Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Rö­ne­sans İh­ti­ya­cı­mız

Rö­ne­sans İh­ti­ya­cı­mız

Me­de­ni­ye­ti­mi­zin ye­ni­den di­ri­li­şe, tek­rar do­ğu­şa, ken­di­ne gel­me­ye çok ama çok ih­ti­ya­cı var. Si­ya­set­te, din­de, ah­lak­ta, hu­kuk­ta, eği­tim­de, sa­nat­ta ya­şa­dık­la­rı­mız, bu ih­ti­ya­cın aci­li­ye­ti­ni ilan eder gi­bi. Bu, bir Rö­ne­sans ih­ti­ya­cı­dır. Bu ih­ti­ya­ca, rah­met­li Nu­ret­tin Top­çu dik­kat çek­miş ve fel­se­fe, bi­lim ve sa­nat alan­la­rın­da­ki gö­rüş­le­ri­ni ve bu üç ala­nın Rö­ne­san­s’­ımız­da oy­na­ya­ca­ğı ro­lü açık se­çik ifa­de et­miş­ti.

“Fel­se­fe, in­sa­nın kâ­ina­tı gö­rü­şü­dür” di­yor­du. Hik­met­siz ya­şa­mak müm­kün ola­ma­ya­ca­ğı­na gö­re, fel­se­fe­siz bir top­lu­mun ya­şa­ma­sı da müm­kün de­ğil­dir. Ya­rın­ki Tür­ki­ye­’de, fel­se­fe­nin sağ­la­ya­ca­ğı fay­da­la­rı şöy­le sı­ra­lar: Fel­se­fe, bi­ze ak­lın kul­la­nıl­ma­sı­nı öğ­re­tir. Ah­lâ­kı­mı­zın sa­nat­kâ­rı, si­ya­sî ni­za­mın da ya­pı­cı­sı­dır. İn­sa­nı­mı­zı, için­de bu­lun­du­ğu ka­ram­sar­lık­tan ve uyu­şuk­luk­tan kur­ta­ra­cak ve di­nî inanç­la­rın da ra­fi­ne ha­le gel­me­si­ni sağ­la­ya­cak­tır. Hür­ri­ye­ti­mi­zin de ha­yat kay­na­ğı olan fel­se­fe, ha­ya­tı­mı­zın yö­nü­nü ta­yin eder.

Top­çu­’ya gö­re Rö­ne­san­s’­ımı­zın da­ya­na­ca­ğı te­mel­ler­den bir di­ğe­ri olan ilim, bir zih­ni­yet işi­dir ve bu zih­ni­ye­tin de bir ta­kım ka­rak­ter­le­ri var­dır: İl­mî zih­ni­ye­tin en önem­li ve baş­ta ge­len ka­rak­te­ri, onun ha­ki­kat aş­kı olu­şu­dur. Bu ha­ki­kat aş­kı, bi­zi ha­ki­ka­ti araş­tır­mak­tan alı­ko­ya­cak olan en­gel­le­re kar­şı is­yan et­me­mi­zi ge­rek­ti­rir. Re­ali­te­ye bağ­lı ve me­tot ola­rak tec­rü­be­yi kul­la­nan ilim, de­ter­mi­niz­mi ka­bul eder, te­kâ­mül fik­ri­ne ina­nır. 

Fel­se­fe ve ilim zih­ni­mi­zi her tür­lü esa­ret­ten kur­tar­dık­tan son­ra Rö­ne­san­s’­ın bir baş­ka kay­na­ğı­nı da sa­nat­ta ara­mak ge­re­ki­yor. Çün­kü İtal­ya­’da­ki Rö­ne­sans ha­re­ket­le­rin­de fer­di­yet­çi­lik, li­rizm ve ta­bi­at sev­gi­si bi­çi­min­de or­ta­ya çı­kan ro­man­tiz­min va­sıf­la­rı ro­man­tik sa­nat­kâr­lar­da gö­rül­dü. 

Ede­bî sa­nat­lar­la mu­si­ki­nin, re­sim, hey­kel ve mi­mar­lı­ğın Rö­ne­san­s’­ını sa­na­tın bah­çe­sin­de ara­yan Top­çu, klâ­sik ede­bi­ya­tı­mı­zı di­van ede­bi­ya­tı ve onu da mil­lî ede­bi­yat ola­rak ka­bul eden gö­rüş­le­re ka­tıl­maz. Sa­de­ce klâ­sik ede­bi­yat ve klâ­sik mu­si­ki bir mil­le­tin bü­tün sa­na­tı­nı tem­sil ede­mez. Hem ede­bi­yat hem de mu­si­ki sa­ha­sın­da “pek zen­gin ve kuv­vet­li olan hal­ki­ya­tı­mız­dan (folk­lor) ha­re­ket ede­rek Di­van ede­bi­ya­tı­nın çer­çe­ve­si dı­şın­da ka­lan Fu­zu­li­’den Aki­f’­e ka­dar, Yu­nus­lar­dan ve Mev­la­na­’lar­dan da ha­yat ala­ra­k” ro­man­tiz­mi­mi­zi ya­rat­ma­lı­yız, der. Di­van şa­ir­le­ri (Fu­zu­li­’yi is­tis­na tu­tar), Ha­mid, Fik­ret, Ha­lid Zi­ya ve di­ğer Ser­vet-i Fü­nun­cu­lar ken­di ger­çe­ği­miz­den yo­la çık­ma­dık­la­rı için bir ro­man­tizm ya­ra­ta­ma­dı­lar. Hâl­bu­ki “Ha­mid Af­ri­ka ile As­ya­’da mev­zu­la­rı­nı ara­ma­yıp da Ma­laz­gir­t’­te, An­tak­ya mu­ha­sa­ra­sın­da, An­ka­ra mey­dan mu­ha­re­be­sin­de ve­ya Niğ­bo­lu­’da ara­say­dı, eser­le­ri mil­lî olur­du, hem de ebe­dî olur­du­” di­ye dü­şü­nür. Top­çu­’ya gö­re ede­bî Rö­ne­san­s’­ımı­zın ka­pı­sı­nı aça­cak olan şey, “Ku­r’­an’­dan ala­ca­ğı­mız me­ta­fi­zik ve idea­list il­ham­la Ana­do­lu folk­lo­ru­nun bah­çe­le­rin­den top­la­ya­ca­ğı­mız re­ali­te de­met­le­ri­”ni bir­leş­tir­mek­tir.

Ede­bi­yat­ta, asır­lar­ca can­lı olan ve Yu­nu­s’­ta na­sıl­sa Ömer Sey­fet­ti­n’­de de öy­le­ce gö­zü­ken dil kul­la­nıl­ma­lı­dır. Mu­si­ki­de ise ru­hu­mu­zun ses­le­ri­ni kul­la­na­cak bir me­lo­di­ye ih­ti­yaç var­dır. “A­ca­ba Türk na­sıl se­vi­nir? İş­te bu se­vin­cin ses­li ifa­de­si mil­lî mu­si­ki ola­cak­tır.”

Mi­ma­ri­de, ta­ri­hî şe­hir­le­ri­miz­de­ki mi­ma­rî ör­nek­le­ri, ruh­suz bar­bar stil­le­ri­nin ye­ri­ni al­ma­lı, re­sim sa­na­tın­da da ta­ri­hî şah­si­yet­ler ve olay­lar res­sa­mın ko­nu­su­nu teş­kil et­me­li­dir. 

Fel­se­fe, ilim ve sa­nat ala­nın­da Rö­ne­san­s’­ı ha­zır­la­ya­cak olan fer­dî de­ha­lar­dır. Bel­ki de en önem­li­si, bu fer­dî de­ha­la­rı ye­tiş­ti­re­cek olan okul­dur. Bu okul ez­ber­ci de­ğil, dü­şü­nen ka­fa­la­rı ye­tiş­ti­ren bir okul ol­ma­lı­dır. Sko­las­tik zih­ni­ye­ti or­ta­dan kal­dır­ma­yan, hür dü­şün­ce­ye im­kân ver­me­yen bir okul­dan söz ko­nu­su edi­len bir Rö­ne­san­s’­ı bek­le­mek bir ha­yal­dir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi