süre önce bilim adamlarının araştırmalarına bakacak olursak bildiklerimizi çöpe atmamızı gerekecek. çünkü bu araştırmalara göre balıkların hafızaları gayet normalmiş. Gördüklerini beyinlerinde üç beş saniye değil yaşamları boyunca tutabiliyorlarmış. Yani balıkların bönlükleri aldatmacaymış arkadaşlar! Sadece balıklar mı oltaya düşüyor! Her bir yanımız oltaya düşmüş okumuş yazmış salaklarla dolu.. Gelin kendi bönlüğümüzü zavallı balıklara yüklemeyelim. Ayıp oluyor! Bakın biz toplumsal hafıza olarak balıklardan da geriyiz.


İlhan Selçuk'un hafızası iyi mi?

Ergenekon İddianamesi'ne göre İlhan Selçuk örgütün “Teori Tasarım ve Planlama Dairesi Başkanlığı” birimini yönetiyormuş. Kendi gazetesinin Ergenekon tarafından bombalandığına ilişkin ciddi kuşkular var. Elbette mahkeme doğrusunu ortaya çıkartacak. Türkiye'nin yakın tarihinin provokasyon nitelikli eylem ve cinayet türleriyle dolu olduğunu hatırladığımızda hiç de saçma ve uçuk gelmiyor bu iddia.. Gazi Olayları, Sivas, daha öncesinde Kahramanmaraş, çorum..

Anarşi ve kaos yaratmak amacıyla “Gladio” türü bir yapının elemanlarının farklı ideolojik örgütlere sızdırıldıkları ve eylemlere yöneltildiklerini de biliyoruz. Alırsın iki bomba, bir MHP binasına, ardından CHP binasına atarsın olur biter.. Aynı silahla bir sağcıyı, sonra solcuyu vurursun.. Gider Gazi'de alevi kahvesini tararsın. Şu bizim fena halde ulusalcının dediği gibi “Keratalar yesinler birbirlerini”.. 

İddianameye göre İlhan Selçuk'un evinde Oral çelik'e yaptırılması muhtemel bir iş için 500 bin dolar teklif edilmesi ve bu konuda yapılan gizli bir toplantıya ait notlar ele geçirilmiş. Oral çelik'i Abdi İpekçi Cinayeti ve Papa Suikasti davalarından tanıyoruz. Abdullah çatlı'nın arkadaşı, M. Ali Ağca'nın da eski ağbisi.. Cumhuriyet gazetesi “Av tüfeğiyle darbe” manşeti atacağına bu gizli toplantının nerede, kimlerle yapıldığını, Oral çelik'e 500 bin dolar karşılığında ne iş yaptırılacağını bir araştırsa ya.. Bunun için fazla uğraşması da gerekmiyor. Başyazarları İlhan Selçuk'tan bir sorsunlar bakalım, nedir işin doğrusu. Tabii son günlerde moda “hatırlamıyorum” hastalığı Selçuk'a da bulaşmadıysa..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi