Dindarlık Müzesi
Bir siyasi partinin organizasyonunda hareket eden bölücü terör örgütüne müzahir 60 kişinin, Mardin’in iki köyünde 1992 yılında aynı bölgede 33 teröristin etkisiz hale getirilmesi ile ilgili olarak; harabe ve kullanılmaz durumda olan iki evi sözde müze haline getirmek maksadıyla, tadilat ve onarım başlattığı bilgisi alınmış.
Kim almış bilgiyi?
-Genelkurmay…
Ne yapmış bilgiyi?
-İnternet sitesine koymuş…
Normalde ne yapması lazım?
-Engellemesi…
Şu konjonktürde engellese ne olur?
-Provokasyon yapar, ihaleyi TSK’ya yıkar, üstüne bir de süreci sabote etti derler…
PKK, son günlerde adam kaçırıyor, şantiye basıyor, tır yakıyor, dağlarda elini kolunu sallayarak dolaşıyor vs…
PKK tüm bunları yaparken süreci baltalamak gibi bir suçlamaya maruz kalmıyor.
Ama TSK, teröristin müze yapmasına izin vermese, tekmili birden süreci baltalamak suçlamasıyla saldırıya geçer.
PKK kadar dokunulmaz, eleştirilmez, entelektüel çevrelerin koruması altında bir başka örgüt yoktur dünyada.
Hadi kanlı saldırıları bir tarafa bıraktım.
Elebaşı Öcalan, “Finans kaynağı için uyuşturucu ekin, vergi (haraç) toplayın” der, ama yine de barışı isteyen esas adam diye sunulur.
Arka planda çalışan müthiş bir lobi var.
Ben bu lobiyi ilk yazdığımda en çok sağ medyadaki arkadaşlardan eleştiri almıştım.
Şimdi bakıyorum da hepsi bir olmuş bu liberal maskeli lobiye çaktıkça çakıyorlar.
Günaydın diyemeyeceğim çünkü çoktan sabah oldu.
Atı alan Üsküdar’ı geçti…
Aynı şeyleri yaşayıp duruyoruz.
Müslüman aynı delikten iki kere ısırılmaz ama biz aynı delikten delik deşik olmuş vaziyetteyiz.
Karşı mahalleye yaranma arzusuyla yanıp tutuşmalar, şahsi hesaplar ve ikbal kaygısı, gözleri bürümüş vaziyette.
Hürriyet’e kapağı attın ya hemen başlarsın, Gezi Parkı olaylarına müdahalede aşırı şiddet kullanıldı demeye.
İyi müdahale edilmeseydi de Başbakanlık binasına, Dolmabahçe’deki başbakanlık çalışma ofisine girilseydi.
Sağ medyadaki bazı arkadaşlara bakıyorum, bir Doğan Grubu yöneticisiyle aynı masaya oturmak için nerdeyse birbirlerinin tepesine basacaklar.
Sonra durup uzaktan gözlüyorum, acaba Doğan Grubu yöneticilerinin üç gözü, dört kulağı mı var. Bilmediğim üstün bir ırktan mı geliyorlar diye. Ölçüyorum, biçiyorum, bakıyorum ama yok…
Onlar da insan.
O zaman dönüp bizim arkadaşlara bakıyorum mecburen.
Ve akan kompleksleri görüyorum.
Geçenlerde sağ medyanın bir yöneticisi, Doğan grubunu eleştirirken, “Sizde dindar bir tek yazar çalışabilir mi?” diye sormuş.
Dönüp arkadaşa, “sende dindar kaç yazar var önce bir onu söyle” diyesim geliyor.
Gerçi dindarlığın ölçüsü de değişti bu arkadaşların gözünde.
Eskiden beş vakit namazında olan, Kur’an ile içli dışlı olanlara derdik.
Şimdi bakıyorum, adamın alnı secdeyi unutmuş.
Beş vakit namaz yok, Cuma da hak getire, kendini dindar sınıfına koyuyor.
28 Şubatçılar “bizim de annemiz başörtülü, biz de müslümanız” derlerdi.
Bunlar da herhalde “annem başörtülü dindarım” diye düşünüyorlar.
28 Şubat’ta öyle dayak yediler ki, alayı komplekse girdi ve karşı mahalle hayranı oldular.
Ne yapsak etsek de başörtülü eşlerimizi şutlasak, karşı mahalleye kapağı atsak, aaaaaahhhhh bir Ahmet Hakan olsak…
Yazık!..
PKK’nın müze yapmasına mı yansam, kendi ellerimizle dindarlığı müzelik yaptığımıza mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.