Mesele Fidan Değil Anlamadın Mı?
Amerikan Başkanı bizzat devreye girip, İsrail’i Türkiye’den özür dilettiğinde bu işte bir bit yeniği olduğunu yazmıştım.
Bunun bir sürecin ilk halkası olduğu belliydi.
Mavi Marmara’da yapılan uluslararası hukuka aykırı saldırı, öldürülen ve yaralanan siviller nedeniyle İsrail-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gerilimde Türkiye’nin arkasını yaslayacağı son derece sağlam bir gerekçe vardı.
Obama yeni bir gelişme yokken ve ani sayılabilecek bir zamanlamayla devreye girerek İsrail’e özür diletti.
Türkiye’nin İsrail’i köşeye sıkıştırmak ve yalnızlaştırmak, hatta İsrail’e karşı istihbarat dahil her alanda negatif tutum sergilemesinin gerekçesi vardı. Ancak bu fırsat avuçlarımızın içinden kayıp gitti.
İsrail gibi özür dilediği vaki olmayan bir ülke Türkiye’den özür diledi, tazminat ödemeyi kabul etti ve uluslararası toplum bunu gördü.
Haliyle, Türkiye’nin İsrail’e karşı takınacağı negatif en ufak bir tutumun bile izahı zor hale geldi.
İsrail gibi Batı tarafından koruma altında olan ve Batılı görülen bir ülkenin, “istihbarat elemanlarının deşifre edilmesi” oldukça ağır bir durum.
Bu iddiayı güçlü bir medya organına yansıttığınızda, pek çok şey tepe taklak olur.
İsrail özür dilememiş olsaydı bu iddia bu derece etkili olmaz ve iki ülkenin husumeti olarak görülürdü.
Fakat şimdi Batı dünyası bunu Türkiye’nin karanlık ilişkiler içine girmesi olarak görüyor.
Yani “özür” bir zemindi. Şimdi üzerine operasyonel haberlerle bina inşa ediliyor.
Ve öyle bir zemin oluşturuldu ki; üzeri her türlü yalanın gerçekle karıştırılmasına müsait.
Gezi olaylarında sanatçının biri, “Mesele ağaç değil hala anlamadın mı?” demişti.
Bu mevzuda da “Mesele Hakan Fidan değil hala anlamadınız mı?” diyesi geliyor insanın.
Şu an Başbakan Erdoğan’ı ve AK Parti’nin ülkeyi yönettiği mevcut kadroyu El Kaide’ye yardım eden, Batılı istihbaratçıların hayatını tehlikeye atacak bilgiler sızdıran, müttefik olarak güvenilmez olarak lanse ediyorlar.
Yani Batı dünyasına “Bunlarla çalışılmaz” mesajı veriyorlar.
Açıkçası ben gerek Amerikan kamuoyunun gerek de AB’nin bu mesaja oldukça ısıtıldığını düşünüyorum.
Suriye-Gezi eksenli, bir yılı geçkin bir sürede devam eden bir çalışmanın sonucu bu.
Ankara’nın Suriye’de El Kaide unsurlarına yardım ettiği tezini işlediler önce.
Bu teze PKK, BDP ve Suriye’deki uzantıları PYD hayli destek verdi. Türkiye’de ağırlanan (büyük hata) Salih Müslim, elinde çeşitli yalan yanlış belge ve kanıtlar ile fotoğraflarla Avrupa Ülkelerini kapı kapı dolaşıp Türkiye’nin El Kaide’ye yardım ettiğini anlatıp durdu.
BDP’liler gerek Meclis kürsüsünden gerek yurt içi ve yurt dışı basına verdikleri demeçlerde “AKP devlet imkanlarıyla El Kaide’ye finansman sağlıyor, silah veriyor” dediler. (İhanet ihanettir. Ha karakola bomba atmışsın, ha Türkiye’nin imajına)
Erdoğan’a karşı “El Kaide” ayağı böylece ince ince oluşturuldu. WSJ’de çıkan haber ise diğer bir ayaktı.
MOSSAD Başkanı son bir yılda iki kere Türkiye’ye geldi. Bunun anlamı Türk ve İsrail istihbaratları arasında bir işbirliği söz konusu. Geçmişten beri gelen bir ilişki bu.
Şimdi Türkiye, işbirliği içinde olduğu bir istihbarat teşkilatının personelinin ölümüne neden olacak bir gammazlama çarkına girmiş gibi gösteriliyor.
Bunun sonucu da CIA, MI5 gibi büyük istihbarat teşkilatlarına da aynısını yapacağı yönünde şaibeler üretilmek isteniyor.
Önümüzdeki meseleye, Hakan Fidan ya da başka biri üzerinden, yani şahıslar üzerinden bakmak büyük hata olur.
Türkiye’ye yönelik bir eksen belirleme çalışması var.
Bu hem 2014 dönemi Türkiye’sini şekillendirme çabasını içerir, hem de Türkiye’nin küresel rolünü belirleme çabasını.
Mesele başarılı bir bürokratın gidip gitmemesi meselesi değil.
Büyük resimde kara kara bulutlar var.
Hep dediğim gibi doğru davranırsak sonucu biz belirleriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.