İslâm ümmetinin mürtecileri
Âlem-i İslâm’da dinsizleri ve donsuzları sevindiren Müslümanların kendi aralarındaki kavgaları, irticanın ve mürteciliğin habercileridir. Bilindiği gibi, İslâm’dan önceki çağa yani İslâm’ın hâkim olmadığı, geçerli sayılmadığı asra “Asru’l Cahiliyye” denir. Cahiliye devri, irtica devridir. Kötülüğün ve kötülerin iktidar ve muktedir olma devridir. Cahiliyyenin kuşatması altındaki beldelerde kötülük her çeşidiyle hüküm fermadır. Fert ya da cemiyetin itikadi anlamda tekrar o kötülüğe dönmesi ise “İrtidat”tır. İrtidat ile irtica ikizdir yani eşanlamlıdır. Zira “İrtica” İslâm’dan, Müslümanlardan yüz çevirip “Cahiliye âdetleri”ne, Münkir ve Müşriklerin, Yahudi ve Hıristiyanların dostluğuna yönelmeyi anlatan bir kavramdır. İslâm’dan, Müslümanlardan yüz çevirerek Münkirlere, Müşriklere, Yahudilere ve Hıristiyanlara dost olup irtica ameliyesini gerçekleştiren faillere ise “Mürteci” denir. Mürtecilerin İslâm cemiyeti içerisindeki konumları vücudun içerisindeki mikroplara benzerler. Nasıl mikroplar vücudun zayıflamasıyla faaliyete geçerler, bedeni çökertmeye çalışırlar tıpkı onun gibi mürteciler de Müslümanların siyasi, içtimai ya da akidevi karışıklıklar yaşamasını beklerler. Tıpkı menfaat çakalları gibi, Müslümanların zaaf anında gün yüzüne çıkarlar. Rasûlüllah (sav) uyarıyor:
“Benden sonra mürteci olup birbirinizin boynunu vuran kâfirler olmayın.” (Sahih-i Buhârî, İlim: 43; Hacc: 132; Megâzî: 77, Fiten: 8, Edeb: 43; Müslim, İman: 118, 120; Ebû Dâvud, Sünne: 16)
Dikkat edilirse, bu hadis-i şerif’te; Müslüman olup da din kardeşliğini önemsemeyenler, kâfirlere gösterilmesi gereken düşmanlık muamelesini Müslüman kardeşlerine yapanlar, Müslümanların arasına kin ve tefrika sokan kişi ve kimseler, “İslâm Ümmetinin Mürtecileri” kabul edilmişlerdir. Hadiste ayrıca irticanın ve mürteciliğin sonunun kâfirliğe varacağı da beyan edilmiştir. Şu bir hakikattir ki; İslâm kardeşliğinin kadr-ü kıymetini bilmeyen Müslümanlar, İslâm topraklarında kâfirlerin iktidar ve muktedir olmalarına garanti olurlar. İslâm kardeşliğinin kıymetini bilmeyen Müslümanlar, münkir ve müşriklerin sermayelerinden sayılırlar.
İslâm, saadet-i dareyn (dünya ahiret saadeti) için kâfidir. Küfre dönenler, kâfirlerin fiillerini icra edenler, onların faaliyetlerine katkıda bulunanlar, kâfirlerin sığınma kalesi Avrupa’ya güven duyanlar, İslâm’ı ve Müslümanları kâfi görmeyen mürtecilerdir. Şunu bilelim ki; Avrupa’dan kanun dilenciliğinde bulunmak, Kur’ân’a iman etmekle bağdaşmaz. “Biz de Müslüman’ız” deyip Avrupa kapılarında kanun, kural ve kaide dilenciliğinde bulunanlar, İslâm ümmetinin mürtecileridir. Bakınız Kur’ân mektebinden yetişip Endülüs’e giden Müslüman âlimler Ortaçağ karanlığındaki Avrupa’yı aydınlattılar. Allah’ın dini adına “Amerika bugün itibariyle bihakkın bir hukuk devletidir” diyenler, âlim de olsalar, hoca ve molla da olsalar, bila şekü şüphe İslâm Ümmeti’nin Mürtecileri’dir. Amerika, küresel bir mikroptur, evrensel bir belâdır. Hak ve Hukuk Amerika’nın neresinde?
İslâm imanından kaynaklanan “Firaset-i Mü’min” in kaybolduğu zaman, küfrü ve küfrî güçleri sahiplenip savunma mürteciliği kendiliğinden başlar. İslâm Ümmetinin Mürtecileri; umutsuzluğun tacirleridir. Onların işi gücü harabiliği, harabatiliği gündemde tutmaktır. Bunların karşısında yürekli bir şair şöyle haykırıyor:
“Ne harabiyim, ne harabatiyim/ Kökü mazide olan atiyim.”
İslâm Ümmetinin Mürtecileri; Müslümanların iradesini ve idaresini genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise ülkemizde “İstilâ Kültürü”ne dayalı Lâ dini eğitim ve öğretim sistemine iman etmiş ve bu sistemde yetişmiş dinsiz ve donsuzlara sosyal ve siyasal iktidar imkânını sağlayanlardır. Bakınız günümüzde müstevli mürted ve harbiler cihan çapında kendi istilâlarını haklı ve muhkem kılmak için özelikle halkı Müslüman veya halkından Müslüman olan ülkelerde önce şöyle bir algı oluşturuyorlar: “İslâm eşittir el- Kaide, el-Kaide eşittir şiddet.” Bu algıyı oluşturan, buna zemin hazırlayan, buna lojistik destek sağlayan Şeytan Amerika, Amerika’nın Ortadoğu Karakol sorumlusu Katil İsrail ve avaneleridir. Bu algıdan sonra İslâm coğrafyasında talancı, soyguncu, vurguncu istilâlarına boyun eğmeyen, plan ve projelerini kabul etmeyen, dinini, namusunu, memleketini, malını savunan ve savunanları seven ne kadar Müslüman varsa bunları alıp el- Kaide adı altında veya şiddet yanlısı adı altında “Küresel Algı Sepeti”nin içine atıyorlar. Şunu herkes bilsin ki İslâm şiddet dini değildir. İslâm, miskali zerre kadar şiddete onay vermeyen bir dindir. İslâm, insanlığa bilgiyi, sevgiyi, ilgiyi ve saygıyı armağan etmiş olan tek dindir. İslâm’a teslim olanların elinden ve dilinden insanlar emin olurlar. Şayet insanlar Müslüman olarak bizim elimizden ve dilimizden emin olmuyorlarsa kendimizi mürtecilerden sayalım. Müslümanlar, asırların medeniyet muallimleridir. Müslümanları şiddetle özdeşleştirmek, şiddetle özdeşleşmelerine sebep olmak barışın, kardeşliğin, sulhu selametin namusuna tecavüz etmenin garantisi olan mürteciliğin ta kendisidir.
İslâm Ümmetinin Mürtecisi olanlar, Allah’ın dinini din düşmanlarından öğrendiler. Öğrendikleri din bilgilerini yerel ve küresel tağutların, tağuti kurumların emrine amade kıldılar. Allah’ın dinini din düşmanlarından öğrenen bu kişi ve kimseler, Müslümanlara “Kalpler mü’min, kafalar da kâfir” bir nesil armağan ettiler. İşte bugün Müslüman olduklarını haykırmalarına rağmen laikliğe iman etmiş demokrat sağcı ve solcu müşriklerden idareciler edinme derdine düşenler, “Kalpler mü’min, kafalar da kâfir” olanlardır. Kalp ve kafa birlikte mü’min olmayınca küfrî idarelerden, kâfir idarecilerden kurtulmak mümkün değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.