Yargıtay tüyosu ve Aydın Doğan
Herkesin sustuğu, dilsiz şeytan olduğu dönemler vardır Türkiye’de.
İnce hesaplar yapılır, reel politika dikkate alınır, konjonktüre göre hareket edilir, konumlar ona göre belirlenir.
İşte Doğan Grubu’nun, “üç kağıt” olayı da bunlardan bir tanesidir. Medya ve siyaset dünyasında dönem gelir bu olayın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, dönem olur en önemli olay haline gelir. Ama biz Akit olarak bütün meselelerde olduğu gibi medya tarihine “kara leke” olarak geçen bu meseleyi de es geçmeyip, çevrilen dümenleri bir bir deşifre etmiştik. Sayısız manşet, sürmanşet ve köşe yazılarımızı en iyi okuyucularımız ile nefesimizi enselerinde hisseden Doğan Grubu hatırlayacaktır.
Grup, geleceği açısından son derece kritik olan bu durumdan sıyrılmak için yerel mahkemelerdeki atraksiyonlarında da, üst mahkemelerdeki lobi faaliyetlerinde de, Meclis komisyonlarındaki operasyonlarında da hep bizi buldu karşısında.
Konuyu bilmeyenler ya da tam olarak hatırlayamayanlar için yeniden özetlemekte fayda var.
Süreç SPK’nın, Doğan Grubu’nun küçük yatırımcıyı zarara uğratması ve dolaylı olarak vergi gelirinden de kaçırması, paraları ceplerine indirmesini tespit etmesi ve bununla ilgili suç duyurusunda bulunmasıyla başladı.
Ardından suçun işlendiğine kanaat getiren savcı iddianamesini yazdı, fakat bir hakim, oldu bitti kararıyla jet hızıyla beraat kararı verdi.
SPK beraat kararını temyize götürdü. Yargıtay, oybirliğiyle beraati bozdu ve bilirkişi raporunda da görüldüğü üzere suçun işlendiğini tespit edip yeniden yargılamanın önünü açtı.
Peki suç neydi?
Suçun tanımı Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet.
Tezgah ise özetle şöyleydi:
Bildiğiniz gibi içinde Hürriyet’i de barındıran Doğan Grubu’nun ana şirketi, halka açık bir şirket. Yani hisseleri borsada işlem görüyor ve hisseyi elinde bulunduran her kişi, grubun ortağı aynı zamanda. Bu ortaklara, şirketin kârı dağıtılmak zorunda.
Fakat içinde Hürriyet’in de bulunduğu bu şirketin kârı hayli yüksek. SPK’nın suç duyurusuna, savcının iddianamesine, Yargıtay’ın kararına göre Doğan Grubu bu yüksek kâr payını küçük yatırımcıyla paylaşmamak için bir tezgah kurulmuş.
Vergi cenneti olarak bilinen adalarda, ne bir çalışanı, ne bir demirbaşı olmayan birkaç tane tabela şirketi ihdas edilmiş.
Hürriyet Gazetesi diğer gazeteler gibi; kağıt, baskı malzemesi, promosyon ürünlerini ithal ediyor. Normalde en uygun fiyata ithal etmesi lazım. Fakat Doğan Ailesi, Hürriyet’in ihtiyacı olan bu malzemeleri önce kendilerine ait bu şirketlere aldırmış. Ardından da fahiş fiyata Hürriyet’e satmışlar. Dolayısıyla da Hürriyet’in kâr hanesinde gözükmesi gereken miktar azalmış ve tabela şirketine aktarılmış. Kâr azaltılıp kuşa çevrilince de küçük yatırımcıya kuş kadar kâr payı dağıtılmıştı.
Kaymak gibi asıl kâr ise vergi cennetindeki Doğan Ailesi’ne ait tabela şirketleri üzerinden yine Patron’un cebine inmişti. Güvenip Hürriyet hissesi alanlar ise ancak avuçlarını yalamıştı.
Sonra yerel mahkemenin oldu bitti kararıyla kurtulduğunu sanan Doğan Grubu, Yargıtay’dan bozma şokunu yiyince harekete geçmişti.
Önce yerel mahkeme sürecini uzatıp, ardından da Yargıtay’da kamp kurup, lobi yapmışlardı.
Yargıtay’dan “Mevcut yasalar çerçevesinde yapılacak hiçbir şey yok” cevabı gelince yeni bir planı devreye sokup, rotayı Meclis’e çevirmişlerdi.
Yargıtay’dan aldıkları tüyo ile planlarını tıkır tıkır işletiyorlardı ki; hiç hesap edemedikleri bir durumla karşılaştılar.
Şöyle ki; Aydın Doğan’ın adaşı CHP’li Aydın Ayaydın ile Mevlüt Aslanoğlu, Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda, SPK hakkında kimsenin fark etmediği bir öneri sunacaklardı. Öneri görünürde oldukça masumdu. SPK kanunundaki bir maddede geçen “gibi” ifadesinin çıkartılması isteniyordu.
Bu şekilde hiçbir şeyden haberdar olmayan insanların hakları masum bir kılıfa büründürülerek Aydın Doğan’a çatır çatır yedirilecekti.
Hatta küçük yatırımcının hakkı SPK raporu ortadayken gasp edilmesine göz yumulursa, İMKB’deki holdingler ve şirketler için inanılmaz bir yol açılacaktı.
Ama hesapları tutmadı, oyunları bozuldu.
O zaman önergenin bir oldu bittiye getirilmemesi için nasıl çırpındığımızı anlatamam.
Neyse ki; dönemin TBMM Plan ve Bütçe Komisyon Başkanı Lütfi Elvan, Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç ile bütün komisyon üyeleriyle temasa geçtik.
Tehlikenin büyüklüğünü, kurulan planı anlattık ve büyük kumpas böylece çökertilmiş oldu. Daha sonra Elvan, hassasiyetimizden ötürü teşekkür etmişti.
Bu haksızlığı durdurmamız karşısında çılgına dönen CHP İstanbul Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu da Genel Kurul’da bize meydan okuyacaktı ama…
Cesaret edemedi…
Bütün bunları neden anlattım.
Bakın Doğan Grubu’nun davası yargıda 5 yıldır sürüyor. Adeta yılan hikâyesine dönen dava süreci 2009’da başladı. Pinpon topuna dönen dava halen İstanbul 7 ve 8’inci Asliye Ceza Mahkemeleri’nde ve son olarak Ceza Genel Kurulu önünde bekliyor..
Düşünebiliyor musunuz?
Vakit’in dünyada eşine benzerine rastlanmayan “312 general davası” bütün itirazlara rağmen birkaç duruşmada alel acele karara bağlanırken Doğan’ın davası halen çözülebilmiş değil…
Tabii Hürriyet’in 9 sütuna attığı “Generallerin hukuk zaferi” manşeti de hafızalarımızdaki yerini koruyor.
Mukayese bakımından ibretlik iki örnek…
Bu meseledeki sır çözülürse, Türkiye’de yargının sürüklendiği noktanın şifreleri de çözülecektir.
Takibe devam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.