Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Siyasetin demagoji demek olmadığı ne zaman öğrenilecek?

Siyasetin demagoji demek olmadığı ne zaman öğrenilecek?

Evet, korkunç bir cinayetti, son terör eylemi.. En barbarca.. çünkü, bir yanlışlık olmamış; günlük hayatın dağdağası içinde, bir yaz akşamı, biraz serinlemek veya torununa bir dondurma yedirmek veya günlük alışveriş için sokağa çıkmış her sosyal kesim veya etnisiteden binlerce insan, halk hedef seçilmişti..
Hedef, bir sosyal hiddet dalgası meydana getirmek idi veya halk’a karşı savaş ilanı..
Her şeyi ‘Ergenekon’la izah etmeye kalkışmak modasına kapılmayalım da, her taşın altından onların çıktığı da görülmeli.. ‘Yaparsın bir eylem, katledersin birilerini, atarsın şeriatçıların üzerine; ortalık karışır, ekonomik kriz, kaos derken, sonra askerî darbenin şartları hazır olur, yol alan biz oluruz’ gibi bir hastalıklı mantıkla düşünen jakoben/ kemalist /laiklerin bu hastalığının 100 yıllık bir geçmişinin olduğu anlaşılmadı mı?
Yapılacak eylemlerle kısa vâdeli bir fayda beklenmiyor, satrançtaki gibi, birkaç merhale sonrası muhtemel sosyal gelişmelere göre manevralar ve planlar yapılıyor..
Böyleyken... Deniz Baykal, ‘teröristin kim olduğunu’ sanki biliyormuş gibi, hemen suçlamaya geçti.. Ve bir terör örgütünün adını zikretti. Ve, ‘muhtemel failleri isimlendirmek, terör örgütünün propagandası olur..’ diyen Başbakan’a karşı çıkarken, tam bir demagoji örneği sergiledi; ‘Yoksa siz, terör örgütünün suçlanmasını istemiyor musunuz?’ diye..
Bu, tam bir sorumsuzluk örneğiydi ve bir sosyal kesimi, hayalî bir suçlamaya mâruz kalan bir diğer sosyal kesimin üzerine saldırtabilirdi..
Deniz Baykal Bey! Demagoji ve laf canbazlığı üzerine muhalefet yapılır mı, Allah aşkına! Böyleyken, siz, bodoslama dalıyorsunuz.. Ve bir etnik kesimi arkasına aldığı iddiasındaki bir terör örgütünü, bu terör eyleminin de faili ilan ediyorsunuz.. Bu olabilir de, olmayabilir de.. Ama, bu suçlama, faillerin kendilerini gizlemesine de yardımcı olmaz mı?
‘Danıştay Saldırısı’nda da böyleydiniz.. Kim çıkmakta ardından şimdi, anlamıyor musunuz?
Her şeyiyle benimsediğiniz ve korumak için üzerine titrediğiniz kendi sisteminizin bazı yargı birimleri, sizin istemediğiniz, hoşlanmadığınız birtakım ‘veri’lere ulaşmakta..
Al sana, Uğur Mumcu.. Al, A. Taner Kışlalı cinayetleri..
Hrant Dink Cinayeti’nin karmaşık kombinezonları yeni yeni çözülmeye doğru gitmiyor mu? Bakınız, Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden sonra neler neler söylenmişti.. Ama, şimdi Adlî Tıb Doç. ümit Sayın’ın özel internetinden ve XYZ adını kullanarak, Radkem adını kullanan Yusuf Rıza Günaydın'la, 1 Nisan 2002 tarihinde ve Necib Hablemitoğlu için 'Bir yıla kadar gidici.. Tamamen bizim tarihimizden silinmeli..' ifadelerinin yer aldığı yeni ortaya çıkıyor..
Deniz Bey, hâlâ bir vicdan muhasebesi yapmıyacak mısınız?

*BAŞSAVCI KINIYOR DA, İNANDIRICI OLABİLİYOR MU?
‘Ergenekon Dosyası’nda, ‘terör örgütüne üye olmak’tan sanık İlhan Selçuk’un, Cum. gazetesindeki 23 Ocak 2008 tarihli yazısında, 'Yargı gücünde devlet görevlisi bir savcı ille de görevini yapmak zorundadır. (..) Savcı, kırmızı çizgiyi çiğneyip bölücülük ya da dincilik yapan siyasal partiye dava açmasın.. / Görür gününü... ' gibi yazılar yazması başta olmak üzere, nice sanıkların yazı veya beyanlarının ‘Ergenekon İddianâmesi’nde, ‘AK Parti’nin kapatılması için baskı yaptığı’ şeklinde yer alması üzerine, Yargıtay’ca bir açıklama yapıldı. ‘Yargıtay Başsavcılığı, yürüttüğü soruşturmalarda ve açtığı dâvalarda hiçbir organ, makam, merci veya kişilerden emir veya talimât almayan, tavsiye ve telkinlerle hareket etmeyen bağımsız bir kurumdur. (...) Başsavcılığımızın siyasi parti kapatma davalarını açma konusunda yönlendirildiğine ilişkin yazı, haber, yorum ve düşünce açıklamalarını kınıyor, (...) kabul edilemez nitelikte görüyoruz’ deniliyordu bu açıklamada..
Ama, aynı Yargıtay Başsavcılığı, aylarca öncesinden beri, hem de eski başsavcılardan Vural Savaş ve Sabih Kanadoğlu gibi isimlerin ‘kapatma dâvası açılmalıdır, ben olsam çoktaan açardım..’ şeklindeki hırçın görüntüleriyle ekranlarda arz-ı endam ettiklerini görmemiş miydi? Yoksa, tamamiyle, ‘milletin büyük ekseriyetinin oyunu aldığı için cezalandırılmayı hak eden bir partinin geçmiş 5 yıllık iktidarını değil, hattâ, 15 yıl öncelerdeki söz ve fiilleri bile araştırma’ya mı yoğunlaşmıştı..
Haydi, M. Soysal gibilerin ‘bütün kemalist güçler’e vazifelerini hatırlatan ve hele de askerlere, ‘elinize verilen silahın caydırıcılığını unutturmayın’ demeye kadar roller dağıtışını veya em. Gen. Doğu Silahçıoğlu’nun kan ve tehdid kokan yazıları da görülmemişti. Şimdi resmî iddianâmede yer alan nice beyanlar ve hattâ yukarda işaret olunan yazıdaki gibi açık tehdidler için de bir hatırlatma yapmış mıydı, Başsavcılık?
Ki, ‘Ergenekon iddianâmesi’nde yer alan bilgiler de, silahlı veya silahsız nice yüksek bürokratların ve akademisyenlerin gizli veya özel toplantılarda veya -mahkeme kararına göre başlatılan- (teknik dinlemeyle) belirlenmiş telefon konuşmalarından küçük bir kesit..
O konuşmaların içinde, kapatılması için Başsavcılıkça dâva açılan partiye oy veren yüzde 47’ye ağır hakaretler de vardı.. Ve Başsavcılık da, cezalandırılması gereken kitlenin iradesini ibtal etmek için, 8 ay önceki o seçimleri geçersiz kılacak şekilde, 15 yıl önceleri karıştırmakla meşgulken.. Diğer bütün olup bitenlerden bu kadar mı habersizdi, Başsavcılık?
Bütün bunların Yargıtay Başsavcılığı’nı etkilememiş olabileceğini de varsayalım.. Ama, bu durumda, Başsavcılık, ‘gökteki yıldızlar arasındaki ilişkileri belirleyeyim’ derken, yol üzerindeki kocaman taşları veya kuyuyu göremeyen kimseler durumuna düşmüş olmaz mı?
Ve bu açıklamayla kimi inandırabileceksiniz?

*MEDYA ELBETTE HEPİMİZİ YöNLENDİRMEK İçİNDİR!.
Medyada, neler yer alıyor, gösteriliyor, yazılıp çiziliyor ve bütün bunlar niçin?
Bütün bu çabaların hedefi, toplumu belli bir yöne yönlendirmek için bilgilendirme çabası.. Herkes, kendi durduğu ve baktığı yere göre, toplumu kendisine göre yönlendirmeye çalışıyor..
Dün bu satırları yazarken, (eski ismiyle, Haber/7) ‘ülke tv.’de ‘İran Şahı’nın yükseliş ve çöküşü’nü anlatan bir belgesel’e de bakıyordum.. Amerikalıların ve fransızların veya müslüman coğrafyalarındaki zâlim sulta sahiblerinin değerlendirmeleri hâkim idi..
Bir müslüman halkın o büyük inkılabının derinliklerini bilmeyenleri yanıltabilecek bir program.. İnsan kendisini o belgeseldeki yabancıların/ yabancılaşmış tiplerin beyanlarına kaptırınca, sonunda, ‘Vah vah, Şah’a yazık olmuş..’ diyecek bir yere sürüklenmiş bulabilir.. Kaldı ki, yanlış yönlendirmelerden ayrı olarak, değerlendirmelerin çoğu da sığ ve yanlış bilgilere dayanıyordu..
Böyle bir filmin sunuluşunda, ülke Tv.’deki arkadaşların daha dikkatli olmalarını beklerdim..



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi