Cumhuriyet Masalını Külahıma Anlat!
Bu yıl 10 Kasım her zamankinden daha bi farklı yaşanıyor. Zira iktidarının 3. döneminde 90 yılın yüzakı işler yapan ve oylarını kademeli olarak artırarak yüzde 50’lere çıkaran bir hükümet var. Ve bugüne kadar Türkiye’yi getirdiği nokta, batının hiçbir zaman istemediği bir noktadır. Onlar isterler ki 3. dünya ülkeleri, münhasıranda bir dönem onların koruyucusu, kollayıcısı olan Türkiye devamlı kendileri karşısında borç alan, elpençe divan duran bir konumda olsun. Çünkü bugün borç alan yarın emir alır! Buna bir de imparatorluk bakiyesi olmamız eklenince durumumuz daha tehlikeli hale gelir.
Efendim, batının 90 yıldır bir ahtapot gibi içimizi kuşatan, kendine uşaklık eden kadroları medya, iş dünyası ve bürokrasiden de destek alarak Gezi’de bir kalkışma denediler. Kasımpaşalıya tosladılar geri çekildiler. Çekilirken de tıpkı Yunan ordusunun yaptığı gibi yaptılar. Onlar köylerimizi yakıp yıkıyorlardı, bunlar 500 araç tahrip ettiler, 25 bina kundakladılar, 6 kişi öldürdüler.
Gözlerini kan bürümüştü hainlerin. Bir elebaşı “Arkadaş, ağaç bahane hâlâ anlamadın mı? Asıl maksadımız Erdoğan’ı indirmek” diyordu. Çekirge sürüleri gibi parklarımızı, bahçelerimizi talan ettiler. Bu alçaklığı yaparken de ihanetlerine bir vatanseverlik elbisesi giydireceklerdi:
Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Geri çekilen bu ihanet şebekeleri önce Eylül’de tekrar hücuma geçeceklerini ilan ettiler, olmadı ekimde dediler. O da olmayınca moral depolamak ve yeniden toparlanmak için 10 Kasım’ı işaretlediler. O tarihte Anıtkabir’de olacaklar, sandıkta deviremedikleri iktidarı inkılapların sahibine şikâyet edeceklerdi. Bu arada da Gezi’ye açık destekleri bilinen bir holdingin 10 Kasım’ı bahane ederek gazetelere verdiği “Sen olmadan biz de olmazdık! 1881-1938” serlevhalı ilan, Gezi zekâlıların Mustafa Kemal’i de suç ortağı gibi gösterme çabası olarak algılanıyordu.
Yapılan arsızlık ve yüzsüzlük karşısında Sancaktar Dergisi, Akit gazetesine bir ilan vererek karşı atağa geçiyordu. İlan siyah zeminde “Olmasaydı da olurduk 1881-1938”
Bu ilan kendisini Kemalist olarak tanımlayanları adeta kudurtacak ve gözü dönmüş bir şekilde Akit’e saldırıya geçeceklerdir. Gazetenin santrali kilitlenir. Bilhassa kadınların açtığı telefonlar ve yaptıkları küfürleri değil burada yazmak, bir samimi erkek arkadaşımıza bile nakletmemiz mümkün değildir. Bunlar ya annedir ya da ilerde anne olacak adaylardır, yani genç kızlar! Peki nasıl bir cumhuriyet nesli fışkıracak onlardan? Böyle acıklı durumlar karşısında hep Üstad Necip Fazıl’ın “inkılap denilen rahimden nice düşük çocuklar geliyor!” sözü aklıma gelir. Bu küfürbazların telefon kayıtları ve numaraları bir bir yayınlansa acaba insan içine nasıl çıkarlar merak ediyorum, vay cumhuriyetin haline, Mustafa Kemal, emanetini kimlere tevdi etmiş?
Bu ilan furyasına katılan bir diğer isim de Akut’un kurucusu Nasuh Mahruki’dir. O da kendi sitesinde Atatürk’e hitaben bir mektup yazacak ve cumhuriyeti koruyamamanın kendisine verdiği ıstırabı dile getirecektir. Mahrukî, iki gözü-iki çeşme ağlamaktadır adeta... Hazret, darbe teşebbüsleri dolayısı ile askerlerin yargılanmasından da çok elem duymaktadır.
Şimdi olayın bir başka boyutuna geliyoruz. Akit’teki ilan meselesi sosyal medyada patlarken sadece iki televizyon kanalı olayı yorumlamayı gündemine alacaktır. CNN Türk ve Ülke TV, ikisini de kutluyorum. Demokrasi havarisi diğer kanallar, yandaşlar da dahil, üç maymunu oynamayı tercih ettiler. CNN Türk’ün 5N-1K programının yapımcı ve sunucusu Cüneyt Özdemir, Akit’e ilanı veren Sancaktar Dergisi sahibi Eyüp Gökhan Özekin ile kendi sitesinden inkılapların sahibine bir mektup yazarak iktidarı şikâyet eden Nasuh Mahruki’yi bir araya getirmiş. Doğrusu tam bir demokrasi örneği sunuyor Türkiye’ye ve seviyeli bir tartışma izliyoruz.
Uğur Dündar ya da Hüsamettin Cindoruk gibi Atatürkçülüğü bir paranoya haline getirmeden, yorumu seyredenlere bırakan bitmesini istemediğimiz bir program izliyoruz. Mahruki, bana göre Atatürk’ü hiç anlamamış, ama çok iyi anladığını zannediyor, o yüzden de sık sık komik durumlara düşüyor. Meselâ halkın oyları ile seçilmiş iktidara karşı darbe teşebbüsünde bulunan ve mahkemede yargılanıp ceza alan askerlere karşı Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının gerekli desteği vermediğini söylüyor.
Cüneyt Özdemir ısrarla soruyor:
- Yargılanıp ceza almışlar, Genelkurmay ne yapabilir sizce?
Mahruki, eviriyor, çeviriyor, sonunda gazetelere ilan vererek, onların haksız yere yargılandıklarını söylemelerini salık veriyor. Aslında dilinin altındaki bakla “Askerler, masaya yumruğu vurup, Silivri ve Hasdal’ın kapılarını aşmalı. Hattâ oralara da Erdoğan ve arkadaşlarını doldurmak!”
Bu kadarını söyleyemiyor ama sızlanışından bal gibi anlaşılıyor. Bütün Atatürkçüler Nasuh Mahruki gibi iseler, bu yobaz kafalarla muasır medeniyetler seviyesine nasıl ulaşacağız. Türk-Kürt tartışması oluyor, adamcağız Özdemir’in sorduğu sorulara doğru dürüst cevap veremiyor. Bunlar iktidarda olsalar yandı gülüm, keten helva!
Mahruki’nin kendi doğruları var, onun dışında herkese kapalı dünyası. Böyle olunca da karşınızda bir bakar körle muhatap oluyorsunuz sanki.
Sancaktar dergisinin sahibi Eyüp Gökhan Özekin ise ne istediğini bilen bir insan portresi çiziyor ve ezcümle diyor ki:
- Kemalizm, bir batı projesidir ve bize dayatıldı. 90 yıldır da çok çektik idareden. Cumhuriyeti biz de isteriz, ama bize dayatılan bu yönetim tarzı cumhuriyet filan değil. Bir zulüm idaresi. Halkının müziğini yasaklayan, ezanına müdahale eden, şapka giymiyorlar diye darağaçları kuran, Kur’an öğretimini yasaklatan bir yönetimi nasıl cumhuriyet sayabiliriz? Bizim sırtımızı dayadığımız, kardeşliğimizin çimentosu, koruyucu teşkilatımız hilafeti bile bunlar kaldırdılar. İngilizler bu memleketi işgal etseler, bundan daha başka ne yapabilirlerdi ki? Bizler müslümanız ve tevhid inancının kucaklamadığı hiçbir şey bizim kabulümüze mazhar olamaz!
Ve program Mahruki’nin ağır yenilgisi ile son buluyor.
Sonra aynı konuyu Ülke TV’nin başarılı programcısı ve Akit gazetesi yazarı Ersoy Dede programına taşıyor. Orada da Fatih Tezcan, kemalizmle sıkı bir hesaplaşmaya giriyor. Yüreği yangın yeri gibi, 90 yılın acı tecrübelerini birer birer çıkarıyor içinden. Daha da ileri gidip “Kemalizm mutlaka yargılanmalı”ya getiriyor işi.
Sayın Tezcan’ı, daha önce de Ülke TV’de Turgay Güler’in sıra dışı programında seyretmiş teşhis ve tesbitlerini, yürekli çıkışlarını gönülden alkışlamıştım. Bugün Ersoy Dede’nin programında da “Dünya yuvarlaktır” demeye devam ediyor, ortaçağın engizisyoncularından korkmadan!
Cumhuriyet “Halkın kendi kendisini idaresidir” diyenler halkın yarısının oyunu almış bir partiyi kapatmaya kalktılar. Çünkü cumhuriyetin elitleri bu partinin 90 yıllık saltanatlarına son vereceğinden, kurdukları hortumlama sisteminin bozulacağından rahatsızdılar. Bunun için de hayali bir düşman uydurdular; irtica! Böyle bir masumiyet elbisesi giydirdikleri düzenleri ile halkımızı soydular, ekmeğini, aşını çaldılar! Ama 90 yılın sonunda halk artık gözünüzü açacak ve kendi iktidarını kuracaktır. Halk yüzde 50 destek verdiği siyasi hareketle ensesinde boza pişirenlere kırmızı kart gösterecek ve artık “cumhuriyet masalını külahıma anlat!” diyecektir.
Şimdi düşünüyorum, Hrant Dink için aylarca timsah gözyaşları döken yandaş medyanın hitapşörlerine, “CNN Türk’ün Cüneyt Özdemir’i kadar bile olamadınız. Bu ayıbı da diğer ayıplarınızın yanına koyup, bir utanç vesikası olarak saklayın!
Bize telefon açıp o küfürleri yapanlara “kötü söz sahibinin” bile demiyoruz.
Üzüntümüz adları Ayşe, Fatma, Hatice, Zeynep, Ali, Hasan, Hüseyin, Mehmet olan bu insanların hangi tezgâhlarda tornadan geçirilip inancımıza düşman hale getirildikleri, yoksa bunlar 90 yılın acı meyveleri mi?
İlan olayı ile ilgili bir ayrıntıyı da Sancaktar dergisinin sahibi açıklıyor:
- Bu ilanı sadece Akit’e verdik, zira ancak onlar yayınlamaya cesaret edebilirlerdi!
Eee, müsaade edin de bu Akit farkını sizlerle paylaşayım, hakkımız değil mi?