Yakında bize Esadçı derler
Suriye konusundaki dünya siyasetinin geldiği noktayı hayretle izliyorum.
Ortadoğu’nun son bir yılda getirildiği durum ve ülkelere biçilen yeni roller bile ABD’nin “Büyük Şeytan”lığının tescili mahiyetinde.
Kapılarını yüz binlerce mülteciye açmış, bunların 300 bin kadarının bütün ihtiyaçlarını karşılayan, halka bomba yağdırılmasına ilk günden beri en şiddetli tepkiyi koyan, insani yardım kanallarının tamamını seferber eden Türkiye, El Kaide yanlısı ve aşırı uçlarla iç içe bir ülke konumuna düşürüldü.
Ordusu’nun silahlı unsurlarını, Hizbullah gibi etkisi altındaki silahlı yapıları Suriye’ye gönderip halkı katlettiren, Esad rejimine maddi ve lojistik her türlü desteği vererek toplu katliamların önünü açan ülke ise sorunun siyaset kanalıyla çözümünü isteyen arabulucu ülke konumuna getirildi.
Gel de “isyan” etme.
Şu olup bitenler çok değil sadece 1 yıl önce “şöyle şöyle olacak” diye anlatılsaydı; hangimiz inanırdık?
Yakında “Esadçı” damgasını Türkiye’ye vururlarsa şaşırmamak lazım.
Siyaset ve diplomasi bu olsa gerek.
Hem Esad kurtuldu hem arabulucu ülke konumuna yükseldiler.
Kazanç içinde kazanç bu olmalı.
Ortadoğu’da çatışıyor gözüken tarafların gizli ittifakları üzerine çok şeyler yazıldı.
Bunların bazılarına spekülasyon dendi ama tablo ortada.
İran Dışişleri Bakanı, Yahudilerin dini bayramını twitterdan kutlamış.
Alın bu twiti o tablonun bir tarafına ekleyin.
Bunun üstüne İRİB Türkçe’de yayınlanan şu satırlara bakın:
“Türkiye Başbakanı ve Cumhurbaşkanı arasındaki bu anlaşmazlık sıradan bir anlaşmazlık değildir. Bir başka ifade ile Erdoğan ve Gül arasındaki anlaşmazlık oldukça köklü bir anlaşmazlıktır ve Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler ve olayların ardından iyice günışığına çıkmıştır. Erdoğan ve Gül’ün Suriye krizi ve bu ülkede devam eden gelişmelere yönelik farklı tutumu da artık iki liderin kopmaz bağlarından söz etmenin mümkün olmadığını ortaya koydu.”
Görüyorsunuz değil mi?
Müslümanlara yapılanlar yetmezmiş gibi bir de “fitne” yatırımına başlamışlar.
Allah sonumuzu hayretsin ama balık hafızalı olmamak lazım.
Tecavüz edilen kadınlar, sarin gazıyla çırpına çırpına ölen bebekler, bombalarla paramparça edilen bedenler, kireçlenerek toplu mezarlara gömülmek durumunda kalan toplu katliam kurbanları, yurdundan yuvasından edilen aileler, aç sefil ve perişan halde gurbet ellerde yaşamak zorunda kalan iki milyonu aşkın insan…
Bunları unutmayalım.
Onların hepsi insan ve hemen hemen tamamı Müslüman…
Bu zulmü yapan ZALİM de ortada, o zalime destek verenler de ortada.
Zalimin yanında durmadığımız gibi, zalimin destekçilerinin, zulmün finansörlerinin de yanında olamayız.
Aksini yapan, sarin gazıyla betonun üstünde beş saat boyunca çırpına çırpına şehit olan Mustafa bebekle mahşer günü hesaplaşır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.