Akdoğan bamteline basmış
“Karakollar bölgedeki asayişi ve güvenliği temin amacıyla yapılan yerlerdir. Bu alanlarda otorite kurmak isteyen PKK, devletin buradaki varlığından rahatsızlık duyuyor. Ayrıca karakol saldırı değil, savunma noktalarıdır. ‘Bu binaları korunaklı hale getirmeyin’ demek, ‘ben saldırınca zayiat verdirebileyim’ demektir. Terör eylemlerinden vazgeçen bir örgüt daha korunaklı karakollardan niçin rahatsız olur?”
Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın bamteline basan sorusu aynen böyle.
PKK’nın temel eylem stratejileri var. Karakol baskını bunların tepesinde gelir. Çünkü “baskın” psikolojisi hem TSK’nın moralini bozar, hem ülkeyi umutsuzluğa sevk eder hem de siyasi iktidara fatura edilir.
2011 Eylül ayından itibaren PKK’yla mücadelede güvenlik güçleri farklı bir konsepte geçti.
TSK ile Emniyet ilk kez koordineli çalışmaya başladı ve PKK’nın TSK’ya ağır zayiatlar verdiği “arama tarama” faaliyetlerini birkaç bölge hariç rafa kaldırdılar.
Küçük timlerden oluşan binlerce askerin yorgun argın vaziyette arazide dolaşıp PKK pusularına hedef olma durumu böylece ortadan kalktı.
İstihbarata dayalı nokta operasyonlar icra edilmeye başlandı.
Operasyon talimatlarında vali tek yetkili hale gelirken, Emniyet nokta istihbaratı veriyor ve erlerin hemen hiç kullanılmadığı JÖH ve PÖH birliklerinin kullanıldığı nokta operasyonlar TSK koordinesinde yapılıyordu.
Bu arada TSK, teknolojik imkânları da daha fazla kullanmaya başladı.
Asker-polis çatışması yerini koordinasyona bırakınca da PKK’nın elinden büyük bir koz alındı.
Arama taramalar olmayınca PKK, TSK’ya kayıp verdirememeye başladı.
Hatırlayın Silvan böyle bir faaliyetin sonucu TSK’ya indirilmiş ağır bir darbeydi.
PKK, bu kez döndü yollara mayın döşemeye. Ancak mayın, kalleşçe bir yöntem ve bölge halkı “kahpelik” olarak görüyor. Bu nedenle de mayından TSK kayıp verse de PKK bunu propaganda olarak bölgede kullanamıyor.
Arazide açık hedef gibi dolaşan askerler olmayınca, mayın kayıpları da işe yaramadı ve PKK’nın elinde kalan son propaganda fırsatı “karakol baskınları” idi.
PKK bu nedenle karakol inşaatlarına karşı. Bu kozun elinden alınmasını istemiyor. Yalçın Akdoğan’ın cümlesiyle söylersek; “Bu binaları korunaklı hale getirmeyin” demek, “ben saldırınca zayiat verdirebileyim” demektir…
Hükümet bu durumu fark etmişti. Karakolların yenilenmesi bu nedenle hayatî önemdeydi. İnşaat faaliyetleri engellemelere rağmen sürüyor. PKK, Çözüm Süreci’nde olmamıza rağmen el altından işçileri, müteahhit firmaları tehdit ediyor. İnşaatların sekteye uğraması için her şeyi yapıyor. Ama olmayınca işi şiddete döktüler.
Şantiye baskınları, işçileri kaçırmalar, iş makinelerini yakmalar yeniden başladı.
En sonunda işi halkı karakol inşaatına saldırtıp, işçileri kaldıkları çadırla birlikte yakmak için molotoflarla saldırmaya kadar vardırdılar.
Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında söylediği; karakol yenileme çalışmalarının devam edeceği, hatta ihtiyaç olursa yeni karakollar yapılacağı sözleri son derece önemli ve dik duruşun, temkini ve tedbiri elden bırakmamanın, tevekkül mantığını kavramış olmanın gereğidir.
Aynı sözleri Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da söyledi. Velhasıl, karakolların basılamaz hale gelmesi önemlidir.
PKK yeni “kalekolları” defalarca basma denemesi sergiledi, ama hepsinde ağır kayıplar verip kaçmak durumunda kaldı.
Kötü senaryo her zaman masada olmalı.
PKK’nın ipini elinde tutanlar “saldır” emri verirlerse, memleketimizin karakolları baskın yemeyecek tahakkümde olmalı.
Karakollarımız baskın yemezse, nokta operasyon mantığına devam edersek, teknolojiyi kullanırsak, özetle şehit vermezsek, güçlü olursak, PKK’nın ne yaptığının çok da önemi yok.
Türkiye’ye zarar veremeyen PKK biter.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.