“Haram Ay” Receb ve Dökülen Müslüman Kanları!
“Sana haram ayı; o ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır.”
Bu âyet (Bakara/217), içinde bulunduğumuz Receb ayında yaşanan bir olayla ilgili olarak gelmiştir.
Değişik rivayetlerde bildirildiğine göre bu âyetler Abdullah b. Cahş komutasındaki keşif müfrezesi hakkında indi. Peygamberimiz (s), Abdullah b. Cahş’ı (r.a) sekiz kişilik bir müfrezenin başına vererek sefere çıkarmıştı. Abdullah’ın yanında Peygamberimizin kapalı bir mektubu vardı. İki gün geçmedikçe onu açmamasını tembihlemişti. Komutan mektubu açınca içinde şunların yazılı olduğunu gördü:
“Bu mektubumu okuyunca yoluna devam ederek Hurmalık vadisine (Mekke ile Taif arasında bir yer) var. Orada pusuya yatarak Kureyşlileri gözetle ve bize onlar hakkında edindiğin bilgileri getir.”
Mektubu okuyan Abdullah b. Cahş (r.a); “Başım gözüm üstüne” deyip arkadaşlarına şunları söyledi:
“Peygamberimiz bana Hurmalık vadisine kadar ilerleyip orada pusuya yatarak Kureyşliler hakkında bilgi toplamamı ve dönüşte bu bilgileri kendisine iletmemi emretti. Bu arada hiç birinizi yola devam etme hususunda zorlamamamı da bildirdi. İçinizden kim şehit olmak istiyor, içinden bu arzuyu duyuyorsa benimle birlikte gelsin, kim böyle bir şey istemiyorsa geri dönsün. Ben Peygamberimizin emrini yerine getirmek üzere ilerlemeye devam edeceğim.”
Komutan bu konuşmayı yaptıktan sonra yola çıktı. Arkadaşları da onunla birlikte yola çıktılar. İçlerinden hiçbiri geri dönmedi. Bir süre sonra Hicaz yoluna saptılar...
Müfreze Hurmalık vadisine vardıktan bir süre sonra yoldan geçen bir Kureyşli ticaret kervanı ile karşılaştı. Kervanda Amr b. Hadrami ile üç kişi daha vardı. Müfreze, Amr b. Hadramî’yi öldürdü ve kervandan iki kişiyi esir aldı. Dördüncü kişi ise kaçtı. Ayrıca kervanın malları ganimet olarak alındı.
Müfrezedeki Müslümanlar olay gününün Cemaziyelahir ayının son günü olduğunu sanıyorlardı. Oysa Receb ayının ilk günü idi ve “haram” yani savaşılması yasak ay girmiş oluyordu. Haram ayların yasaklığına Araplar öteden beri saygı gösteriyorlardı, İslâm da bu kan dökme yasağını onaylamıştı.
Bu yüzden, müfreze iki esir ve ganimetle geri dönünce, Peygamberimiz (s.) kendilerine “Ben size haram ayda savaşmanızı emretmedim” buyurdu. Bu arada Peygamberimiz (s.) ganimet mallarını da esirleri de oldukları yerde bıraktırdı, bunların hiçbirini almak istemedi. Peygamberimiz (s.) böyle deyince müfrezedekilerin elleri kolları yana düştü. Bir ölü gibi kaskatı kesildiler. Ayrıca işledikleri bu hatadan dolayı diğer Müslümanlar tarafından da azarlandılar. (Seyyid Kutub, Fî-Zılâli’l-Kur’ân)
Evet, şu an Receb’in ortalarındayız ve savaşılması ve kan dökülmesi yasak olan bu “haram ay”da, bazı İslâm ülkelerinde, İslâmî ilkeleri tanımayan “tâğûtî” rejimler ve odaklar Müslüman kanı dökmeye devam ediyor. Suriye’de tüm İslâm düşmanlarının ve maalesef mezhebi-siyasi çıkarlarını Din’in önüne geçiren İran’ın desteklediği tâğûtî Esed rejiminin katliamları hız kesmeden sürüyor. (“Tâğût” kavramı için bir önceki yazımıza bakınız.) Mısır’da Siyonist İsrail ve ABD’nin güttüğü, işbirlikçi Arap krallarının finanse ettiği kâtil Sisi cuntası, Müslüman Kardeşler üyelerini hem katlediyor hem “tâğûtlaşan” Ezher şeyhinin de onayı ile idam sehpalarına göndermeye çalışıyor. “Haram ay” kimsenin umurunda değil!..
Oysa “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin...” (Tevbe/36) buyuruyor Rabbimiz. “Haram aylar” ise Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb’dir. Diğer üç ay art arda gelirken Receb’in ayrı gelmesi anlamlıdır. 1 Receb’de Müslümanların kan dökmesi karşısında Peygamber Efendimizin (s) nasıl üzüldüğünü ve onları azarladığını da gördük. Bunun üzerine gelen âyet ise çok açık ve kesindir: “Haram aylarda savaşmak büyük günahtır.”
Evet, Hz İbrahim zamanından beri Araplar haram aylarda savaşma yasağına uyarlardı ve âyet-i kerime de bu yasağı yasalaştırdı. Ama yazık ki, tarihte ve günümüzde çoğu Müslümanlar bu yasağa uymadılar, uymuyorlar. Oysa İslâm kelimesi “barış” anlamına gelir; yüce dinimizin amacı da insanlığı dünya ve ahirette esenliğe kavuşturmaktır. O halde Receb-i Şerif’i fırsat bilip Müslim ve gayrimüslim tüm insanlar arasında barış, huzur ve esenliği egemen kılmak için çaba sarf etmemiz gerekmiyor mu?
Bir rivayette Peygamber Efendimiz (s), bu ay için “Allah’ın ayı” nitelemesinde bulunmuştur. Bu ayda ibadet, dua, zikir, tevbe, istiğfar, hayır ve infak temposunu artırmış; Receb ve Şaban’ı, Şehr-i Ramazan için bir hazırlık süreci olarak değerlendirmiş; “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına eriştir” diye dua etmiş ve bütün bunları ümmetine de tavsiye buyurmuştur.
Öyleyse gelin; kan, gözyaşı ve zulüm altında inlemekte olan Ümmet-i Muhammed’in “barış” içinde yeniden “kardeş” olması, özgürlüğü ve kurtuluşu için kavlî ve fiilî dualarımızı çoğaltalım, yükseltelim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.