Medya İçin Türkçe Dersleri
Yıllardır ülkemizin gelişmesinin ve ilerlemesinin önündeki en büyük engel olan ve bu sebeple uluslararası emperyalist güçlerce de desteklenen terörün sona ermesi ve Kürt sorununun çözümlenmesi adına heyecanlı ve kritik günler yaşıyoruz. Öncelikle çözüm adına siyasi geleceğini düşünmeden elini ve hatta yüreğini taşın altına koyan bir siyasi iradenin varlığını kabul ve takdir etmek gerekir. Daha da sevindirici olan, bunca acı, kan ve gözyaşına rağmen çözüm sürecini destekleyen geniş halk kitlelerinin olmasıdır.
Barış süreci içerisinde medyanın, kamuoyunun ve özellikle de devlet ve hükümetin en fazla dikkat etmesi gereken konu, sürecin, terörün legalize edilerek meşrulaştırılması aracına dönüştürülmemesidir. Aksi takdirde terörün doğrudan mağduru olan yaralı ve hassas yürekler bir kez daha rencide olacak ve halkın desteğini çekmesiyle süreç bir kez daha akamete uğrayacaktır.
Ancak ne yazık ki bebek katilinin bir dönem İslamcı gruplarla hemhal olduğu ve namaz kıldığı haberleriyle başlayan sürecin, bugün gelinen noktada azılı bir caniden bir halk kahramanı yaratmaya doğru gittiği de yadsınamaz bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor. Daha önce de çözüm adına yaşanan ve Habur’da terör örgütünün zafer çığlıkları ile baltalanan süreç, bugün de aynı terör hareketinin artı hanesine yazılacak bir galibiyete doğru evriliyor. Yıllardır dillendirilen “Terörle bir yere varılması mümkün değil!” söyleminin içini boşaltan ve en önemlisi de pusuda bekleyen diğer terör örgütlerinde hakların silahla alınmasının pekâla mümkün olabileceği kanısı uyandırabilecek olan bu durum, ülkemizin geleceği açısından oldukça sıkıntılı bir başka sürecin başlangıcı olabilir. Ancak maalesef Nevruz sonrası gazetelerde yazılan ve televizyon ekranlarında yapılan yorumlar alt alta toplandığında ortaya çıkan tablo budur. Öncelikle yakın zamana kadar ağzından kanlar akan bir vampir olan resmedilen ve “Bebek katili”, “Bölücübaşı”, “terör örgütü elebaşı”, gibi nitelemelerle anılan cani, artık “İmralı”, “Öcalan” gibi naif ifadelerle anılıyor ve gömlekli, ceketli bir halk lideri/kahramanı gibi resmediliyor. (Bu süreçte teröre “terör”, on binlerce kişinin kanına girmiş bir caniye de “katil” deme cesaretini gösteren birkaç istisnadan biri de habervaktim oldu.) Bu durum “büyük devlet” olma yolunda hızla ilerlediği söylenen bir ülkeye hiç yakışmıyor.
Bebek katilinin mektubu incelendiğinde de kurnazca kaleme alınmış ifadelerin doğru anlaşılmadığı ya da kasten farklı yansıtıldığı göze çarpıyor. Dikkatle incelendiğinde mesajın iyi niyet gösterisi olmaktan öte hiçbir somut çağrı ya da pozitif bir anlam taşımadığı apaçık ortadadır. Oysa medyaya bakıldığında katilin mesajının “Öcalan’dan çekil çağrısı” olarak okunduğu görünüyor. Oysa mesajda Öcalan, "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun, noktasına geldik.” devamında da “Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.” diyerek sadece bir durum tespiti yapıyor. Bu cümleden “Öcalan çekilin çağrısı yaptı.” anlamının çıkartılabilmesi yoğun bir çaba ya da bir önyargının eseri olsa gerek. Nitekim bugün Murat Karayılan’ın da militanlara telsizden “eylemsizlik emri” verdiği yansıdı basına. Oysa basına bakılacak olursa Öcalan dün çekilme çağrısı yapmıştı.
Öcalan’ın açıklamasının okunduğu alanda hiçbir Türk bayrağı olmaması ve mektupta dile getirilen şu ifadeler de bizim son derece iyimser yaklaştığımız sürece terör örgütü ve yandaşlarının nasıl yaklaştığını ortaya koyması bakımından hayli ilginç ve ürkütücü:
“İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu…
Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakârlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi…
Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır…
Misak-i Milli'ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti'nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkûm edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir "Milli Dayanışma ve Barış Konferansı" temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum…”
Evet bu sorun çözülsün ancak büyük devlete yakışır bir şekilde ve hiçbir yaralı yüreği incitmeden.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.