Celladımızı Beslerken
Gençler…
Teknolojiyle iç içe büyüyorlar…
Durmaksızın işleyen “yenilik makinesi” tarafından fethedilmiş durumdalar…
Belli markaların, şık ve janjanlı kıyafetlerin müptelası durumundalar…
Facebook paylaşımları haricinde okumuyor, pop ikonlarının hayatları dışında hiçbir şeyi merak etmiyorlar…
Ayaküstü atıştırıyor, kaşla göz arasında ünsiyet kuruyor, yıldırım hızıyla tüketebiliyorlar…
Gençler, büyüklerin yozlaşmış dünya görüşlerinin, sevgisizliklerinin, çıkarcılıklarının, kör hırslarının yansıması bir bakıma.
Rahmetli Dedem “Kötü evlat yoktur, Allah hayırlı ana baba versin.” derdi…
Bunu birey ve toplum üzerinden de okumak mümkün…
Hazların ardında yürümenin erdem olduğu ve ahlakın bir lüks, başarınınsa zorunluluk kabul edildiği rayından çıkmış bir toplumda gençler çürümeden en büyük payı alıyor…
Gençliğin öncelikli probleminin “büyümemiş ve mutsuz ebeveynler” olduğu söylenebilir.
Ebeveynler suni gereksinimler oluşturarak evlatlarını kendilerine daha fazla bağlayabileceklerini ve bu sayede sonsuza kadar kontrol edebileceklerini düşünüyorlar.
Genellikle lezzet bağımlılığı oluşturan sorunlu beslenme metotlarıyla yapıyor aileler bunu veya çocuğa sınırsız bir sahip olma eğilimi aşılayarak…
Yaygın başka bir yöntem ise müstakbel ergene engelli gibi davranarak yeteneklerinin neşvünema bulmasını engellemek…
Söz konusu yöntemler sonrasında kaçınılmaz olarak bir tutsaklık ilişkisi doğuveriyor yetişkin (!) ve çocuk arasında. Anne ve babalar bu sayede kendilerine hayat boyu ihtiyaç duyacak canlı oyuncaklar var etmiş oluyorlar. Bu yetişkinlerin kaçmak istedikleri emeklilik sonrası yalnızlık korkularına, çocukların ise konforlu hiç büyümeme taleplerine denk düşüyor ve çocukların acziyeti üzerinden kalıcı bir ebeveyn iktidarı kuruluyor…
Ya Sonra…
Anne babadan “mağdur”
Eğitim sisteminden “mustarip”
Kendinden “umutsuz”
Ve tam da bu yüzden,
Öfke, bağımlılık ve uyuşma girdabına savrulmuş, ne aradığını bilmeyen gencecik bedenlerle doluyor her yan…
Sahip olma duygusuyla çılgına dönmüş ergenler, hazzı arıyorlar köşe bucak…
Haz’zı… Yani, tek yaşam motivasyonlarını…
Yıkıcı sahip olma histerileri, içlerindeki karanlığı artırıyor…
Ve bu karanlık, kara bulutlar gibi yavaş yavaş göğümüzü kaplıyor…
Türkiye gündemini bir süredir işgal eden, “kurban” larının çocuk ve gençler olduğu patolojik şiddet gösterilerini bu arka plandan bağımsız anlamak mümkün mü?
Bütün bu patlamalar göz göre göre yaklaşan kaotik bir geleceğin işaret fişeği adeta…
Toplumsal yapımızın
Popüler kültürümüzün
Yaşam biçimimizin
Gelecek tasavvurumuzun
Beğeni ve kabullerimizin
Eğitim sistemimizin
“Yapmak” tan çok “yıktığının” kanlı bir göstergesi…
“Gerek yok her sözü laf ile beyana. Bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana.” demiş Hz. Mevlana… Bu görünen, aysbergin sadece ucu… Lakin Hazretin ifade ettiği gibi “anlayana”…
Şiddete Çağrı
“Çılgın Asık Katliam Yaptı! Sevdiği Kızın Babasını Kesti, Annesini Öldürdü” ,
“72 Yasındaki Adam Sinirlendiği Karısını Bıçakla Doğradı”
“17 Yasındaki Öğrenci Cep Telefonu için Öğretmenini Bıçaklayıp Öldürdü”
“ Tartıştığı Babasını Tüfekle Vurarak Öldürdü”
“Sevgilisini Öldürdü, Arkadaşını Ağır Yaraladı Ve En Sonunda Kendi Kafasına Kurşun
Sıktı”
“Gasp Ettiği Yaşlı Kadını Öldürüp Ateşe Verdi”
“Bu Ne Zorbalık! Sokak Ortasında Tecavüze Kalkıştılar”
“Esini Karnındaki 8 Aylık Bebeğiyle Birlikte Öldürdü”
“Alçaklığın Böylesi!... Arkadaşının 6 Yaşındaki Kızına tecavüz Etti”
“Pazarda Yengesinin Boğazını Keserek 8 Yerinden Bıçakladı”
“Taksici Gasp Edildikten Sonra Boğazı kesilerek öldürüldü”
“14 ve 17 Yasındaki iki Genç Eşcinsel İlişkilerini Gören 10 Yasındaki
Kızın Boğazını Kesip Öldürdü”,
“Cani Baba, Bilezikleri İçin Kızını Öldürdü”
“Ordu’da Okulu Tatil Ettirmek isteyen 3 Öğrenci Sınıfı Yaktı”
“Kendisini Kaçıran ve Dini Nikâh Kıydıktan Sonra Terk Eden Kocasını, Başına Keserle Vurarak Öldürdü
“Bir Anne Oğlunu Sevgilisine Öldürttü”
Günlük gazetelerden derlediğimiz “haber” adı verilen bütün bu pislik ve benzerleri, her gün ana haber bültenlerinden, gazete manşetlerinden ve internetten; hanelerimize, zihnimize ve ruhumuza saçılıyor…
Bu haberlere imza atanlar yaptıklarına, halkın haber alma özgürlüğü diyorlar…
Ben ise buna, kanıksatma, kavratma ve yıkıcı dürtüleri kışkırtma diyorum.
Bu söylem itmiyor, celbediyor; yermiyor, yüceltiyor…
Buna bir son verilmeli… Hem de hemen… Şimdi…
Facebook/ ali osman aydın
Twitter / AydnAliosman
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.