Berât Gecesi: Şirke ve küfre ültimatom!
Farkında mıyız? Sekülerleşen dünya Müslümanların zaman idrakini de aşındırıyor. Ramazan’ın iyice yaklaştığı şu günlerde, her ânımızı mümince idrak edip yaşama çabamızın daha bir yoğunlaşması gerekmiyor mu? üç aylar (Recep, Şaban, Ramazan) içinde yer alan kutlu geceler, idrak etmemiz gereken kutlu zaman sürecini sık sık bize hatırlatıyor aslında. İşte, Şaban ayının 15. gecesi (Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece) Berât Gecesidir. Rasûlüllah’ın (s.), üç aylarda ve özellikle de Şaban ayında ibadete daha bir özen gösterdiğini biliyoruz. Belli ibadetlerin belli zamanlara tahsis edilmesi veya o zamanlarda yoğunlaşması; insanın zaman zaman şöyle yeniden silkinip kendine dönmesi, kulluk bilincini tazelemesi bakımından hayli önemli ve anlamlı fırsatlar. Sadece yaklaşan Ramazan ayı değil, öncesindeki Şaban ayı ve Berat Gecesi gibi...
Berat kelimesi: Arapça “berâet” kelimesinden dilimize geçmiş ve yeni anlamlar kazanmıştır. Kök anlamı “kurtulmak/iyileşmek” olan “Berâet”; borçtan, suçtan, cezadan, hastalıktan kurtulmak, iyileşmek, uzaklaşmak, temizlenmek anlamlarına gelir. Ayrıca, “yazı, belge” anlamında da kullanılmaktadır.
Dinî anlamıyla: berâet, “günahlardan/kötülüklerden arınmak/temize çıkmak, ilâhî af ve rahmete nail olmak/erişmek”tir. Berat Gecesi’ne “leyletü nısfi Şa’bân: Şaban’ın yarısı gecesi, leyle-i mübarek: mübarek gece, leyle-i rahmet: rahmet gecesi, sakk/belge veya berat/ferman gecesi de denmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de “berâet” kelimesinin taşıdığı manalar; bu günü/geceyi daha bir anlamlı kılmaktadır.
Tevbe sûresinin bir adı da “Berâe”dir; bu da şirke ve küfre karşı bir ültimatom, bir kesin uyarı ve son ihtar demektir. Allah ve Rasûlünün müşriklerden/inkarcılardan berî olduğunu ilan eden bu sûrenin ilk ayeti: “Allah ve Rasulünden, kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu!” diye başlar. İkinci âyette ise bu tavır netleşir: “Bilin ki siz, Allâh’ı âciz bırakamazsınız ve Allâh kâfirleri rezil-perişan edecektir!” Tarihi gerçek şu ki; Hz. Ali (r.a) Mina’da bir hutbe okumuş, Hz.Peygamber (s.) tarafından gönderildiğini bildirmiş, Tevbe Sûresi’nin ilk âyetlerini yüksek sesle okumuş ve müşriklere şu ültimatomu vermişti: “1-Müslümanlardan başka hiç kimse Cennete giremez. 2- Bu yıldan sonra hiç bir müşrik Kâbe’ye yaklaştırılmayacak. 3- Hiç kimse Kâbe’yi çıplak tavâf etmeyecek. 4- Kimin Hz. Peygamber’le anlaşması varsa, müddeti bitinceye kadar ona uyulacak.” Yani bu sure, şirke/müşriklere karşı kesin ve net bir tavır alıştır.
Kamer suresinin 43. âyetinde ise; ““Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir berâet (af/kurtuluş belgesi) mi var?” buyurularak inkarcıların ‘bu dünyada ne yaparsak yapalım, Allah katında bize bir ceza/sorumluluk yok’ şeklindeki kendilerini aklayan saçma anlayışları kesin reddedilir.
Her iki âyette de, şirke/müşriklere ve küfre/kafirlere karşı tavizsiz, net, kesin bir duruş sözkonusudur.
Demek ki, bu günü ve geceyi; müminlerin küfre, şirke, haramlara, günahlara karşı en küçük bir taviz vermeden topyekün bir mücadele sürecine girmeleri ve bunlardan tamamen kurtulup berî olmaları olarak okumamız gerekir. Zaten küfrün ve şirkin her türlüsünden, günahın ve haramın her çeşidinden berî olmadan, uzaklaşmadan, vazgeçmeden kurtulmak nasıl mümkün olur? Bu gün ve gecede yapılacak dualarda, tevbe ve istiğfarlarda ihlasla bu hedefe ulaşmak amaçlanmalıdır. Bu gün/gece yeni bir başlangıç için fırsat bilinmelidir.
Rasûlüllah (s.) bu gün-gece hakkında şöyle buyurur: “Şaban ayının yarısı gelince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçirin. Allah, güneş batınca (rahmetiyle) dünya göğüne (semasına) tecelli eder ve şöyle der: ‘Benden af dileyen yok mu, affedeyim. Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim. Şifa isteyen yok mu, şifa vereyim.’ Bu, böylece ‘var mı, var mı..’ diye şafak sökünceye kadar sürer.” (İbn Mâce, ikâmetu’s-salât, 191, no: 1388)
Bir hadiste de: “Yüce Allah, Şaban’ın 15. gecesinde, Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısından daha çok insanı cehennemden kurtarır. Ancak, kendisine şirk koşanların, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabalarıyla bağını koparanların, kibirlilerin, ana-babasına isyankâr olanların ve içki içmeye devam edenlerin yüzüne bakmaz.” buyurur. (İbn Mâce, ikâmet, 191; Tirmizî, savm, 39, no: 739. Ahmed b. Hanbel’de “...kâhin, büyücü, çok kin güden, içkiye düşkün olan veya ana-babasıyla bağını koparan yahut zina düşkünü olanlar bunun dışındadır.” şeklinde.)
Hadislerde; şirke, İslâm düşmanlığına ve büyük günahlara karşı kesin tavır almak vurgulanırken her türlü hata, isyan ve kusurdan pişmanlık duyup bağışlanma dilemek gerektiği tavsiye ediliyor. Elbette, Allah’ın affına nail olabilmek için sadece bir gece değil, her an tevbe ve istiğfar gereklidir; ama bu gece iyi bir fırsattır.
Ayrıca; İkrime ve bir grup alime göre, Kur’an Levh-i Mahfuz’dan topluca dünya semasına bu gece indirildi (Duhân/3). Bu bağlamda; bu gün/gece Kur’ân okuyarak hayatımızın Kur’ân’a göre bir sağlamasını yapmalıyız.
Yine, Kıble’nin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram’a çevrilmesinin; hicretin 2. yılında, Şaban ayının 15’inde vuku bulması hatırlanarak; bu gece bir kıble tashihi, bir istikamet doğrultması için fırsat bilinmelidir.
Gelin, bu günü-geceyi, oruçla, namazla, tevbe ve istiğfarla geçirip Rasûlüllah’ın duasını tekrarlayalım:
“Allahım! Gazabından rızana sığınıyorum. Cezandan affına sığınıyorum. Allahım! Senden, yine sana iltica ediyorum. Sana yaptığım övgüyü, senin kendine yaptığın övgü ölçüsünde yapmaktan âciz olduğumu itiraf ederim. Senin komşuluğun ve yakınlığın, azizliktir. Senin senâ ve övülmen yücedir. Senin ordun mağlup edilemez. Sen, vaat ettiğin şeyde, vaadinden dönmezsin. Senden başka ilah, senden başka mabud yoktur.” (Müslim, salât, 222)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.