Yüzüncü Yıl Stratejisi
Türkiye’ye karşı başlatılan malum süreçle ilgili Başbakan Erdoğan’ın, “İstiklal Mücadelesi” şeklindeki nitelendirmesi içi boş, rastgele söylenmiş bir ifade değildir.
Geriye doğru gidip yakın tarihimizdeki Sevr’i, Lozan’ı tekrar hatırlayalım.
Egemen güçlerin geleceğe dair Türkiye’ye biçmek istediği rolün şifreleri burada gizli…
Musul ile Kerkük’ü, 12 adayı Misak-ı Milli sınırları dışında bırakan, bu sorunlu yapay sınırlarla kendi dar kalıpları içerisine hapsedilmiş, iç çekişmelere mahkum edilmiş, İslam dünyasıyla bağları kopartılmış bir Anadolu planlanmıştı bu antlaşmayla.
Türkmen nüfusunun ağırlıkta olduğu petrol yatağı Musul ile Kerkük, ülke güvenliği açısından hayati öneme sahip 12 adalar sınırlarımız dışında bırakılmıştı.
Zaten bu kritik durumu, Türkiye adına Lozan’a imza atan İsmet İnönü de kabul ediyor.
Hatta İsmet Paşa’nın yakın çevresine, “Kabul edilebilir değil ama bağımsızlık için 100 yıl daha kazanmış olduk.” dediği anlatılır.
Rahmetli Ahmet Kabaklı’nın Temellerin Duruşması adlı kitabında da İnönü’nün Lozan’la ilgili mealen şu itiraflarına yer verilir: “Musul, Kerkük ve 12 adalar konusunda hata yaptık.”
Burada asıl üzerinde durulması gereken mesele Lozan’la birlikte planlanan “100 Yıl” stratejisidir.
Yani cumhuriyetimizin yüzüncü yılı bizim açımızdan ne kadar önemliyse, Batı açısından da o kadar önemlidir.
Biz yüzüncü yılda dünyanın 10 büyük ekonomisi arasında yer almayı hedeflerken, Batı ise iç problemleriyle uğraşan, zayıf, dışarıya muhtaç, güç karşısında diz çöken bir Türkiye planlamaktadır.
Türkiye’nin son yıllarda her alanda yaptığı atılımlar ile 2023 idealine adım adım yaklaşması Batı’yı yeni hamleler yapmaya mecbur bırakmıştır.
Bu çerçeve içerisinde Türkiye kapsamında Ortadoğu’yu yeniden dizayn planı revize edilmiştir.
Bundan ötürü Gezi ile başlayan sürecin, Washington&Londra&Tel Aviv hattının dışında planlandığını düşünmek mümkün değildir.
ABD ve İngiliz büyükelçiliklerinin bir numaralı gündemi bu meseleye ayrılmıştır.
Batı medyası ile işbirlikçi medya da yalan, iftira, kara propaganda, dezenformasyon ile psikolojik harekat başlatmıştır.
Erdoğan’ın Gazze’ye gerçekleştireceği gezi, Mısır darbesi ve gezicilerin provokasyonu ile sabote edilmiştir.
17-25 Aralık operasyonları ile Erdoğan iktidardan uzaklaştırılmak istenmiştir.
ABD Başkanı Barack Obama’nın 6 Kasım’daki seçimlerde adaylığının resmen ilan edildiği Demokrat Parti Ulusal Kurultayı’nda “Kudüs İsrail’in başkentidir ve öyle de kalacaktır.” cümlesini parti programına yeniden eklettiğini unutmamak gerekir.
Meselenin bam teli de burasıdır aslında.
Hedef: Ortadoğu’da Büyük İsrail ve onun güvenliğidir.
Oyunu bozan ise Erdoğan’dır.
Siyonist odaklar, Erdoğan ile birlikte Türkiye’nin dünya liderliğinden, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar’ı kontrolü altına almasından, hatta dünyayı yönetmesinden, Yeni Osmanlı’dan, kimsenin Türkleri durduramayacağından bahsetmeye başlamışlardır.
Büyük İsrail hedefinin güme gideceğinden söz eder hale gelmişlerdir.
Bundan dolayı Siyon Merkezi yüzüncü yılı beklemeden startını vermiştir.
Ama bilmedikleri bir şey var: Allah (CC) plan yapanların en hayırlısıdır.
Şehit kanıyla yoğrulan bu topraklar kutsal topraklardır. Ve Yaradan’ın himayesindedir.
Anadolu’nun anahtarını bizlere emanet eden Sultan Alparslan’ın şu sözleriyle bitirelim: “Size öyle bir vatan bıraktım ki, ebediyen sizlerin olacaktır!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.