Belirleyici Güç Kandil mi, İmralı mı?
Kandil-HDP-Öcalan arasında bir çatlak oluşturulabileceği hatta son dönemde oluştuğu üzerine yazılıp çiziliyor.
Benim gözlemlerime göre; PKK’nın tarihi ikiye ayrılır. Öcalan’ın yakalanmasına kadar olan dönem ve Öcalan yakalandıktan sonraki dönem.
İlkine Öcalan dönemi; İkincisine de Kandil dönemi diyorum.
Öcalan yakalandıktan sonra tek belirleyici güç vardır o da Kandil’dir. Öcalan dahi politikalarını Kandil’e paralel tutmak Kandil’i karşısına almamak durumundadır.
Öcalan, Diyarbakır Meydanı’nda okunan Nevruz konuşmasında PKK’ya silahlı unsurlarını Türkiye sınırlarının dışına çıkma çağrısı yapmış ama Kandil bunu dinlememiştir.
Sessiz bir anlaşma, bir rol taksimi söz konusu öteden beri. Öcalan barışçıl yöntemleri isteyen adam. Kandil ise sert ve katı…
PKK’nın asıl çekirdek kadrosu Öcalan’ın aşırı devlet güdümüne girdiğini kendi aralarında konuşmaktadırlar. Bunu tabana yaymaları son derece kolaydır. PKK kadar yukarıdan ne denirse onu anında kabullenen başka bir örgüt yoktur.
Silahları bırakma meselesi ve 10 madde konusuna da bakış açım farklı değil. Zaten Kandil’in söylemlerine ve Kandil tarafından yönetilen medya organlarına baktığınızda dünle bugün arasında hiçbir fark olmadığını görürsünüz. Hükümetle HDP heyetinin yaptığı ortak açıklama sanki hiç yapılmamış gibi davranıyorlar. Doğru dürüst haber bile yapmadılar bu açıklamayı.
PKK&HDP&Kandil...
Adına ne derseniz deyin bu yapılar şuan hayli meşgul. PKK, Suriye’de devletçiğini kurma ve petrol hattını açma derdinde. Kandil hem Suriye sürecini yönetirken hem de Türkiye’de şehir yapılarına son rötuşlarını veriyor. HDP ise tüm bu gücü sandık için birikime çeviriyor. Şuan yurt dışı oylar konusunda HDP kadar çalışan başka hiçbir parti yok. Yurt dışından çok ciddi oy bekliyorlar.
Aynı şekilde Türkiye’de de özellikle Güneydoğu’da sandıklar üzerine tam hakimiyet kurabilmek ve silme oy dolu sandıklar çıkartabilmek için her türlü baskı mekanizmasını hesaplıyorlar.
Barajı rahatça aşmak için yapılan hesaplamalar bunlar. Üç kanat da bu işlerle meşgulken biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu açıkça ifade etmekten de çekinmiyorlar. Sürekli tekrarladıkları oyalama tabiri aslında kendi stratejilerinin bir enstrümanı. Haliyle de 10 maddeyi tutabildikleri kadar genel ifadelerde tutmaları anlaşılır bir şey. Her maddeden kamuoyunun anladığı ile Kandil’in anladığı farklı.
İçi doldurulması gereken ifadelere yer verilmiş. Kandil’in oradaki kavramlardan Özerklik ve PKK’nın kadrolu güvenlik gücüne çevrilmesini anladığından şüphe yok.
Selahattin Demirtaş‘ın grup toplantısında üç kere tekrarladığı “Güvenmiyoruz, güvenmiyoruz, güvenmiyoruz” ifadesi aslında PKK’nın siyasi-silahlı tüm unsurları için kullanılması gereken bir kelime.
En başında hangi noktadaysam yine aynı noktadayım. PKK’ya asla güven olmaz.
Silah kullanmadan bir barış gelecekse PKK buna mecbur bırakılmalı. Bu mecbur bırakılmadan kastım şiddet değil. PKK üzerine böylesi bir kamuoyu ve konjonktür baskısı kurulabilmeliydi.
Ancak her şeyi tozpembe gösterme gayreti PKK’nın verdiği hiçbir sözü tutmadığı gerçeğini kamuoyunun görmesini engelledi. Bu da sürece verilmiş en büyük zarar oldu.
PYD’ye silah yardımının artık Erbil üzerinden doğrudan yapılmasını bizzat ABD resmi kaynaklarının doğrulaması var ki; bu da küresel güçlerin emellerini göstermeye yeter de artar bile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.