İhlâs Sûresi ve Tevhid’in Hakikati
“De ki: O Allah tektir. Allah Samed’dir. O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk olmamıştır.”
İhlas suresi sahih rivayetlerde belirtildiği gibi Kur’an’ın üçte birine denktir. Hz. Peygamber (s): “Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; O, Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu (Buhari).
Burada Hz. Peygambere açıklaması emredilen Tevhid; gönül ve vicdana yerleşen bir inanç sistemi, varlığın bir yorumu ve hayatın bir programıdır. Sure, büyük İslâm gerçeğini ana hatlarıyla içine alır.
“De ki: O Allah tektir.” Bu ifade “birdir” sözcüğünden daha anlamlıdır; zira “birdir” sözcüğünün anlamı ile beraber, onunla birlikte başka hiçbir şeyin bulunmadığını ve onun hiçbir benzeri olmadığını ifade etmektedir. Bu, varlığın tekliğidir. Ortada onun gerçekliğinden başka gerçeklik yoktur… Bu, iş ve eylem tekliğidir. Evrende ondan başkası hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şeyi etkileyemez... Bu inanç netlik kazanıp kesin yerleştiğinde, kalp her tür karanlıktan ve şaibeden, Allah’ın dışında başka varlıklara bağlanmaktan ve bütün zincirlerden ve bağlardan kurtulmuş olur. Pek çok bağların temeli olan arzu ve isteklerden kurtulur. Yine pek çok bağların kaynağı olan korku ve endişelerden de kurtulur…
Bu düşüncenin yer etmesi ile insan; her şeyi, her olayı, her hareketi O’na havale eder, O’na dayandırır. Böylece kalpte bir huzur meydana gelir…
Buradan mükemmel bir hayat yolu ortaya çıkar… Arzu ve isteklerde, korku ve endişelerde, rahat ve sıkıntıda, nimet, bolluk ve kıtlıkta yalnız Allah’a yönelmeyi öngören bir yol. Yalnız Allah’tan direktif alma yolu; inanç sisteminin düşüncelere, değerlere ve ölçülere ilişkin direktifleri, yasalara, düzen ve sistemlere ilişkin direktifleri, terbiye ve geleneklere ilişkin direktifleri yalnız Allah’tan alma yolu…
Bu, gerçekten yüce, özgür bir yoldur; burada yeryüzü küçük, dünya hayatı ve nimetleri değersizdir.
İşte kurtuluş budur: ruhun, ilahi kaynağına doğru kanatlanması, yüce hakikati gerçekleştirmesidir…
Bu nedenledir ki ilk davet, Tevhid hakikatinin bu şekilde kalplere yerleştirilmesine yoğunlaşmıştı. Zira bu şekildeki Tevhid, vicdan için bir inanç, varlık âlemi için bir yorum ve hayat için bir yoldu. Yoksa sırf dille söylenen bir söz değildi. Hatta vicdanlarda yerleşen bir anlayış biçimi de değildi. Tam tersine o, her şey sayılıyordu. Dinin tamamı idi. Bunun ötesinde detaylar ve açıklamalar kalıyordu. Bunlar ise sözkonusu gerçeğin böyle kalplere yerleşmesinin doğal bir ürünü olmaktan başka bir şey değildi…
Daha önceleri ehli kitabın karşılaştığı sapıklıklar; onların inanç, düşünce ve hayatlarını bozguna uğratan temel sapmaları, ilk önce bu tertemiz Tevhid anlayışının özünden uzaklaşmaları ve onu yitirmeleriyle başlamıştı. Bu konudaki sapmalar onu izleyen diğer sapmaları beraberinde getirmişti.
Bununla beraber İslâm inancında Tevhid’in en önemli özelliği, hayatı bütün derinliğiyle kuşatması ve hayatı bu ilkeye dayandırmasıdır… Tevhid’in etkileri inanç konularında olduğu kadar yasamada da kendini göstermiştir. Birinci ilke, Allah’ın şeriatının tek başına tüm hayata hükmetmesidir. Tevhid’in bu ilkesi gerilediğinde artık Tevhid inancı orada yürürlükte olmaz. Zira Tevhid inancı, ancak etkileri hayatın her tarafına egemen olup her tarafta gerçekleştiğinde yürürlüğe girmiş olur.
Allah’ın tek olmasının anlamı; O’nun samed olması, doğurmamış ve doğurulmamış olması ve hiç kimsenin O’na denk olmamasıdır. “Allah sameddir.” Samed’in sözlük anlamı izni alınmadan hiçbir işin hükme bağlanmadığı efendi, büyük demektir. Yüce Allah kendisinden başka efendi bulunmayan tek efendidir. İlahlığında tekdir. Herkes O’nun kuludur. İhtiyaçlar yalnız O’ndan istenir. Muhtaçlara yalnız O yardım eder. Her şey ancak O’nun izni ile hükme bağlanır. Kimse O’nunla birlikte hüküm veremez.
“O doğurmamış ve doğmamıştır.” Allah’ın gerçekliği ezeli ve ebedi olarak değişmeyen bir gerçekliktir. Bir halden bir hale geçip durmaz. Her durumda mutlak kemal sahibidir. Doğum ise üremek ve devam etmektedir. Eksiklik veya yokluktan sonra fazla olan bir varlık halidir. Bu ise Allah için imkânsızdır. Sonra bu çift olmayı gerektirir; çift olmak ise denginin bulunmasını. Bunlar da O’nun hakkında imkânsızdır. Bu nedenle “tek” sıfatı baba ve çocuk anlayışını reddetmeyi de kapsamaktadır.
“Hiçbir şey O’nun dengi olmamıştır.” Ne varlığının gerçekliğinde, ne faaliyetinin gerçekliğinde, ne de zati sıfatlarının herhangi birinde eşi ve benzeri yoktur. Bu da O’nun “Ehad/tek” sıfatı ile ifade edilir.
Bu sure, İslam’ın Tevhid inancını, ortaya koyup yerleştirmektedir. Kâfirûn suresi de Tevhid inancı ile şirk inancı arasında herhangi bir benzerliği ve uzlaşmayı reddetmiştir. Her iki sure de ayrı ayrı açılardan Tevhid gerçeğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (s) sabah namazının sünnetlerinde bu iki sureyi okuyarak gününü onlarla açıyordu. (Akşamın sünnetinde de okuyarak günü kapatıyordu.) Günü bu surelerle açmanın (ve kapamanın) büyük ve derin anlamı olduğu kuşkusuzdur. (Fî Zılâli’l-Kur’ân)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.