Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Osmanlı Cami Medeniyeti

Osmanlı Cami Medeniyeti

Geçen haftaki yazımızda, Bosna seyahatimize, Mostar’dan devam edeceğimizi söylemiştik…

Travnik, Poçitelj, Blagaj derken Mostar’a akşam vakti gelebildik. Ortalık sakinleşmiş, gün batımının hüznü Mostar’ın üstüne çökmüştü. Şehre yaklaştıkça çoğalan Osmanlı minareleri, hüzün bulutlarını bir anda dağıtmaya yetti. Osmanlı coğrafyasını dolaştığınızda karşınıza çıkan her şehir ve kasabaya İslâmî kimliğini kazıyan en belirgin unsurlar kubbe ve minareler değil midir? Öyleyse Osmanlı İslâm Medeniyetine, pekâlâ “Cami Medeniyeti” diyebiliriz. İşte bu medeniyetin Bosna-Hersek’teki birkaç örneği: Gazi Hüsrev Bey Camii, Başçarşı Camii, Ferhadiye Camii, Hünkâr Camii, Ali Paşa Camii…

Mostar gezisine, akşam namazını Karagözbey Camii’nde eda ederek başlıyoruz. Kapalı olan Koski Mehmet Paşa Camii’ni dışardan görebiliyoruz. Şehrin Boşnak kesimde yer alan Türk Konsolosluğu’na ait tarihi binanın önünden geçerek tarihi Mostar köprüsüne ulaşıyoruz. Neretva ırmağının iki yakasını birleştiren yegâne geçit olan bu muhteşem yapı, gerçekten göz kamaştırıyor. Köprüde ağır adımlarla ilerlerken yudumladığımız akşam kızıllığıyla renklenen büyüleyici manzara, bu nazenin eserin Sırp barbarlarca yıkıldığı anın dehşet verici görüntülerini hatırlayınca birden ürpertiye dönüşüyor. Şehrin Hırvat yakasında da birkaç cami minaresi dikkatimizi çekiyor. Efendimizin “İçinde namaz kılınmayan cami gariptir” hadisini hatırlayarak her camiye girip iki rekât tahiyyetü’l-mescid namazı kılma ilkemizi burada da sürdürüyor, açık bulduğumuz bir camiye dalıyoruz. Sol tarafta bir Boşnak kardeşimiz huşû içinde Kur’ân okuyor. Arka tarafta bir hanım kardeşimiz namaz kılıyor. Tam camiden çıkarken yaşlı bir Boşnak nine ile karşılaşıyoruz. Genç rehberimiz Fatih Bey’in Türk olduğunu öğrenen nine, ona sarılmış öpüyor, onun şahsında Türkiye Müslümanlarına yürekten dualar ediyor ve hepimizi duygulandırıyor.

Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, yeniden İslâmî kimliklerine sarılan Boşnak kardeşlerimizin, kadını ve erkeğiyle camileri “garip” bırakmadıklarını ve mümkün mertebe namazlarını camide ve cemaatle kıldıklarını görmek, bizleri Bosna-Hersek’in İslâmî geleceği adına umutlandırıyor. Özellikle başkent Saraybosna ile özdeşleşen Gazi Hüsrev Camii’nde, kılık-kıyafetlerine bakınca ‘camide ne işleri var’ denecek genç kızların örtünüverip namaza durmalarını görmek, gelecek için daha anlamlı mesajlar veriyor. Mostar’a gelirken Rastelica kasabası camiinde şahit olduğumuz Kur’ân eğitiminin her hafta sonu bütün camilerde devam ettiğini öğrenmek de bizi ayrıca heyecanlandırıyor…

Mostar dönüşü tatlı bir yorgunluk yaşıyoruz. Ertesi sabah ilk işimiz, efsanevi lider Aliya’nın kabrini ziyaret etmek oluyor. Tamamı 1992-95 savaşında şehit düşenlerden oluşan şehitliğe defnedilmesini vasiyet etmiş Aliya. Durmaksızın yağan yağmurun altında ziyaret ediyoruz “Bilge Kral”ımızı. Cenaze törenine katılan on binlerce şemsiyeli Bosnalının oluşturduğu muhteşem manzara gözümün önüne geliyor birden. Tarihin en korkunç katliamına muhatap olan Boşnakların özgürlük savaşını başarıyla yöneten, olağanüstü zor şartlara ve Batı’nın ikiyüzlü duyarsızlığına rağmen bağımsız bir devlet haline gelmelerini sağlayan efsanevi liderin manevi huzurunda kendimizi tutmakta zorlanıyoruz. Şehitliğin yanındaki müzede sergilenen su borularından yapılmış derme-çatma silahlar, Bosna Savaşının hangi imkânsızlıklar içinde kazanıldığı hakkında fikir veriyor. Aynı şekilde Saraybosna havaalanına ulaşmak için kazılan Hayat Tüneli’nin hayretâmiz manzarası da bağımsızlığın ne ağır bedeller ödenerek elde edildiğinin bir başka göstergesi. Vahşi katliamlar, tecavüzler ve işkenceleri anlatmak ise imkânsız.

Aliya liderliğinde, her şeye rağmen başarıya ulaşan Boşnakların bağımsızlık savaşının güç kaynağı olan manevi dinamikleri anlamak için, müze yetkilisinin anlattığı şu rivayeti paylaşmak istiyorum:

Fatih Sultan Mehmet Saraybosna’yı fethetmek için tepeleri tuttuğunda istihareye yatar; rüyasında Hz. Peygamber’i (s) Hz. Ebû Bekir’i, Hz. Osman’ı ve Hz. Ali’yi (r.anhüm) görür. Hz. Peygamber’i (s) görmesini, Bosna’nın İslâm yurdu olacağına; Hz. Ebû Bekir’i (r.a) görmesini, Bosna halkının sadık ve ihlaslı müminler olacağına; Hz. Osman’ı (r.a) görmesini, cömert olacaklarına; Hz. Ali’yi (r.a) görmesini, cengâver olacaklarına yorumlamış. Hz. Ömer’i (r.a) görmemesini ise, Bosna’da adaleti sağlamak için sürekli savaşılacağına yormuş. Vasiyeti de şöyle olmuş: “Bu topraklarda Allah’ın adı anıldığı sürece Bosna Müslümanların elinde kalacaktır.” Bu sebeple Bosna’da cami ve tekke yapımına önem verilmiş. Fatih’in askerlerine ait türbeler de şehrin manevi bekçileri gibi görülmüş. Nitekim Sırplar 1992-95 savaşında Saraybosna’yı çevreleyen tepelere kadar geldikleri halde, türbeler bölgesine girememişler.

Hâsılı kelâm: Bosna’nın geleceği cami ve tekkelerin işlerliğine yani namaz ve zikrin ikamesine bağlı.
Arnavutluk (Tiran), Makedonya (Üsküp) ve Kosova (Priştina, Prizren) gezimiz ise inşallah haftaya.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi