Batı, demokrasiden neden korktu?
Tatbikatları farklı da olsa demokrasi, siyasette millet iradesinin hakimiyetidir. Millet çoğunluğunun, adalet ve özgürlük isteğinde bulunacağı ön kabulünden hareketle, demokrasinin bir özgürlük ve adalet rejimi olacağı ümit edilir.
Oysa, adalet, özgürlük gibi yüce insani değerler, sistem kemalinden önce, ahlaki kemal gerektirmektedir. Zira, sistemi kullanan, ona değer katan ve değersiz kılan insandır. Çıkarından başka değer tanımayan, manevi değerden yoksun kimselerin, hayvandan aşağı halleri, işleri, zulümleri ortadadır. Bir sistem, ne kadar önemliyse, ona yön veren, iyi veya kötü değer kazandıran insan ahlakıdır. Aynı silah, vatan müdafaasında da, soygun ve cinayette de kullanılır. “Kötü ahlaklıların ilmi ateşten kötüdür; -Yılan ağzında zehir damlasıdır ab-ı hayat.”
Kendilerini, demokrasi aşığı gibi takdim eden Batı devletleri, aslında hiçbir zaman, çıkarcılıktan kurtulup, gerçek demokrasi, özgürlük ve adalet tarafına geçemediler. İnsan Hakları Mahkemesi dahi, adil olamadı. Fransa Başbakanlarından Kardinal Richelieu, “Devlet, ahrete gitmeyecek. O halde, ahlaka, dine ihtiyacı yok” diyor. Bugün bu ilke, alenen ve resmen, “Dış politikada devletlerin çıkarı esastır” klişe ifadesiyle kullanılıyor.
Ahlak dışı çıkarcı politika, geçmişte insanlığa vahşi bir sömürgecilik çağı yaşattı. Şimdi de, Suriye halkına karşı soykırımcı Esat; Türkiye’ye karşı Gezi Parkı terörüyle sokak demokrasisi; Mısır’da darbe yandaşlığı ile dünyanın huzurunu dinamitlemektedir. Derin proje ve darbeler düzenlemede tecrübe sahibi Batı’nın, Mısır’da İslam’a karşı darbeye, “Darbe” diyemez derecede kekemeleşmesi, önemli bir ibrettir.
Aslında Batı, öteden beri çıkarcıdır. Çıkarcılık, hakkından fazlası için kavgadır. Adalet ve özgürlük, ahlaksız olmaz. Ahlak, adaletin ruhudur. Ruhsuz beden üç günde kokar. Onun için zulmün ve zalimin hayatı üç günlüktür. Neron’dan, Hitler’den, ne Yunus, ne Bilal-i Habeşi gibi gönüller sultanı olmaz. Ahlak, hayattan üstün imani değerlerin meyvesidir. Dinsiz, ahlak olmaz. “Etik” denilen Laik ahlak, nezaket kuralı gibi bir çıkar görüntüsüdür.
Ahlaki değerlerden yoksun Batı demokrasisi, geldiği bu iflas noktasında, Gezi Parkı terörü ve Sisi darbesi yandaşlığı ile, demokrasilerin millet iradesi temeli yerine, kaba kuvveti koymakla kendi temelini dinamitlemektedir. “Gezi’nin hedefi Erdoğan; darbenin hedefi Mursi” yalanı da, ayrı bir aptallıktır. Zira en büyük aptallık, herkesi kör, alemi sersem zannetmektir. Hedefin, Müslümanların birlik ve başarısı olduğu açıktır.
İslam ve materyalizm, temel değerlerde iki zıt istikamettir. Materyalizm, aklı, dünya çıkarlarına hapsediyor. Düşünce geçici değer ve hedeflere kilitleniyor. İslam, ölümsüz ve yüce değerler sunuyor. Bu değerlerle yaşayanlar, gönül tahtlarında kalıyor, inmiyorlar. Tarihte çıkar ve sömürü saltanatları doğmuş, saman alevi gibi gelip geçmiştir. İbretlik yıkıntılarından başka yolları da, izleri de kalmamıştır. İslam’ın, iman ve ahlak yolu, tek harfi düşmeden, en yüksekten devam ediyor. Ezan, bütün dünyada; her ırk, renk, dilde İslam kardeşliği, Kabe’de sembolleşiyor. Yüz milyonlarca kurbanla ziyafeti. Ve daha niceleri...
Geçici dünya hayatında dahi bu sürekliliği, İslamofobia hastaları da görüyor. Ne var ki, düşüncelerine basamak yapıp anlamaya çalışacaklarına, hasetle, kinle İslamofobianın korku batağına düşüyorlar. 15 Asırdır münafıklar, bu batakta boğuldular. Akıllarınca Kur’an-ı Azim-ü Şanı engelleyecekler. Hey cüceler aklı! Dünyada Kur’an’dan başka imanla ezberlenen bir kitap var mı? Kur’an hafızlarımız, çoğu devletinizin nüfusundan fazladır.
Laikliği, “Özgürlük budur” diye, İslam ülkelerinde, İslam düşmanlığı olarak tatbike zorladınız. Hıristiyan, Budist, Hindu, ateist ve her efsaneyi serbest bırakıp, İslam düşmanlığı yaptınız da ne oldu? Hollanda’nın İslam düşmanlığı ile ünlü partisinin en yüksek kademesinden insanlar, İslam’ı öğrenip Müslüman oldular. Ebu Cehil yolundasınız. Ebu Cehil’in sonundan ibret alın. Doğu Batı Divanı’nın ön sözünde, “Bu eserin yazarı, Müslüman olduğunu reddetmez” diyen ünlü Alman düşünürü Johann Wolfgang von Goethe Enstitüsünü bile İslam düşmanlığına vasıta yapmak istiyorsunuz. Kin ve iftiranın yolu uçurumda biter.
İnşallah İslam layık olduğu izzet makamına geliyor. İslam, bir zümre, sınıf ve millet için değil, bütün insanlık için geldi, Müslümanlar, yine aynı sorumlulukla ayağa kalkıyor. İnsan için korkacak değil, sevinecek bir hal. Yok… İnsanlardan farklı bir çıkar, bir hedef güdüyorsanız, korkun! Bütün Ebu Cehil’ler korktu. Korkuları, hüsranlarını artırmak ve ebedi kılmaktan başka bir işe yaramadı. Bunu da bilin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.