Kaçacak yer yok
Ne zaman toplumun infialini uyandıran bir olay olsa hemen “idam geri gelsin” tartışmaları başlar. Oysa hukuksal kurallardaki düzenlemeler anlık olaylara göre değil genel kaidelere göre belirlenir.
İslam’daki kısas mevzusu açık zaten. Bazı ülkeler de oturmuş anayasalarını hazırlarken idam cezasını da yerleştirmişler.
Bizim şuan toplum olarak karşılaştığımız asıl mesele idam cezasının olup olmamasının ötesinde bir durum.
Evet idam cezası muhakkak olmalı. Ama idam cezasının varlığı insanları ahlaklı yapmaz. Cezalar adaletin yerini bulması içindir. Toplumun ahlaklı olması ise apayrı bir mevzu.
Bir insan yakalanmayacağını bilse bile suça/günaha bulaşmıyorsa işte ahlak o noktada başlar. Yani kimsenin görmeyeceği yerde, kendisiyle baş başa olduğu anda göstereceği tepki önemli.
O minibüs şoförü, idam cezası olsa da olmasa da o vahşeti yapacaktı. Çünkü ahlaki değerleri yok.
Dün gazetemizin manşetinde okudunuz. Taciz ve tecavüz olayları son dört yılda iki kat artmış. Cezalar aynı cezalarsa caydırıcılık toplumu aynı düzeyde tutmalıydı. Ama cezalar aynı kaldığı halde namus düşmanlığı artıyor.
İdam cezası gelse de artmaya devam eder. Sorunun kaynağını çözmediğimiz müddetçe.
Sorunun kaynağında ahlak anlayışındaki gerileme yatıyor. Bunun sağcılıkla, solculukla, parti ayrımıyla ilgisi yok. Ahlaklı olmak apayrı bir durum.
Eğitim anlayışı, medya, aile değerleri, devletin öncelikleri, sivil toplum kuruluşları vs... Hepsini ilgilendiren yönleri var.
Üniversite sınavı iki basamak mı olsun tek mi? Tüm sınıflarda merkezi sınav mı olsun yoksa sadece bitirdiği yıl mı? Sınavsız geçiş olsun mu olmasın mı? Dersaneler kapatılsın mı, kurs merkezleri açılsın mı? vs... vs...
Eğitimle ilgili tartışmalarda hep yukarıdaki soruların konuşulduğunu, tartışıldığını, bunlarla ilgili yasalar hazırlandığını gördüm hep. Bir kere olsun eğitim konuşulurken, “çocuklarımız neden yalan söylüyor”, “çocuklarımız neden büyüklerine saygı göstermiyor”, “çocuklarımız neden pornografiye düşkün”, “çocuklarımız neden aşırı argo ve küfürlü konuşuyor” diye tartışıldığını, televizyonlarda, Meclis’te bununla ilgili konuşmalar yapıldığını görmedim.
Maddeye öyle bağlanmışız ki mana umurumuzda değil.
İnternetteki ahlaksızlıkları bir kenara geçtim, gazetelerin çoğunun internet sayfasını açtığınızda yayınların yarısının çıplaklıkla ilgili olduğunu görürsünüz. Kendilerine büyük gazete diyenleri kastediyorum. İnanın Amerika’nın büyük gazetelerinin internet sitelerinde böyle çıplaklık yok.
Güzel yollar, lüks binalar değil mesele. Ahlakla bezenmiş insanlarınız varsa yıkılmazsınız. Madde değil mana...
İmam Hatiplerin önünde erkeklerle el ele yürüyen başörtülü 13-14 yaşında kızlar görüyorum. Bu bir değerler buhranıdır.
İçini boşaltırsanız başörtüsü de maddeye iner mana kalmaz geriye. Biz değerlerimize sahip çıkarak ve değerlerimizin temsilcisi olacak nesiller yetiştirmeye kafa yorarsak düzelme yoluna gireriz. Aksi takdirde tecavüz sayılarında Avrupa’yı da Amerika’yı da solladık gidiyoruz.
Çünkü Müslüman bozulunca zehir oluyor.
Bir nesil uğruna Üstad Necip Fazıl’ın kafasını patlatan, yüzüne çizgiler indiren budur. Oysa Necip Fazıl’ın torunu olduğunu ileri süren bir şahıs televizyonda bir yarışma programına çıkıp utanmadan “dedemin eserlerini okumadım” diyebiliyor.
Necip Fazıl’ın torunu olduğunu iddia eden kişiden, tecavüzcü dolmuşçuya giden yolda önümüze çıkan tek mesele var: Neslimize ahlak veremedik.
Ahlaksız bir nesil var oldukça, dolmuşlar da, sokaklar da, evlerimiz de güvenli olmayacak.
Kaçacak yer yok...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.