Namaz Gönüllüleri’nin yeni hamlesi: “Haydi Camiye!”
üç yıl olmadı henüz... üç namaz gönüllüsü olarak (Abdullah Yıldız, Ahmet Bulut, Cemil Tokpınar) birbirimizle buluşmuş, sonra diğer gönüllüleri aramaya koyulmuştuk. Farklı mektep ve meşreplerden namaz sevdalısı yüzlerce yazar, fikir ve ilim adamının bir araya gelmesi ile Namaz Gönüllüleri Platformu’nu oluşturmuş ve 19 Ağustos 2006’da, Miraç gecesi arefesinde “Namazla Diriliş Seferberliği”ni başlatmıştık. Türkiye’nin her köşesinde hatta Almanya, Fransa, Hollanda ve Kıbrıs’ta yaklaşık 250 panel, 500 küsur konferans, seminer, sohbet düzenleyen, milyonlarca ‘namaz bilinci’ kitabının halka ulaşmasını sağlayan Namaz Gönüllüleri, binlerce insanımızın namazla buluşmasına, namazı yeniden keşfedip namaz duyarlığını tazelemesine vesile oldu, elhamdülillah.
Namaz Gönüllüleri, şimdi de “Haydi Camiye” kampanyasını başlatıyor. Platform, bu kampanya ile, camilerimizi cemaatle buluşturup şenlendirmeyi hedefliyor. Camileri sadece namaz kılınan yerler değil, bir eğitim, kültür, dayanışma merkezi, bir huzur ve mutluluk mekanı, bir sığınak, kısaca hayatın kalbi haline getirmeyi arzulayan Gönüllüler, Ramazan başında bir iftar programı ile kampanyaya start verecek. Bu yazıda, birlikte hazırladığımız ‘Haydi Camiye’ çağrımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Metni kaleme alan Senai Demirci ve Veysel Akkaya’ya bu vesileyle teşekkürler ve dualar ediyorum.
“Canlı bir davet mektubudur cami. İşlerin ortasında, telaşları kesen, bayramları çoğaltan, hüzünleri ağırlayan uhrevi hatırlatıcıdır. Mahallemizin bir köşesinde, evimizin yanı başında, uykumuzun orta yerinde ezanlarca ötelere açar kalbimizi. Bir şehrin siluetini minarelerce göklere yükselten zarafet abidesidir. Hayatın kalbi gibi, bir boşalır, bir dolar. Temizler, öyle uğurlar uğrayanlarını. Kirlerine bakmaksızın karşılar kapısına gelenleri. Günde beş kez ahirete ilikler dünyamızı. Zamanın başköşelerinde kutlu çağrılarla Rabbimizin huzuruna bitiştirir kalıplarımızı ve kalplerimizi: Haydi namaza! Haydi felâha!
Ezan nereye çağırıyor?
Ezanların çağrısı camiyedir; taş duvarların içini canlandıralım, sessiz kubbenin gölgesini şenlendirelim, Peygamber’den (s.) emanet mihrabı sevindirelim diye... Ezanların daveti cem olmayadır; dağıttığımız emellerimizi, unufak ettiğimiz yakarışlarımızı omuz omuza verip bir araya getirelim diye... Müezzinlerin seslenişi cemaat olmayadır; yüzüstü bıraktığımız kardeşliğimizin, köprü altlarında unuttuğumuz şefkatimizin elinden tutup kaldıralım, eve çağıralım diye... Minarelerin çağrısı namazadır; aynı Rabbe kul olmanın lezzetini, konu komşu, eş dost, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, cümbür cemaat attığımız her adımda bir daha yaşayalım diye... Ezanların çağrısı secdeyedir; dünyanın gam ve kederini, zalimlerin zulümlerini, nefsimizin aldatmalarını, şeytanın çelmelerini alnımızda eritip bir olan Rabbimizin yakınlığında eritelim diye...
Cami hayatımızın neresinde?
Cami, kurtuluşun habercisi, Rab’le buluşmanın merkezidir. İslâm medeniyeti cami medeniyetidir... İslâm şehrinin merkezinde cami, caminin merkezinde de namaz vardır... Camiler, Müslümanları toplayıp bir araya getiren, onların hayatını kuşatan mekânlardır. Camiler, Allah’ın adının anılması için, ibadet için vardır. İbadetin odağı ise namazdır. Camiler, İslâm'ın sembolüdür, imzasıdır; Müslümanların güvencesidir. Camiler yeryüzüne vurulan İslâm mührüdür. Camiler “Allah'ın evi” Kâbe’nin şubeleridir. Camiler Allah'ı anma adacıkları, Rabbimizle başbaşa kalma vahaları, kendi içimize döndüğümüz serin pınar başlarıdır.
İnsan olmanın resmi camilerdir.
İnsanlığın tarihi cami ile başlar: yeryüzünde yapılan ilk bina bir ibadet yeri olup, pek feyizli ve insanlar için hidâyet rehberi olan Kâbe’dir (3/96). Efendimiz’in Medine’ye hicretinde ilk işi cami yapmak olmuştur. Bu, toplum hayatının kalbi camide atacak demektir. İslâm’ın ilk yıllarından itibaren cami İslâm toplumunda merkezi rol oynamış; hem ibadet, hem eğitim, hem dayanışma, hem de idare yeri olmuştur.
İnsan, camilere yabancılaştıkça Rabbine, kendine ve topluma yabancılaşır. Yine insan, ancak Allah’ın evleri olan camilerde kendini bulur ve yeniden dirilir. Bir insanın camide bulunması, Peygamberimizin ifadesiyle, kişinin gurbetten bir yakınının eve dönmesiyle sevinmesi gibi Allah’ı hoşnut kılar. (Bkz: İbn Mâce, Mesâcid,19)
Biz neredeyiz, cami nerede?
Bugün, her alanda bir diriliş ve öze dönüş çabası içinde olan Müslümanlar, modern dünyanın ifsad edici saldırıları karşısında, camileri yeniden bir sığınak, bir merkez haline getirmelidirler. Minberi ve mihrabı yeniden ihya etmelidirler. Camileri tekrar hayatın merkezine yerleştirmelidirler.
Her namazda defalarca okuduğumuz Fatiha, bize cemaat olmayı emreder: "Ya Rabbî, yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz" derken, ben olmaktan çıkar, biz haline geliriz. İşte Fatiha’daki “biz”in içini doldurabilmemiz için biz hepimiz camide omuz omuza vermeliyiz. Cami, “ben”in gittiği, “biz”in geldiği yerdir; bencilliğin bittiği, kardeşliğin dirildiği yerdir. Camide cemaat olmak, Fatiha’nın anlamını yaşamaktır. Modern dünyanın ırk, renk, dil, sınıf ayırımcılığı ile parçaladığı bilincimizi onarmaktır...” (Devamı haftaya)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.