Hüsnü Aktaş

Hüsnü Aktaş

Kısas cezasının hikmeti ve idam üzerine notlar

Kısas cezasının hikmeti ve idam üzerine notlar

Ce­mi­yet ha­lin­de ya­şa­yan in­sa­noğ­lu­nun, dün­ya ha­ya­tıy­la il­gi­li olan  ih­ti­yaç­la­rı­nı sa­yıy­la ifa­de et­mek ko­lay de­ğil­dir. An­cak kav­mi, ren­gi, di­li ve di­ni ne olur­sa ol­sun her in­san; ha­ya­tı­nın ko­run­ma­sı­nı, ada­let­le mu­ame­le edil­me­si­ni ve inan­dı­ğı gi­bi ya­şa­ma im­ka­nı­nın sağ­lan­ma­sı­nı ar­zu eder. Al­lâ­h’­ın (cc) in­dir­di­ği hü­küm­ler ile in­sa­noğ­lu­nun dün­ye­vi ve uh­re­vi mas­la­ha­tı ara­sın­da za­ru­ri bir mü­na­se­bet var­dır. İlâ­hi tek­lif­ler­de yer alan mas­la­ha­tın “ya fay­da­lı ola­nı el­de et­mek (celb-i men­fa­at) ve­ya za­rar­lı ola­nı or­ta­dan kal­dır­ma­k” (def-i ma­zar­rat)  şek­lin­de te­za­hür et­ti­ği­ni söy­le­mek müm­kün­dür.  Fık­hi bir te­rim olan mas­la­ha­tı ifa­de için Ku­r’­ân-ı Ke­ri­m’­de, mü­ra­di­fi olan “ha­se­nâ­t” (gü­zel­lik­ler-iyi­lik­ler) kav­ra­mı kul­la­nıl­mış­tır.(1) Han­be­li fu­ka­ha­sın­dan İbn Kay­yım  El Cev­ziy­ye “İ­lâ­hi tek­lif­le­rin ta­ma­mı bir hik­me­te meb­ni­dir. İn­san­la­rın dün­ya ve âhi­ret mas­la­hat­la­rı­nın te­min için ilâ­hi bir  ve­si­le­dir. İs­lâ­m’­ın ta­ma­mı ada­let­tir, hik­met­tir, rah­met­tir ve mas­la­hat­tır. Ada­let­ten zul­me, mas­la­hat­tan mef­se­de­te ve hik­met­ten abe­se çı­kan hiç bir hük­mün, İs­lâ­mi vas­fı­na ha­iz ol­ma­sı müm­kün de­ğil­dir.”(2) di­ye­rek, bir in­ce­li­ğe işa­ret et­miş­tir. Nec­med­din et-Tû­fî, mas­la­ha­tı ör­fî an­lam­da “i­yi­li­ğe ve fay­da­ya gö­tü­ren se­be­p” ola­rak de­ğer­len­dir­miş ve şöy­le ta­rif et­miş­tir: “i­bâ­det ol­sun, mu­âme­le ol­sun şâ­ri­’nin mak­sa­dı­na ulaş­tı­ran her şey mas­la­hat­tı­r”(3) 

 İs­lâm âlim­le­ri in­san­la­rın can­la­rı­nın, mal­la­rı­nı­nın, akıl­la­rı­nı­nın, din­le­ri­nin ve ne­sil­le­ri­nin ko­run­ma­sı­nın za­rû­ri mas­la­hat ol­du­ğun­da it­ti­fak et­miş­ler­dir.  İn­san­lar için za­rû­riy­yat mer­te­be­sin­de olan bu beş mas­la­hat, ay­nı za­man­da si­ya­si ve ic­ti­ma­î mü­ca­de­le­nin kay­na­ğı­dır. Bu mas­la­hat­la­rı el­de et­mek ve ko­ru­mak için mü­ca­de­le et­mek, mü­kel­lef olan her müs­lü­ma­nın va­zi­fe­si­dir.  Son yıl­lar­da sü­rek­li tar­tı­şı­lan ‘İ­dam ce­za­sı­’ ile  “in­san­la­rın can em­ni­yet­le­ri na­sıl ko­ru­na­bi­lir?” su­ali­ne ve­ri­le­cek ce­va­bı bir­bi­rin­den  ayır­mak ko­lay de­ğil­dir.  Tar­tış­ma­ya ta­raf olan  ay­dın­la­rın ve po­li­ti­ka­cı­la­rın, ka­mu adı­na uy­gu­la­nan idam ce­za­sı­nın key­fi­ye­ti üze­rin­de faz­la dü­şün­me­dik­le­ri­ni söy­le­mek müm­kün­dür.  Bu ara­da ka­mu adı­na uy­gu­la­nan idam ce­za­sı ile  İs­lâm Fık­hı­’n­da yer alan “kı­sas “ uy­gu­la­ma­sı­nı,  bir­bi­ri­nin mü­ra­di­fi zan­ne­den müs­lü­man­lar, ge­rek­siz tar­tış­ma­lar­la bir­bir­le­ri­nin gö­nül­le­ri­ni kır­mak­ta­dır­lar.

İs­lâm âlim­le­ri  kı­sa­sı; şah­sî şi­kâ­ye­te bağ­lı  olan bir ce­za gi­bi de­ğer­len­dir­miş­ler, ka­mu dü­ze­ni­nin sağ­lan­ma­sı­nı “be­lir­le­yi­ci un­su­r” ola­rak ka­bul et­me­miş­ler­dir. Do­la­yı­sıy­la ka­mu adı­na uy­gu­la­nan idam ce­za­sı ile İs­lâm fık­hın­da­ki kı­sas ce­za­sı, bir­bi­ri­nin mü­ra­di­fi de­ğil­dir. Ta­raf­la­rın  an­laş­ma­la­rı,  ba­rış­ma­la­rı  ve­ya  di­yet kar­şı­lı­ğı  he­lal­laş­ma­la­rı  sağ­lan­dı­ğı za­man, kı­sas ce­za­sı uy­gu­lan­ma­sı söz­ko­nu­su de­gil­dir. El­bet­te kı­sas ce­za­sı; in­san­la­rın can em­ni­yet­le­ri­nin mu­ha­fa­za­sı açı­sın­dan, dai­ma gün­dem­de olan bir ce­za­dır. Pey­gam­be­ri­miz Efen­di­miz (sav), ma­sûm bir in­sa­nı öl­dür­me­nin ve­ha­me­ti­ni, şu ve­ciz ifa­dey­le  teb­liğ et­miş­tir: “Al­la­h’­ın (cc) in­din­de dün­ya­nın yok edil­me­si, ma­sûm bir in­sa­nı öl­dür­mek­ten da­ha eh­ven­di­r” (4) İs­lâ­mi li­te­ra­tür­de; in­sa­nın ha­ya­tı­na son ver­me­yi  ve­ya  ba­zı uzuv­la­rı­nı ça­lı­şa­maz ha­le ge­tir­me­me­yi ifa­de için  “ci­na­ye­t” te­ri­mi kul­la­nıl­mış­tır.  Meş­rû bir se­beb ol­ma­dı­ğı hal­de, bir müs­lü­ma­nı öl­dü­ren kim­se­nin, ahi­ret­te­ki ce­za­sı,  nass­la ha­ber ve­ril­miş­tir:” Kim bir mü­’mi­ni kas­den öl­dü­rür­se ce­za­sı, için­de ebe­di kal­mak üze­re ce­hen­nem­dir. Al­lah ona (ka­ti­le) ga­zab et­miş­tir, lâ­net et­miş­tir ve çok bü­yük bir azap ha­zır­la­mış­tı­r”(En Ni­sâ Sû­re­si:93)  Böy­le bir fii­lin dün­ya­da­ki ce­za­sı da “kı­sa­s” ola­rak be­lir­len­miş­tir. Fı­kıh te­ri­mi ola­rak kı­sas, fer­din hak­kı ola­rak ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si ge­re­ken ce­za­yı ifa­de eder. Kes­mek an­la­mı­na ge­len “kas­s” kö­kün­den alın­mış­tır. Kı­sas; ya­pı­lan fii­lin mis­li­nin tat­bik edil­me­si­dir.(5) Kas­den adam öl­dür­me­de kı­sas, bi­rin­ci öl­dür­me­nin mis­li ola­rak ka­ti­lin öl­dü­rül­me­si­dir. An­cak mağ­dur olan kim­se­nin ve­ya mak­tû­lün ve­li­si­nin “ka­ti­le kı­sas ce­za­sı­nın uy­gu­lan­ma­sı­nı­“ is­te­me hak­kı ol­du­ğu gi­bi, af­fet­me ve­ya di­ye­te ra­zı ol­ma hak­kı da var­dır.(6) Kı­sas ce­za­sıy­la bir­lik­te de­ğer­len­di­ril­me­si ge­re­ken di­yet, mağ­du­ri­ye­te uğ­ra­yan ai­le fert­le­ri­ne ta­nı­nan bir hak­tır. Ya­ni öl­dü­rü­len  kim­se­nin va­ris­le­ri­nin mağ­du­ri­ye­ti­ni  (kıs­men de ol­sa) gi­der­mek için ve­ri­len ma­la ve­ya na­kit pa­ra­ya “di­ye­t” de­ni­lir. Re­sûl-i Ek­rem (sav) ve  Hû­la­fa-i Ra­şi­diyn  dö­ne­min­de be­lir­le­nen di­yet mik­tar­la­rı şu mal ve­ya na­kit pa­ra­lar­dan bi­ri­si­dir: “Bin di­nar  al­tın, On bin dir­hem gü­müş, yüz de­ve , İki yüz  sı­ğır ve  iki bin ko­yu­n”(7)  

Ya­ra­la­ma, uz­vu ko­par­ma ve­ya sa­kat­la­ma gi­bi mü­es­sir fi­il­ler­de mağ­du­ra ve­ril­me­si ge­re­ken be­de­le ise  erş adı ve­ril­miş­tir. Erş mik­tar­la­rı, ge­nel hat­la­rıy­la  sün­net­le be­lir­len­miş­tir. Me­se­lâ; el kes­me su­çu­nun er­şi, tam di­ye­tin ya­rı­sı­dır, diş kır­ma­da erş, tam di­ye­tin on­da bi­ri­dir. Pren­sip ola­rak; vü­cut­ta tek bu­lu­nan or­gan­lar için tam di­yet, çift or­gan­la­rın her bi­ri için ya­rım di­yet, dört ta­ne olan­la­rın her bi­ri için dört­te bir di­yet ge­re­kir. Nass­la ta­yin ve tak­dir edil­me­yen ya­ra­la­ma­lar­da,  taz­mi­na­tın mik­ta­rı­nın Ka­dı (Mah­ke­me rei­si) ta­ra­fın­dan be­lir­len­me­si şart­tır.(8) Ya­ra­la­ma ve­ya sa­kat bı­rak­ma­lar­da kı­sas is­te­me hak­kı mağ­du­ra, ölüm ha­lin­de ise bu hak, ön­ce öl­dü­rü­le­nin vâ­ris­le­ri­ne ait­tir. Do­la­yı­sıy­le öle­nin mal var­lı­ğı­na mi­ras­çı olan kim­se­ler, kı­sas ve  di­yet­le il­gi­li hak­la­ra da sa­hip olur­lar.(9) Mağ­du­ri­ye­te uğ­ra­yan ai­le­nin di­ye­te ra­zı ol­ma­sı ha­lin­de, kı­sas ce­za­sı tat­bik edil­me­si müm­kün de­ğil­dir. 

Kas­den adam öl­dü­ren kim­se­nin,  kı­sas  ce­za­sıy­la tec­zi­ye edil­me­si­nin bir de­ğil, bir­den faz­la hik­me­ti var­dır. Ha­ne­fi fu­ka­ha­sın­dan Mol­la Hüs­rev: “Al­la­h’­ın (cc) ki­ta­bın­da yer alan  “Kı­sas­ta si­zin için umu­mi bir ha­yat var­dır. Ta ki adam öl­dür­mek­ten sa­kı­na­sı­nı­z” (El Ba­ka­ra Sû­re­si:179) hük­mü; kas­den adam öl­dür­me­de kı­sas ce­za­sı­nın tat­bi­ki­ne de­lâ­let eder. Zi­ra tef­sir ve mea­ni ki­tap­la­rın­da zik­re­dil­di­ği gi­bi aye­tin ma­na­sı; “Bir kim­se (di­ğer bir in­sa­nı) öl­dür­dü­ğü tak­dir­de, ken­di­si­nin de kı­sas yo­luy­la öl­dü­rü­le­ce­ği­ni te­fek­kür eder­se, is­ter is­te­mez öl­dür­mek­ten vaz­ge­cer. Şa­yed öl­dür­mez­se, ken­di­si de öl­dü­rül­mez. Bu du­rum­da her iki­si de ha­yat­ta ka­lır­lar.” (10)  di­ye­rek, bir in­ce­li­ğe işa­ret et­miş­tir. 

Ku­r’­an-ı Ke­ri­m’­de ma­sûm in­san­la­rın can­la­rı­na ve mal­la­rı­na  kas­de­den kim­se­le­rin iş­le­di­ği cü­rüm, “Al­la­h’­a ve Re­sû­lü­ne  sa­vaş aç­ma­k” şek­lin­de ifa­de edil­miş ve bu key­fi­ye­te uy­gun bir ce­za ko­nul­muş­tur: “Al­la­h’­a ve Re­sû­lü­ne sa­vaş açan­la­rın, yer­yü­zün­de (yol kes­mek su­re­tiy­le) fe­sad­çı­lı­ğa ko­şan­la­rın ce­za­sı, ya öl­dü­rül­me­le­ri, ya asıl­ma­la­rı, ya­hud (sağ) el­le­riy­le (sol) ayak­la­rı­nın çap­raz­va­ri ke­sil­me­si, ya­hud da (bu­lun­duk­la­rı) yer­den sü­rül­me­le­ri­dir. Bu on­la­rın dün­ya­da­ki rüs­vay­lı­ğı­dır. Ahi­ret­te ise, on­la­ra çok bü­yük bir azab var­dı­r”(El Mai­de Sû­re­si:33) Bu âye­tin se­be­bi nû­zul se­be­biy­le  il­gi­li de­ği­şik ri­va­yet­ler var­dır. Bi­rin­ci­si:  Bu ayet-i ke­ri­me Ebû Ber­ze­ti­’l Es­le­mi­’nin kav­mi hak­kın­da na­zil ol­muş­tur. Bun­lar Hz. Pey­gam­ber (sav) ile an­laş­ma yap­mış­lar­dı. Ki­na­ne Ka­bi­le­’sin­den bir gu­rup in­san,  Me­di­ne­’ye ge­lir­ken yol­la­rı­nı kes­ti­ler, öl­dür­dü­ler ve mal­la­rı­nı al­dı­lar. Bu ha­di­se üze­ri­ne, eş­ki­ya­lar­la il­gi­li ayet na­zil ol­muş­tur.  İkin­ci­si: Sa­hih-i Bu­ha­ri ve Sa­hih-i Müs­li­m’­de yer alan ri­va­yet­tir.  Bu ri­va­ye­te gö­re Ayet-i Ke­ri­me  “U­re­niy­ye ka­bi­le­sin­den ir­ti­dat eden ve  yol ke­sen­le­re ve­ri­le­cek ce­za­yı­“  be­yan et­miş­tir.(11)   Her­han­gi bir ayet-i ke­ri­me­’nin nü­zûl se­be­bi­nin hu­su­si ol­ma­sı, hük­mü­nün umu­mi ol­ma­sı­na ma­ni de­ğil­dir. Nass­la sa­bit olan ce­za­lar, müs­lü­man ol­du­ğu hal­de nefs-i em­ma­re­si­ne uyan eş­ki­ya­la­ra da uy­gu­la­nır. 

Re­sûl-i Ek­rem (sav) eş­ki­ya­la­ra uy­gu­la­na­cak ce­za­yı be­yan eder­ken; on­la­rın inanç­la­rı (müs­lü­man ve­ya gayr-i müs­lim ol­ma­la­rı) üze­rin­de dur­ma­mış ve şöy­le bu­yur­muş­tur: “Yol ke­sen kim­se mal alır­sa eli ke­si­lir, öl­dü­rür­se, öl­dü­rü­lür, hem mal alır, hem öl­dü­rür­se idam edi­li­r” Yer­yü­zün­de fe­sad çı­ka­ran eş­ki­ya, ma­sûm bir in­sa­nı öl­dü­rür­se, ken­di­si de “had­de­n” öl­dü­rü­lür. Bu  ce­za­nın, kı­sas ile bir il­gi­si yok­tur. Do­la­yı­sıy­la ölen kim­se­nin va­ris­le­ri­nin af­fet­me­le­ri ve­ya di­ye­te ra­zı ol­ma­la­rı, ce­za­nın uy­gu­lan­ma­sı­na en­gel de­ğil­dir. Hiç kim­se­yi öl­dür­me­miş, fa­kat ni­sab mik­ta­rın­dan faz­la ma­lı gas­bet­miş­ler­se,  sağ el­le­ri ile sol ayak­la­rı ke­si­lir.(12)  Ya­ka­lan­ma­dan ön­ce  tev­be eden eş­ki­ya­la­ra, bu ce­za­la­rın uy­gu­lan­ma­ya­ca­ğı da nass­la sa­bit­tir: “Siz ken­di­le­ri üze­ri­ne ka­dir ol­ma­dan (ken­di­le­ri­ni ya­ka­la­ma­dan) ev­vel tev­be eden­ler, müs­tes­na­dır...”(El Mai­de Sû­re­si:34)  Tev­be eden eş­ki­ya­nın (te­rö­ris­tin)  in­san­lar­dan gasp et­miş ol­du­ğu mal­la­rı ia­de et­me­si şart­tır.

Meş­rû bir se­bep yok­ken bir in­sa­nı öl­dür­mek, bü­tün in­san­la­rın can em­ni­ye­ti­ni ha­fi­fe al­mak­tır.  Böy­le bir fii­lin; en ağır şe­kil­de ce­za­lan­dı­rıl­ma­sı, “in­san­la­rın can em­ni­yet­le­ri­ni sağ­la­ma­’ açı­sın­dan za­ru­ri­dir. İs­lâm fık­hı­na gö­re ku­ru­lan bir dev­let­te,  “Kı­sa­s” ve “i­dam ce­za­sı­“ sa­de­ce müs­lü­man­lar­la il­gi­li bir hü­küm de­ğil­dir. Bir müs­lü­man; kas­den ve te­am­mü­den bir gayr-i müs­li­mi (zim­mi) öl­dü­rür­se, ken­di­si­ne kı­sas tat­bik edi­lir.(13) Pey­gam­be­ri­miz Efen­di­mi­z’­in (s.a.v.) “zim­me­t” eh­lin­den bir gayr-i müs­li­mi öl­dü­ren kim­se­ye kı­sas ce­za­sı­nı tat­bik et­ti­ği ve şöy­le bu­yur­du­ğu ma­lûm­dur: “El­bet­te ben, be­nim zim­me­tim al­tın­da bu­lu­nan­la­rın hak­kı­nı al­ma­ya en la­yı­ğı­m”(14) Emi­rü­’l Mü­’mi­nin Hz. Ali (r.a.): “Zim­met eh­li olan kim­se­le­rin (gayr-i müs­lim­le­rin) ciz­ye ver­me­le­ri­nin hik­me­ti; mal­la­rı bi­zim mal­la­rı­mız gi­bi, kan­la­rı bi­zim kan­la­rı­mız gi­bi ol­ma­sı için­di­r”  di­ye­rek, hu­ku­ki du­ru­ma dik­ka­ti çek­miş­tir.  Pey­gam­be­ri­miz Efen­di­mi­z’­den (s.a.v.) ri­va­yet edi­len  “Ka­fi­re kar­şı­lık mü’­min öl­dü­rül­me­z” ha­di­si, zim­met ak­di im­za­la­ma­yan ve İs­lâ­m’­a kar­şı sa­va­şan  kim­se­ler­le il­gi­li­dir. Çün­kü har­bi­nin (İs­lâ­m’­a kar­şı sa­va­şan ka­fi­rin) ka­nı, ma­lı ve ca­nı ma­sûn (do­ku­nul­maz) de­ğil­dir. Ra­sûl-i Ek­re­m’­den (s.a.v.) mür­sel ola­rak ri­va­yet edi­len “Hadd ce­za­la­rı, Da­rû­’l Har­p’­te tat­bik edil­me­z” ha­di­si­nin ra­vî­si, Hz. Mek­hû­l’­dür. (15)  Bu bir an­lam­da; hadd ce­za­la­rı­nın tat­bik edil­me­di­ği top­lum­lar­da, in­san­la­rın za­ru­ri  mas­la­hat hük­mün­de olan em­ni­yet­le­ri­nin bu­lun­ma­dı­ğı­nın  ifa­de­si­dir. Al­la­h’­ın (c.c.) mül­kün­de; kü­für ah­kâ­mı ile hük­met­mek, in­san­la­rın te­mel hak­la­rı­nı ve hür­ri­yet­le­ri­ni or­ta­dan kal­dır­mak, fe­sa­dın ya­yıl­ma­sı­na ve­si­le olan bir cü­rüm­dür. İs­lam ah­ka­mı­nın tat­bik edil­me­di­ği bir bel­de­de,  mü’­min­le­rin em­ni­yet içe­ri­sin­de ol­duk­la­rı­nı söy­le­mek müm­kün de­ğil­dir. Baş­ta ukû­bat ol­mak üze­re;  kı­sas, mu­ame­lât ve fe­râ­iz  gi­bi in­san­la­rın za­ru­ri mas­la­hat­la­rı ile il­gi­li ilâ­hi hü­küm­le­rin, muh­kem  nass­lar­la sa­bit  ol­du­ğu­nu  in­kar eden bir kim­se, müs­lü­man vas­fı­nı mu­ha­fa­za ede­bi­lir mi? (M)

(1) Ge­niş bil­gi için/İz­zed­din İbn-i Ab­dus­se­lâm-Ka­va­idi­’l Ah­kam-Bey­rut:1990 Sh:6 vd.

(2) İbn-i Kay­yim El Cez­viy­ye-İ’­lâ­mû­’l Mu­vak­kı­’in-Bey­rut: 1310 C:3 Sh:11

(3) Nec­med­din El Tu­fi-Er Ri­sâ­le- Bey­rut:1954 Sh:18

(4) Şeyh Mu­ham­med b. Sü­ley­man-Mec­mu­aü­tû­’l En­hur (Şer­hû Da­mad) İst: 1316 Bas­kı­sın­dan Of­set-Bey­rut: ty D.İh­ya Yay. C:2 Sh: 615.

(5) İmam-ı Se­rah­si-El Meb­sut-Bey­rut:1324 C:26 Sh:60

(6) İmam-ı Ka­sa­ni-Ely Be­da­iû­’s Se­na­i-Bey­rut: 1974 C:7 Sh:241, Ay­rı­ca Prof. Dr. Ab­dul­ka­dir Udeh-Et Teş­ri­û’l Ci­na­i’l İs­lâ­mi-Ka­hi­re:1959 C:1 Sh:79 vd.

(7) İbn-i Hazm-El Mu­hal­la-Ka­hi­re: 1350-1352 C:10 Sh:759

(8) İb­n—­i Ku­da­me-El Muğ­ni-Bey­rut:ty C:8 Sh:57 vd.

(9) Şeyh Ni­za­müd­din ve He­yet-El Fe­te­va-ı Hin­diy­ye-Bey­rut:1400 C:6 Sh:7 Ay­rı­ca İmam-ı Ka­sa­ni-A.g.e. C:7 Sh:242

(10) Mol­la Hüs­revc-Dü­re­rû­’l Hük­kam-İst:1307 C:2 Sh:89.

(11) İbn-i Ke­sir-Tef­si­rû­’l Ku­r’­ani­’l Aziym-Bey­rut:1969 C:2 Sh:49

(12) İbn-i Hü­mam-Fet­hû­’l Ka­dir-Bey­rut:1316 C:4 Sh:268

(13) Mol­la Hüs­rev-A.g.e. C:2 Sh:91

(14)  Sa­hih-i Bu­ha­ri-İst:1401 C:8 Sh:42 K.Di­yet:22.

(15) İmam-ı Se­rah­si- A.g.e.C: 9 Sh:100

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüsnü Aktaş Arşivi