İsrail için Bir-leşmiş Milletler
Birçokları gibi ben de yıllardır peşinden koştuğumuz tek birliğin Avrupa Birliği olduğunu sanırdım. Öyle değilmiş. Peşinden koştuğumuz, üye olmak için can attığımız başka birlikler de varmış meğer. 27 Ocak’ta gerçekleştirilen Holokost kurbanlarını anma törenleri vesilesiyle ülke olarak nur topu gibi yeni bir birlik rüyamız daha olduğunu öğrendik.
50 yılı aşkın süredir peşinden sürüklendiğimiz, kapısında iki büklüm durduğumuz Avrupa Birliğine dahi üye olmayı başaramamış, birliğin tek Müslüman üyesi olma şerefine nail olamamışken(!) yepyeni bir sevdamız daha olmuş da haberimiz olmamış diye epey de hayıflandım doğrusu. Sizi bilmem ancak ben yeni duydum, meğer ülkemiz 2008 yılından beri Uluslararası Holocaust Anma İttifakı’nın faaliyetlerine gözlemci üye olarak katılmakta ve üstelik artık tam üyelik istemekte imiş. Eğer bu üyelik gerçekleşirse, ya da şöyle mi demek lazım, terörist İsrail münasip görürse Türkiye, birliğin tek Müslüman üyesi olacakmış. Peh peh, ne onur…
Mağdurum da mağdurum
II. Dünya Savaşı yıllarında yaşananlar herkesin malumu. O tarihten bugüne yaşananlar da. Ancak Siyonist zihniyet, bunca yıldır mağdur edebiyatı ve soykırım bahanesiyle dünyaya çektirdiği acıları yeterli görmemiş olacak ki yeni bir adım daha atmış. İnsanlık için küçük (gibi görünen) fakat Büyük İsrail için büyük bir adım.
1 Kasım 2005’de toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Nazi yönetimi tarafından kurulan en büyük ölüm kampı Auschwitz-Birkenau'nun Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığı 27 Ocak 1945 yılı anısına, 27 Ocak’ı ''Uluslararası Holokost Anma Günü'' ilan etmiş. İkinci Dünya Savaşının hemen ardından güya dünya barışını sağlamak adına kurulan Birleşmiş Milletlerin ilk aldığı kararlardan birinin İsrail’in kurulması olduğu hatırlanacak olursa 27 Ocak’ı Uluslararası Holocaust Anma Günü olarak ilan etmesi de çok sürpriz olmasa gerek.
Sürpriz olan, Filistinlilere yönelik katliamları, Mescidi Aksa’ya yönelik tecavüzleri ve özellikle Mavi Marmara katliamı nedeniyle İsrail’le diplomatik ilişkilerini en alt seviyeye indiren ve İsrail’i “terörist” olarak gören bir ülkenin, Türkiye’nin tavrı. Uluslararası Holokost Anma Günü nedeniyle öğreniyoruz ki meğer ülkemizde 2005 yılından beri törenler düzenlenmekteymiş. Bu yılki kutlamalarda bir ilk de yaşanmış ve tören ilk kez İstanbul yerine Ankara'da ve üst düzey katılımla gerçekleştirilmiş.
Toplantı adına Türkiye’de yaşananların neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Konuşulanlar ve söylenenler de cabası. Öncelikle İsrail’i her fırsatta “terörist” olarak nitelemekten çekinmeyen hükümetin Prag’daki anma toplantısına dışişleri bakanı düzeyinde katılmasını kaydetmek lazım. Hemen ardından da bu yıl ilk kez Ankara’da düzenlenen toplantıya milletin en üst düzey temsilcisi durumunda olan TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in katılımı geliyor. Üstelik Çiçek, Prag’daki toplantıyı da kaçırmamış.
Ankara Bilkent Üniversitesinde düzenlenen törende konuşan İTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Umut Uzer, “Holokost’u inkâr eden basın yayın kuruluşları hakkında gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı.” demiş. Alın size basın özgürlüğü.
Charlie Hebdo’nun ve muadillerinin İslam’a yönelik hakaretlerini basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren bu anlayış, iş Siyonizm’i ya da İsrail’i eleştirmeye geldiğinde tüm özgürlükleri rafa kaldırıyor. Charlie Hebdo ve onun destekçisi batılı medya organlarında bırakın İsrail’i eleştirmeyi buna cüret edenlerin bile başına neler geldiğini çok iyi biliyoruz biz oysa. İslam’a ve Müslümanlara alçakça saldırmayı marifet sayan bu pek özgürlükçü Charlie Hebdo’da daha birkaç yıl önce bir karikatürist, zamanın Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin oğlunun Yahudi olacağı yolundaki dedikoduları hakaret de içermeyen bir tarzda karikatürize etmeye kalkışınca anında işinden kovulmuştu örneğin.
Acaba Uzer’in bunlardan haberi mi yok, yoksa bu taraklarda bezi mi yok? Uluslararası Holokost Anma İttifakı Türk heyeti başkanı Büyükelçi Ertan Tezgöz de ondan geri kalmamış, “Stockholm Deklarasyonu'nun temel ilkeleri çerçevesinde şekillenen ve hükümetler arası bir kuruluş olan ittifakın faaliyetlerine iştirakimiz bize birçok yönden fayda sağlamıştır.” buyurmuş.
Artık ne faydasını gördüyse?
CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’i bu kadar yoğun anmalar da kesmemiş olacak ki, etkinliklerin seneye Meclis’te yapılmasını teklif etmiş. İktidarı bugüne kadar memleketin hayrına da olsa hiçbir konuda desteklediği görülmeyen anamuhalefet partisinin bir üyesi olarak Erdemir’in, hükümeti desteklemesi ve övmesi de hiç iyiye delalet değil.
Erdemir, Türkiye’de 5 yıldır yapılan anma törenlerinin ilk kez Ankara’da düzenlemesinden memnun olduğunu, törene TBMM Başkanı Çiçek’in yanı sıra iktidar ve muhalefetin katıldığını ve Türkiye adına doğru bir mesaj verildiğini vurgulamış. Erdemir, 2008’den bu yana Uluslararası Holocaust Anma İttifakı’nın gözlemci üyesi olan Türkiye’nin, Müslüman çoğunluğa sahip tek tam üye statüsüne geçmesini de dilemiş.
Platonik Aşk
Anma günü dolayısıyla Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklama da evlere şenlik. Açıklamada Holokost’un insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birini teşkil ettiğine vurgu yapılmış. Aynı zamanda Türkiye, “İnsanlık dışı Nazi ideolojisine temel teşkil eden antisemitizmin günümüzde de devam ettiğini müşahede ediyor, bu olguyla mücadelenin yılmadan sürdürülmesinin önemine” de inanmakta imiş. Açıklamada ülkemizin 2008 yılından beri ‘Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın faaliyetlerine gözlemci üye olarak iştirak etmekte olduğu da hatırlatılarak bu kapsamda kendisine verilen ev ödevlerini de titizlikle yerine getirdiği belirtilerek gerekli yerlere selam çakmak da ihmal edilmemiş.
Açıklamayı okumaya devam edelim: “Türkiye, Nazi rejimi tarafından uygulanan bu büyük zulme karşı durmuş, savaşa girmemek için büyük çaba sarfetmiş, Yahudilerin ayrımcılığa maruz kalmaya başladıkları 1930’lu yıllarda, Nazi yönetimindeki Almanya ve Avusturya’dan kaçan yüzlerce bilim insanı ve sanatçıya kapılarını açmıştır. Ülkemizin bilim hayatına ve yüksek öğrenimine önemli katkılar sağlamış olan bu kişileri bugün de hayırla yad ediyoruz. Türkiye, Holokost’un acımasızca uygulamaya konulduğu İkinci Dünya Savaşı yıllarında, elden geldiğince masum insanlara yardımcı olmaya çalışmıştır. O dönemde bazı Avrupa ülkelerinde görev yapmakta olan diplomatlarımız, büyük bir cesaret örneği sergileyerek, kayda değer sayıda insanı ölüm kamplarına götürülmekten kurtarmışlardır.”
Anma etkinlikleri çerçevesinde bir etkinlik de İstanbul’da gerçekleştirilmiş. DurDe Platformu tarafından düzenlenen ve bir avuç insanın katıldığı etkinlikte Türkiye’nin yukarıdaki minnettar tavrından en küçük bir eser bulmak mümkün değil. Türkiye, her dönemde Yahudilere kucak açmakla övünedursun törende yapılan açıklamada Hitler’in Yahudi soykırımını Osmanlıların Ermeni soykırımına özenerek yaptığı ifade edilmiş. Cümle aynen şöyle: “Hitlerin tüm Yahudileri yok etmeyi amaçlayan nihai çözüm planını ise Osmanlı topraklarında gerçekleşen 20. Yüzyılın ilk soykırımı olan Ermeni soykırımından esinlendiği bilinen bir gerçek.”
Türkiye, platonik aşkını büyütedursun dünya tam aksi istikamete doğru yol alıyor. Almanya, Hitler döneminde Yahudilere uygulanan soykırım nedeniyle İsrail’e ve Yahudi örgütlerine hâlâ tazminat ödüyor. Almanya soykırım dene dene öyle köşeye sıkıştırılmış ki kelimenin tam anlamıyla İsrail tarafından rehin alınmış durumda. Hükümetin pek de şikayetçi ol(a)madığı bu rehinelik durumu, halkı canından bezdirmiş durumda. Durum diğer dünya ülkelerinde de aynı olduğu şüphe götürmez.
Almanlar İsrail'den şüphe duyuyor
Almanya ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerinin 50. Yılı dolayısıyla Almanya’da yapılan bir araştırmaya göre Almanların yüzde 48'inin İsrail'e bakışlarının olumsuz olduğu sonucuna ulaşılmış. Aynı araştırmada İsrail'e olumlu görüş besleyenlerin oranı ise yüzde 38’de kalmış. Almanya'daki Bertelsmann Vakfı tarafından ''Günümüzde Almanya ve İsrail - Birleştiren Geçmiş, Ayrıştıran Şimdiki Zaman'' başlığı altında Alman ve İsraillilerle yapılan araştırmada, Almanların yüzde 81'inin Auschwitz toplama kampıyla artık ilgilenmek istemediği, yüzde 58'inin ise "Yahudi soykırımı defterinin tümüyle kapatılmasını" istediği ortaya çıkmış. Aynı görüşü savunan İsraillilerin oranı ise yüzde 22 olarak ortaya çıkmış.
Yine Almanların yüzde 20'sinin İsrail'e siyasi desteğe, yüzde 68'inin ise silah yardımına karşı olduğu sonucuna ulaşılmış. İsraillilerin yüzde 84'ünün Alman hükümetinden İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışmalarda siyasi destek beklentisi olduğu ve yüzde 82'sinin silah yardımı istediği sonucunun ortaya çıktığı araştırmada Alman halkının yüzde 48'inin İsrail'e bakışının olumsuz olduğu, Almanya'da İsrail'e olumlu görüş besleyenlerin oranının ise yüzde 38'de kaldığı görülmüş.
Ne diyelim, Allah sonumuzu hayır etsin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.