Yeniden İman Etme Vakti
‘Kur’ân Ayı” olan Ramazan-ı Şerif’te okuyup anlamaya çalıştığımız Kitabullah’ın şaşmaz talimatları doğrultusunda kendimizi ve hayatımızı ciddi bir muhasebeden geçirmeye devam ediyoruz. Nisa suresi 82. âyette buyurulduğu üzere; Kur’ân’ı tedebbür ederek yani gereği gibi düşünerek okudukça zihinlere takılan bütün soru(n)lar aydınlanıyor ve ona âyet âyet bir kez daha iman ediyoruz. “Eyiman edenler! İman ediniz” talimatına uyarak, sıralanan iman esaslarına; “Allah’a, peygamberine, peygamberine indirmiş olduğu Kitab’a ve daha önce indirmiş olduğu Kitab’a” olan imanımızı tazeliyoruz (Nisa 136). “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse işte onlar Allah’ın nimetlere eriştirdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdir.” (Nisa 69) müjdesine nail olmak için itaatimizi daha bir pekiştiriyoruz.
Hayat Kitabımız, hangi konularda Allah ve Rasulüne itaat edeceğimizi apaçık ortaya koyuyor:
“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa 58) Adaleti egemen kılmanın şaşmaz ölçülerini ise, uygulanması en zor örneği vererek ebedileştiriyor: “Ey iman edenler! Kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şâhidler olarak adaleti ayakta tutun!”(Nisa 135)
Aynı âyette; zengin veya fakir kimseler hakkında “hislerinize uyup adaletten sapmayın!” uyarısı yapılırken, bir başka âyet (Nisa 139); iman kardeşlerimiz dururken, güç-kuvvet ve şeref elde etmek için inkârcı kişi ve gruplarla dostluk kurmaktan bizi sakındırarak “bütün izzet yalnızca Allah’ındır” hakikatini hatırlatır. Benzer bir âyette “sizden olmayanı sırdaş edinmeyin” buyurur; zira “onlar aranızda fesat çıkarmaktan geri kalmazlar ve sizin sıkıntıya düşmenizi isterler…” (Âl-i İmran 118)
İçi kâfir, dışı Müslüman ve sözde Allah’ı ve müminleri aldatmak isteyen münafıklar ise: “Namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” (Nisa 142)
Allah’ı pek az anan münafıklara karşın, aklı selim sahibi müminler ise; “Ayakta, otururken, yanları üstüne yatarken Allah’ı anar ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler…” (Âl-i İmran 191)
Kur’ân, inkârcı odak ve anlayışlara karşı mücadeleyi de teşvik eder: “Allah; mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturanlara üstün kılmıştır…” (Nisa 95) O halde “oturanlar” değil, Allah için cehd edenler olmak gerekir. Allah “hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda eziyet görenlerin, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını örteceğim.” (Âl-i İmran 195) buyurur.
“Cihad” adı altında mümin öldürmek ise ebedi hüsrandır: “Bir mümini kasden öldürenin cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük azap hazırlamıştır.” (Nisa 93) Bir sonraki âyet ise, yapanı büyük vebale sürükleyen tekfiri kesinlikle yasaklar: “Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin.” (Nisa 94) Bilakis selâmı almayı ve yaymayı emreder: “Size selâm verildiği vakit selâmı daha güzel bir sözle yahut aynı sözle alın. Allah şüphesiz her şeyi hakkıyla hesaplar.” (Nisa 86) Bunu en iyi bilen ashâb, sırf selamı yaymak için çarşıya çıkardı. Zira onlar çok iyi bilirlerdi ki; “Kim bir iyiliğe aracılık ederse ondan bir payı olur. Kim bir kötülüğe aracılık ederse onun da bundan bir vebali olur.” (Nisa 85) Ama onlar, “Kur’ân’ın en korkutucu âyeti”nden de çekinirlerdi: “Kim bir kötülük işlerse onun cezasını görür ve kendisi için Allah’tan başka dost da yardımcı da bulamaz.” (Nisa 123) Sonra Nisa/110. âyet geldi de ferahladılar: “Kim kötülük işler veya nefsine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.” Rabbimiz, Nisa/48’de de ‘Zâtına ortak koşulmasını bağışlamayacağını, Ondan başkasını ise dilediğine bağışlayacağını’ beyan eder. Bu müjdelerden biri de şudur: “Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisa 31)
Öyleyse, şu mağfiret günlerinde çok tevbe-istiğfar edelim: “Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister” (Nisa 27); bilmeyerek kötülük yapıp da hemen tevbe edenlerin tevbesini… (Nisâ 17); kötülüklerde bile bile ısrar etmeyenlerin tevbesini… Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! (Âl-i İmran 135)
O halde gelin Rabbimizin öğrettiği gibi dua edelim: “Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize inanın!” diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz! Artık günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyi/erdemlilerle beraber al. Rabbimiz! Peygamberlerinle vaat ettiklerini bize ver ve kıyamet gününde bizi rezil etme! Şüphesiz Sen sözünden dönmezsin.” (Âl-i İmran 193-194) “Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki aşırılığımızı bağışla; ayaklarımızı sabit kıl; kâfirler güruhuna karşı bizi muzaffer kıl!” (Âl-i İmran 147) “Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!” (Âl-i İmran 173)
DUYURU: Namaz Gönüllüleri Platformu yazarları (Abdullah Yıldız, Ahmet Bulut, Cemil Tokpınar, Senai Demirci, Muhammed Emin Yıldırım, Ramazan Kayan, Vehbi Karakaş) Namaz kitaplarını birlikte imzalıyorlar. (İst. Bayezit Kitap Fuarı, 13 Temmuz Pazar, 15.00-24.00)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.