Çözümün önündeki engeller ve ihanetin boyutları
Kim ne derse desin, dünyadaki ve paralelinde bölgemizdeki değişim süreci Türkiye’de de yaşanıyor. Bu değişimi destekleyenler olduğu gibi elbette ki değişime direnenler de olacaktır.
Kimileri rantlarını kaybetme kaygısı ile kimileri siyasi ve ikbal beklentileri acısından, kimileride; “gizli hesaplarla ülke bölünmeye sürükleniyor” naralarıyla milli refleks görüntüsü içinde karşı bir tutum sergileyecektir.
Ayrıca, ülkemizin; iç sorunlarını aşarak, ileri demokrasi yolunda ilerlemesi ile bölgesinde etkili, milletler camiasında sözü geçen, itibarlı bir konumda olmasını içine sindiremeyen dış destekli hainlerde mevcuttur.
İhanet içinde ve siyasi ikbal peşinde olanları tartışmaya zaten gerek yok... Ancak bu ülkenin yönetimine talip olan siyasiler, bu millete karşı olan sorumlulukları gereği toplumsal barış adına daha dikkatli olmalıdır.
Çünkü her alanda gelişmemizi engelleyen prangalardan en büyüğü olan terör örgütüne, silah bıraktırmak adına başlatılan “Çözüm Sürecini”; engellemek diğer bir deyişle, “Terörsüz Türkiye” girişimine karşı olanları önce bu millet; sonra da tarih affetmez.
AKP tarafından kurulması önerge ile teklif edilen Meclis Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu’na CHP’den sonra MHP’nin de üye vermeyeceğini açıklaması gerçekten Türkiye adına büyük bir talihsizliktir. Sert tavır ve uzlaşmaz tutum, asla vatanseverlik, milliyetçilik veya sosyal demokratlılığın bir gereği olamaz.
Türkiye’nin değişim sürecine direnen siyasilerin; insanları eşit vatandaş olarak değerlendirmemeleri veya Kürtlerin de Türk olduğu saçmalığı içinde olmaları ve hepsinden önemlisi hükümetin yaptığı çağrı ve davetleri reddetmeleri ise çok büyük bir kayıp ve ayrıca çok büyük de bir hatadır.
Hükümetin girişimlerini yanlış bulan muhalefet kanadı; süreçten kaçmak yerine yanlış buldukları hususları engellemek için bile olsa hükümetin davetlerine icabet etmelidir.
Sürece karşı olmak veya çözüm sürecinden kaçmak, siyasi muhalefetin üzerindeki sorumluluğun karşılığı olamaz. Muhalefet cephesinin içine sürüklendiği bu çıkmaz, Ergenekon’un bu partiler üzerindeki ağırlığının hala sürmekte olduğunu göstermektedir.
BARONLAR VE KARANLIK İLİŞKİLER
Avrupa Birliği ve BM’nin “uyuşturucuyla mücadele” raporlarında Avrupa’ya taşınan uyuşturucunun %70’inin Türkiye üzerinden taşındığı yer almaktadır. Bu milyarlarca Euro’luk ranttan PKK terör örgütünün önemli bir pay aldığı Avrupa istihbaratlarının yanında MİT’inde raporlarında yer almaktadır.
On yıllardır devam eden bu kirli ticaretin güzergahı olan Türkiye’de 2002 yılına kadar ‘Olağanüstü Hal’ uygulanmaktaydı. Anayolların her 10 veya 20 kilometre üzerinde kontrol noktaları bulunmaktaydı. O günlerde “Bizim iznimiz olmadan bölgede kuş bile uçamaz” iddialarında bulunanlar bu uyuşturucu trafiğinden hiç mi haberdar değillerdi?
Bölgede görev yapan TSK ve Jitem içindeki gizli yapılanma olan ‘Ergenekon Çetesi’ bu uyuşturucu trafiğinin neresinde? Buradan elde edilen rantlarla Türk siyasi hayatı nasıl şekillendirilip yönlendiriliyordu? Faili meçhul cinayetleri ve bu trafiği yönetenler kimlerdir ve siyasi bağlantıları var mı?
Bu uyuşturucu trafiği konusunda PKK ile nasıl bir gizli ilişki kurulmuş ve hükümetleri dizayn etmek için PKK’dan hangi kanlı eylemler sipariş edilmiştir?
Tüm bu karanlık ilişkilerin açığa çıkacağı korkusuyla TSK, MİT ve Jitem içindeki kanlı hesaplaşmalar sonucu kimler nasıl öldürüldü?
Orgeneral Eşref Bitlis, JİTEM kurucusu Jandarma subayı Ahmet Cem ERSEVER, Efsane MİT’çi Hiram ABAS ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, hep bu karanlık ilişkilerdeki ilişkilerin deşifre olacağı korkusundan ve rant kavgasından dolayı mı öldürüldü?
Bir dizi faili meçhul cinayetlerin yanında bu karanlık ilişkileri ortaya çıkarılma çalışmalarında özel bilgilere ulaşan Uğur Mumcu’nun öldürülmesi kimin işi ve gerçek katilleri kimlerdir?
Faili meçhuller ile uyuşturucu trafiğinin bilgi bankası olarak bilinen Yeşil kod adıyla tanınan Mahmut Yıldırım nerde? Neden yakalanamıyor ve kimler koruyor veya halen hayatta mı? Halen tutuklu bulunan Hanefi Avcı bu işlerin neresinde?
Bu cinayetler ve ilişkileri örten sır perdesi aralanıp bu soruların cevapları bulunabilinirse, geçmişten günümüze siyasetin önemli bir kesimini yönlendiren, Ergenekon’un PKK ile mevcut olan kirli ve karanlık ilişkileri aydınlanmış olacağı gibi bugün ‘Çözüm Süreci’nin neden engellenmek istendiği gerçeği daha iyi anlaşılacaktır.
Ve unutulmamalıdır ki;
Yanlışıyla doğrusuyla bu sorunlar hepimizindir... Bütün bu sorunları çözmek sadece iktidarın değil, muhalefet kanadının da sorumluluğu dahilindedir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.