Haydi hayırlısı
Yarın 52 milyon seçmen sandık başına gidiyor. Vatandaş 5 yıl süreyle kendisini yönetecek mahalli idarecilerini bu seçimle tayin etmiş olacak.
Fakat bu seçimler çoktan yerel bir seçim olmaktan çıkmıştır. Hatta öyle bir noktaya evrilmiştir ki genel seçim olmanın da ötesine geçip uluslararası güç odaklarının gövde gösterisine; Türkiye üzerinde tahakküm kurma mücadelesine dönüşmüştür.
Son iki aydan beri olup bitenlerin hepsini bir tarafa koyun…
İnternete sızdırılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasındaki güvenlik toplantısının dinlenerek internete sızdırılmasına bakın.
Hiç şüphesiz bu milli güvenliğimize karşı büyük bir cüretkarlıkla gerçekleştirilen en ağır saldırılardan birisidir.
Bu toplantının kaydedilip yayınlanması hiçbir şekilde izah edilemez, hiçbir gerekçeyle açıklanamaz.
Bu cürmü işleyenler en ağır biçimde cezalandırılmalıdır.
Fakat Sedat Laçiner’in ifadesiyle istihbaratta mağduriyet edebiyatı olmaz. Mağdursanız güvenliğiniz çökmüş, siz de başarılı olamamışsınız demektir.
Şapkamızı önümüze alıp bu meseleyi en ince ayrıntısına kadar yeniden düşünmemiz gerekir.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu bu saldırıyı, “Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş ilanı” olarak değerlendirip, dış bağlantısına dair şöyle bir yorumda bulunuyor: “Bunu yapanların, Suriye rejimiyle işbirliği içinde oldukları aşikar, El-Kaide ile de iş birliği içindeler. O toplantı, IŞİD’in oradaki askerlerimize yönelik güvenlik tehdidi karşısında, terör yapılanmasına dönük olarak tedbirlerin konuşulduğu bir toplantı idi...”
İşte bu toplantı illegal biçimde dinleniyor ve YouTube üzerinden servis ediliyor.
Tabi devlet te, doğal olarak güvenlik ve korunma refleksiyle sosyal paylaşım sitesi YouTube’un erişimini TİB kanalıyla engelliyor.
Bunun üzerine Gezi’de başlayan uluslararası ittifak devreye giriyor.
Bizdeki işbirlikçi medya ile Batı medyası, BM’si, ABD’si harekete geçiyor.
Mesela ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, “Türk hükümetine, vatandaşlarının YouTube’a ayrıca Twitter’a erişim engelini kaldırma çağrısı yapmaya devam edeceğiz.” diyebiliyor.
Harf, bir adım daha ileri gidip 25 Mart tarihinde Türk yetkililer ile gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinin içeriğine dair şunları söylüyor: “Bu görüşmede ve büyükelçimiz aracılığıyla yapılan görüşmelerde Türk hükümetine internet yasası, Twitter ve şimdi YouTube’a ilişkin çok derin kaygılarımızı iletiyoruz. Çok sert bir şekilde bu yaptıklarından vazgeçmeleri gerektiğini söylüyoruz.”
Yine YouTube yasağı için konuşan BM Genel Sekreteri sözcü yardımcısı Farhan Haq, “Bu konuda açıklamamızı Cenevre ofisimiz Twitter yasağı üzerine yapmıştır. YouTube yasağı için de cevabımız aynı olacaktır.” diyor.
Bunlar normal şartlarda kabul edilebilir açıklamalar değildir.
Acaba batının fikir özgürlüğü vs. umurunda mıdır?
Ya da kendi ülkelerinde bu ne kadar geçerlidir?
Zaten Türkiye’de olup bitenler fikir özgürlüğüne karşı sosyal medyaya engel değil, casusluk faaliyetlerine karşı bir güvenlik tedbiridir.
YouTube ve Twitter Avrupa hukukuna saygı gösteririm ama Türk hukuk sistemine saygı göstermem diyemez.
Batılı mahkemelerin kararını jet hızıyla uygulamaya koyup, Türk mahkemelerinin kararını göz ardı edemezler.
Böyle bir çifte standarda, böyle bir haksızlığa sessiz kalıp göz yumamayız.
En yüksek perdeden, en güzel cevap da Pazar günü verilecektir.
Dost da düşman da görecektir.
Dünyada üzerinde oyun oynanamayacak bir devlet varsa o da Türkiye’dir. Bütün insanlık içerisinde iradesine ipotek konulamayacak bir millet varsa o da Türk milletidir.
Bu ülke İslam Âlemi’nin son karakoludur ve bu kutsal vatanın koruyucusu yüce Allah’tır.
Tevekkeltü Taalallah...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.