Amerika’nın keşfi
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika’yı önce Müslümanların keşfettiği yönündeki sözleri, yeni ve ilginç bir tartışmayı alevlendirdi.
Aslında bu tartışma Amerika’nın keşfinden daha faydalı bir keşifle sonuçlanabilir.
Kendimizi keşfetmemizden bahsediyorum.
İslam medeniyetinin dünya medeniyetine kazandırdıkları üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmış değil. Bu envanterin ortaya çıkartılması gerekiyor ve Cumhurbaşkanımızın sözlerinin arka planında da bu mantık yatıyor.
İslam alimleri ve bilginlerinin coğrafyadan matematiğe, tıptan biyolojiye kadar dünya literatürü ve biliminin oluşmasında çok büyük katkıları var.
İbn-i Sina’dan Harezmi’ye kadar İslam alimlerinin yüzyıllar önce çözdükleri meseleler ve keşifleri orijinal nüshalarıyla bizden çok Batılıların elinde değer buldu.
Hâlâ da öyle. Batılılar İslam kültür ve bilim birikimini bizden daha iyi araştırıyor. Osmanlı tarihi hakkında yazılmış en kapsamlı eser halen daha bir Batılı tarihçiye ait.
Kendimizi keşiften kastettiğim bu. ASELSAN’da bilgisayar teknolojileri ya da silah sistemleriyle ilgili yapılacak bir buluş ve çalışma ne kadar önemliyse, tarihimizin derinliklerine doğru yapılacak çalışmalar da o kadar önemlidir.
Kültürümüzü, tarihimizi, bilim ve felsefe birikimimizi yeterince tanımamamız yoz nesiller yetişmesine sebeb oluyor. İçi tamamen boş, Play Station nesli fışkırıyor her taraftan.
Gençlik geçmişte kurduğumuz medeniyetler ve onların mahiyetinden bi haber, İslam medeniyetini sadece canlı bomba, çatışma, savaş ve kavgadan ibaret görüyor. Canlı yaşadıkları bu çünkü.
İslam kültürünün kurduğu medeniyetleri bilmekle başlamazsak, bu medeniyetin nasıl oyunlarla yok olduğunu fark edemeyiz. Amerika’nın keşfi bunun en çarpıcı örneği. Aslında bir farkındalık uyandırmaya çalışılıyor. Rahmetli Erbakan Hoca, bazen tek tek İslam bilginlerinin buluşlarını sıralar, sadece “sıfır” rakamının keşfinin İslam dünyası adına insanlığa ne büyük armağan olduğunu anlatırdı.
Velhasıl, bizim önce kendimizi keşfetmemiz lazım. Kendimizi keşfedersek, İslam coğrafyası olarak bu hale nasıl düştüğümüzü de teşhis edebiliriz. Ayağa kalkmanın ilk iki basamağı budur.
Rönesans ve Reform da olan da bundan farklı değil. Önce sorunun adını koyacak bir aydınlanma dönemi şart.
Bizde eksik olan kendimizi ve geçmişimizi tanıma ve hatalarımızla yüzleşme. Kimimiz tamamen hayranlık duyup hiçbir hatayı kabul etmiyor. Kimimiz ise ecdada ve kültürümüze sövmeyi marifet biliyor.
Orta yol Kur’an-ı Kerim’in en önemli düsturlarından birisi. Hayata objektif bakmanın anahtarı. Doğruya doğru, eğriye eğri diyecek Ehl-i Sünnet ilim adamı nesline ihtiyacımız var. Memleketimizde bunun mayası çoktur. Yeter ki biz o mayayı sütle buluşturacak imkanların önünü açalım.
Afrika izlenimlerimizi inşallah bir sonraki yazımızda yansıtmaya çalışacağız. Rutin gelişmeler ve Cumhurbaşkanımızla gerçekleştirdiğimiz özel sohbete ise haber sütunlarımızdan ulaşmanız mümkün olacak. Fiemanillah…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.