Yeni ‘soğuk savaş’a, Rusya ‘şirinlik muskası’yla
Dünya hele de son 20 yıldır, Amerika’nın tek taraflı ve her türlü ‘sıcak ve soğuk savaş’ının darbe ve tehdidleri altında sindirilmiş vaziyetteyken.. Rusya, Kafkaslardaki son müdahalesiyle, dünyayı yeniden iki veya çok kutuplu bir ‘soğuk savaş’la buluşturdu..
Evet, dünya yeniden, çeyrek yüzyıl öncelerdeki ‘soğuk savaş’ın etki alanına fiilen girmiştir.. Bu, hele de Avrupa açısından daha bir böyledir.. Ve tam bu sırada, Strasbourg’daki Avrupa Parlamento binasının tavanının çöktüğü haberinin gelmesi, bir ‘ironik tesadüf’ gibi oldu.. Evet, son gelişmelerle ‘Avrupa Birliği’ ideali, gerçekte, yeni bir darbe yedi..
Ve ilginçtir, dünlerde, Sovyet Rusya’nın şemsiyesi altındayken; Doğu Bloku ülkelerinden Polonya, Ukrayna, Letonya, Litvanya ve Letonya gibi ülkelerin liderleri bugün, Amerikan emperyalizminin himaye kanatları altında kendilerine bir yer bulmak ümidiyle, Putin Rusyası’nın siyasetlerine karşı, Tiflis’te, kıt görüşlü Saakashvili’nin yanında yer alırken; Kafkaslar’daki diğer halklar ise, neredeyse, Putin’i destekler gibi bir noktaya geldiler.. Yani, Amerikan barbarlığı, Rusya’ya bugün bir ‘şirinlik muskası’ yerine geçmekte.. Hele de, patronu Bush’un taktikleriyle netice almayı uman faşist kafalı Saakashvili’nin çılgın saldırganlığı karşısında, Rusya’nın, küçük Kafkas kavimleri üzerine himaye kanadı çekercesine bir tavır takınmasıyla..
Yoksa, Rusya’nın da ne olduğu bilinmiyor değil.. Ama bu kez, eline geçen ve kendisini insanî bir maskeyle göstermesine vesile olan gelişmeleri iyi kullandı ve yıllardır kendisini tahrik etmeye çalışan ve 18 yıl öncesine kadar, son 170 senedir üzerinde tahakküm kurduğu Gürcistan’a, Kafkasya’daki küçük halkları kurtarıyormuş gibi bir görüntüyle hızla girip, bu fakir ülkenin hemen bütün savunma gücünü ve ekonomik altyapısını ezip geçtikten sonra, ‘ateş-kes’i kabul edip, askerî harekâtı durdurduğunu açıklayıverdi.. Böylece, Rusya karşısına dünya kamuoyunu almak istemedi.. Halbuki, o da tıpkı Bush gibi dünyaya aldırmayabilirdi..
Böyle bir durumda, Tayyîb Erdoğan’ın dün Moskova’ya gitmesi ve oradan da Tiflis’e geçecek olması, bölgesindeki gelişmelere kendi inisiyatifiyle çare aramak çabasının bir parçası olarak bakılabilir.. Ama, Erdoğan bu geziyi, keşke Sarkozy’nin bu ülkelere yaptığı geziden daha önce gerçekleştirebilseydi.. Bu gecikme çok basit bir gecikme değildir, çünkü..
Bu gelişmeler olurken.. özellikle de Türkiye’deki Kafkas kökenliler arasında bir burukluk var.. Düne kadar, hele de çeçenistan’daki ‘Rusya barbarlığı’ karşısında haklı bir hınç içinde olanlar şimdi, Rusya’nın, adetâ Mâverâ-y’ı Kafkaf/ Vladi-Kafkas’daki -çoğu müslüman- halkların hâmisi konumundaymış gözükmesi gibi çelişkili duygular içindeler.. İnsanlar Amerikan barbarlığı karşısında, Rusya’yı neredeyse, tercih eder duruma geldiler..
Dünkü yazıda değindiğim, ‘insana en yakın hayvan’ veya ‘hayvana en yakın insan..’ gibi ikili bir değerlendirmenin yapıldığı Sovyet- Amerika kutublaşması günlerinden kalma bir benzetmeyle kim nereye, nasıl oturtulacak, kararlaştıramıyorlar; yine zorlanmalara rağmen..
Dün, Yeni Şafak’tan Fehmi Koru, geçen Şubat ayında Münih’te yapılan ‘Avrupa İşbirliği ve Güvenlik Konferansı’nda, Putin’in yaptığı konuşmayla gerçekte bugünleri haber verdiğini hatırlatıyor ve sözlerinden örnekler veriyordu.. Koru, özetle şunları aktarıyordu: ‘Putin o zaman, Amerikalıların gözünün içine bakarak, “Bize 'daha fazla görev üstlenin' demenize gerek yok. (...) Bana kızsanız, köpürseniz de söylemek zorundayım: Bu iş böyle gelmiş, ama böyle gitmeyecek” uyarısında bulunmuştu.. ‘Böyle gitmez’ dediği 'tek kutuplu dünya düzeni'ydi Putin'in... ‘İnsanlık tarihinde tek kutuplu güç zamanları olmuştur, dünyaya hegemonik açıdan yaklaşanlar çıkmıştır’ dedikten sonra, tek hâkimi olan, tek güç merkezli, karar-alıcı tek merkezi bulunan sistemin, hem başkalarına hem de kendi kendini tahribe yol açarak o tek güce zararı dokunacağı’ itirazında bulunup, şöyle devam ediyordu: “(...) Putin, ABD'nin uluslararası hukuku çiğneme zorbalığına ek olarak kendi hukukî normlarını evrensel hale getirme açgözlüğünün de altını çizdi. ‘Amerika her bakımdan ulusal sınırlarını taştı, öteki ülkelerin ekonomik, siyasi, kültürel ve eğitim politikalarına ağırlığını koymaya başladı; bundan kim hoşlanır, kim mutlu olur?’ sorusu salona yıldırım gibi düştü. (…)
Putin, bu arada, NATO'nun 'modernizasyon' adı altında genişlemesine de, ‘Genişleme kime karşı yapılıyor?’ diye açıkça itiraz etti.”
Sahi, Gürcistan NATO üyesi olmak için yapmıyor muydu, nice faşizan çılgın tahrikleri?..
Ve bugün ortaya yeni bir fiilî ‘soğuk savaş’ tablosu çıktıysa, bunun aslî faili, Amerikan emperyalizminin karşısına çıkan her mes’eleyi en küçük bir ‘ahlâkî sınır’ tanımaksızın ve ‘aşırı güç kullanmaktan kaçınmak’ gibi bir kaygu taşımaksızın çözmeye kalkışmasıdır..
*USA EMPERYALİZMİ, RUSYA’YI BİLE SEVDİREBİLMİŞTİR!
Sahi, Amerikan emperyalizmi ve hele de Bush Amerikası, bazı toplumların Rusya’yı bile sevilecek bir güç gibi görmesini sağlamaktaki rolünü nasıl izah edecektir?
Bir süre önce, bir Afgan’la konuşuyordum.. Dünya görmüş, geniş ufuklu birisi.. ‘Amerika’ya göre, Rusya yine de adamdır..’ deyince, ‘iki emperyalist arasında bir tercih yapmaya ne gerek var?’ diye karşılık verdim. Afgan muhatabım, ‘Rusya, inan ki, insana daha yakındır..’ diye diretti.. Ve arkasından gerekçelerini sıraladı: ‘Amerikan askerleri insan sûretinde canavardır.. Düşünün ki, Afganistan’da, bir eve baskın yapacakları zaman, gecenin saat 03.00 sularını bekler ve baskın yapacakları eve, kapıları bombalarla uçurarak girer ve evin hemen yatak odalarına dalarlar.. Mahremiyet diye bir anlayışları yoktur onların.. Ruslar ise, evet, Afganistan’da kaldıkları 10 sene boyunca korkunç cinayetler işlediler, insanları katledip, ülkemizi harabeye çevirdiler.. Ama, Amerikalıların yaptığı gibi alçaklıkları asla yapmadılar.. En fazla, bir evi kuşatırlar, kadın ve çocukların dışarı çıkmasını sağlayıp, sonra eve girerlerdi. Rusya ne de olsa şark toplumudur, ortak insanî anlayışlarımız var.. Bu Amerikalılar’da ahlâk diye bir ölçü yok!’
Onun sözleri karşısında söyleyecek söz bulamamıştım..
çünkü, Amerikan emperyalizminin, hiçbir mantıkî irtibatı delilini ortaya koyamadan, kendi iç güvenlik problemi olan ‘11 Eylûl 2001 Saldırıları’nda ölen 3.500 kadar insanın intikamı adına, Afganistan’ı ezdi geçti ve sonra da Irak’ı.. Bu iki ülkede öldürdüğü müslüman ve sivil insanların sayısı, iki milyonu geçmiş bulunuyor.. Ve Amerikan askerlerinin Irak’da yaptıkları ahlâksızlıklar da, Afganistan’da yapılanlardan daha az değil..
Bütün bu çağdaş/ barbarca saldırganlıklar karşısında, evet, Rusya bile, adetâ ‘şirinlik muskası’ takmışcasına, en azından kendi bölgesinde daha az korkulur bir hâle geldi..
Rusya’nın bu başarısının ardında, Bush döneminde zirveye ulaşan Amerikan barbarlığı vardır.. Bush ve avânesi, ‘neo-con’ (yeni muhafazakâr)lar bu eserleriyle gururlanabilirler..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.