Ölü sevicilerle birlikte olmayı niçin isteriz?
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın İSEDAK toplantısını açılışında 57 Müslüman ülke temsilcisine yaptığı konuşmanın büyük bir bölümüne aynen katıldığımı öncelikli olarak vurgulamak isterim. Özellikle İslam ülkelerine yaptığı birlik ve beraberlik çağrısı, birlik ve beraberlik sağlanmadan iç çatışmaların bitmeyeceği, Filistin ve Kudüs’ün İsrail’in işgal ve zulmünden kurtulamayacağı değerlendirmesine katılmamak mümkün mü? Çünkü 40 yıldır söylediklerimizin tekrarı niteliğindeydi. Özellikle BM ve Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi delegesinin konumuna yönelik, “Dünya 5’ten büyük ama 5’e mahkûm” şeklindeki tespitleri, kısacası Haçlı zihniyeti olarak tarif edebileceğimiz Batılıların İslam dünyasına yönelik niyet ve eylemlerini ifade ederken, “Yüzümüze dost görünenler ölümüzü ve petrolü seviyorlar” sözleri yaşananların en açık biçimde ifadesiydi. Dolayısıyla İslam dünyasının problemlerini sadece kendilerinin çözebileceği, başkalarının bu işe karıştırılmaması gerektiği, karıştırıldıkları sürece Müslümanların kanının akmaya devam edeceği değerlendirmesi adı konulmamış bir İslam Birliği çağırısı niteliğindeydi. İslam Birliği çağırısı niteliğindeydi ama çağrı bu değildi. Çünkü Sayın Erdoğan bir yandan İslam dünyasının birilikte hareket etmesini teklif ederken öbür yandan Türkiye’ye uzun yıllardan beri biçilen rolü savunuyordu. Bu rol Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında köprü göreviydi. Çünkü bir yandan İslam dünyasının kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiğini söylerken Türkiye’nin AB üyeliğinden vazgeçmediğini, AB üyesi bir Türkiye’nin Batı ile İslam dünyası arasında köprü olacağını vurguluyordu ki, bize göre böyle bir yaklaşım ölümüzü ve zenginliklerimizi sevenlerle birlikte olma düşüncesinin devamı anlamına geliyordu.
Meseleye bu açıdan bakıldığında ortaya çıkan görüntü katilimize olan sevdamızdan kurtulamadığımız oluyor. Mademki, başta ABD olmak üzere AB ülkeleri Müslümanların sadece yer altı zenginlikleri ile ölülerini seviyorlar o zaman bunlardan uzak durmamız, onlara karşı birlik oluştururken bir yandan da onların içinde yer almanın çabasını sergilememiz çelişki değil midir? Ya da ne olmak, nerede durmak istediğimize henüz kesin bir karar verememiş olduğumuzu göstermez mi? Hemen belirteyim ki, İslam ülkelerinin birlikte hareket etmesi, İslam dışı dünyaya düşman olmaları anlamına gelmez. Elbette, hangi birliği oluşturursak oluşturalım bütün ülkelerle temas halinde olacağız. Büyük bir köy haline gelmiş dünya üzerinde zaten hiçbir ülkenin kendisini dünyadan tecrit etme imkânı yoktur. Ama dünya üzerinde bugünkü ve gelecekteki yerimiz i doğru tespit etmek durumundayız. Bir yandan İslam ülkelerinin birliğini isterken öbür yandan sizinle birlikte olalım ama biz birde Haçlıların oluşturduğu AB içinde yer almak istiyoruz demenin anlamı yoktur. O zaman sormazlar mı, “AB içinde yer alırken bir ayağınız AB’de diğer ayağınız İslam dünyasında olacak, böylece iki dünya arasında köprü görevi mi yapacaksınız?” Eğer köprü görevi yapacaksanız o zaman, “Onlar bizim zenginliklerimizi ve ölülerimizi seviyorlar” demenin anlamı kalır mı? Kısacası katillerimizle birlikte olmayı düşünebilmek eğer derin bir çelişkinin ifadesi değilse nedir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.