İsrail Katliamında Londra Faktörü
Tarih boyunca savaşların bir görünen bir de görünmeyen sebepleri olmuştur. İsrail bugün, vahşi katliamlarında görünür sebep olarak kaçırılan 3 vatandaşını gösterse de gerçek neden asla bu değildir.
Bu olayda MOSSAD’ın rolü de ayrı bir yazı konusu…
Çünkü bir sonuç daha çok kimin işine yarıyorsa sebepte de onun rolüne bakmak gerekiyor.
Son dönem bölgede zorunluluktan azalan ABD egemenliğinin yerini giderek İngiltere almaktadır. Zaten İsrail’in bugünkü kanlı yayılmacı politikalarının tarihi arka planında da İngilizlerin büyük desteği yatmaktadır.
Geçmişi tekrar hatırlayalım…
İngiliz ajanı Lawrence’la birlikte Nili Örgütü’nü kuran Aaronson Ailesi, Romanya’daki Yahudi soykırımından kaçıp 1882 yılında Osmanlı’ya sığındı. Aaronsonlar, daha sonra gizli yollardan Filistin’e geçtiler. Büyük devlet adamı Abdülhamit handan alamadıkları toprakları Araplardan yüksek fiyatla satın alarak “Zihron Ya’akov” adını verdikleri topraklara yerleştiler. Önceleri sadık vatandaşlar gibi davranarak Osmanlı’nın merhametinden istifade ettiler. Ardından her türlü şeytani desiselere başvurdular. Canlarını Osmanlı askerleri koruyordu ve ne zaman Araplar veya bedeviler tarafından bir saldırıya uğrasalar Osmanlı koruyuculuğuna başvuruyorlardı. Aaronsonlar ve Feinbergler, Nili öncesinde, Gideonim adında bir haberalma örgütü kurmuşlardı. 1914’ten sonra, Gideonim’in uzantısı niteliğinde faaliyete başlayan Nili, Aharon Aaronson’un adamlarından Avshalom Feinberg ve kız kardeşi Sarah Aaronson tarafından, 400 kişilik bir istihbarat örgütü olarak Filistin içinde kuruldu. Bu tarihten sonra Aharon Aaronson ise İngilizlerin Mısır’daki karargâhında istihbarat subayı olarak görev aldı. Nili adı, Eski Ahit’teki “İsrail’in Kurtarıcısı Yalan Söylemez” anlamına gelen bir ayetin baş harflerinden oluşuyordu. Bugün Nili ismi, İsrail’de kız çocuklarına halen verilen kutsal bir isme dönüşmüş durumda.
Filistin’de Osmanlı’nın koruması altında bir botanik mühendisi olarak çalışan Aharon Aaronson, İsrail devletinin kurulması için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğine inananlardandı. Amerikan ve İngiliz makamlarıyla ilişkiye geçmiş ve Filistin’i işgal etmeleri için onlara yardımcı olabileceklerini söylemişti. Aynı dönemde, sonradan Siyonist hareketin önderi olacak Haim Weizmann ise, İngiltere ordusu için patlayıcılar üretiyordu. Aharon Aaronson, Weizmann sayesinde üst düzey İngiliz yöneticilerine ulaştı ve onları meşhur Balfour Deklerasyonu’nu yayınlamaya ikna etti.
Balfour Deklerasyonu, Lloyd George’un başbakanlığındaki İngiliz savaş kabinesinde Dışişleri Bakanı olan Althur Balfour’un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına yol açan girişim olarak tarihe geçti. İlk Balfour Deklarasyonu’nun ardından 1926 yılında ikinci bir Balfour Deklarasyonu yayınlandı. Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirdi. Mektup ve ardından gelişecek olan olaylar, dünya Siyonist kesimin desteğinin İtilaf Devletleri yönüne çekilmesinde önemli rol oynadı. Ayrıca ABD tarafından da desteklendi. Söz konusu deklarasyondan sadece 30 yıl sonra ise İsrail devleti kuruldu.
O günden bu güne de İslâm coğrafyasının kalbine saplanan kanlı, zehirli bir hançer gibi varlığını sürdürüyor.
MOSSAD eliyle ürettiği her türlü tezgah ve sinsi yöntemleri kullanarak vampirler gibi Müslüman kanı akıtıyor. Bayram demiyor, Ramazan demiyor, iftar demiyor, sahur demiyor, yaşlı demiyor, bebek demiyor, sivil demiyor, hastane demiyor aralıksız vuruyor.
İslam aleminden anladığı dilden cevap verilmedikçe de İsrail bu geleneğine daha çok devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.