Modern Sivil Din Projeleri Devlet Dini
Sivil din kavramını ilk olarak Fransız filozof J.J. Rousseau’nun, 1762 yılında yayınlanan “Le Contrat Social” (Toplum Sözleşmesi) eserinde kullandığı bilinmektedir. Bu filozofa göre, temelinde din olmayan hiçbir devlet yoktur. Ancak O’nun kasdettiği din, kendisinin “çoğulcu bir toplumun ahengi açısından tehlikeli bulduğu Hıristiyanlık gibi semavi bir din” değil, devletin vatandaşlarının anayasaya itaatini sağlayacak suni bir dindir. Özetle devlet, vatandaşlarının kanunlara bağlılığını sadece yazılı müeyyideler yoluyla sağlayamaz. Sürekli bir itaat sağlayabilmesi için, halk ile arasında manevi bir bağı oluşturması gerekir. Filozof J.J. Rousseau’ya göre son tahlilde sivil din, toplumun dini sadakatini tekrar toplumun kendisine ve devlete göstereceği bir doktrin olmak zorundadır. Her millet, dini değerlerle zenginleştirdiği bir kimlikle yaşayabilir. Sivil din, kutsal devlet kimliğini şekillendiren bir araçtır. Kurtuluş günleri, kahramanlık türküleri, ulusal bayrak gibi semboller ve resmi törenler, bu kimliğin devamı için elzemdir.
Modern-sivil din projesi sadece Fransa’da değil; aydınlanma felsefesini esas alan bütün dünya ülkelerinde, kendi özel şartlarına göre şekillenmiştir. Mesela: Amerikan sivil dini hem Protestan geleneğinden, hem de Aydınlanma Felsefesinden etkilenmiştir. Sivil din kavramı konusunu araştıran Davis Derek’in belirttiği gibi, dinsel sembol ve simgeler Amerikan kamu hayatının bütününe yayılmış durumdadır. Tesbiti şöyledir: “Sivil din Amerikan tarihinin bütününde olduğu gibi, bugün de hayati bir kültürel güç olmayı sürdürmektedir. Günümüzde Amerikan Başkanının göreve başlama töreninde, yüce mahkemenin her oturumunda önce “Tanrı bu şerefli mahkemeyi korusun” sloganında, şükran günü ve Milli Dua Günü’nde, sadakat yeminindeki “Tanrı‘nın (çatısı) altında” ifadesinde, paraların üzerindeki “Tanrıya Güveniyoruz” deyiminde, hatta her Amerikan Başkanının “Tanrı Amerikayı Korusun” ifadesinde sivil dinin etkileri vardır”.(1)
Araştırmacı Robert Bellah’a göre, sivil dinin iki temel fonksiyonu vardır. Birincisi: Amerikan ideali teması. Birleşik Devletler vatandaşları yeryüzündeki yeni bir toplumsal düzen kurma iradesini yerine getirmekle yükümlüdürler. İkincisi: Kurban teması. Amerikan ulusunun ilâhi vazifelerini yerine getirme sürecinde yeniden doğabilmesi için, bazı Amerikan vatandaşlarının kendilerini periyodik aralıklarla kurban etmeleri zorunludur. Amerika’nın sivil dini, savaşı teşvik eden bir karaktere haizdir.
DEVLET DİNİNİN BELİRLEYİCİ UNSURLARI
Bütün modern-ulus devletlerin siyaset anlayışlarını şekillendiren sivil din projeleriniiyi tahlil edebilmek için, ortak noktalarını dikkate almamız gerekir.
Birincisi: Münzel kitaba dayanan bütün dinlerde; hüküm koyucu (Hâkim) olan Allah (cc), ilahi hükümlerin muhatabı ise insandır. Sivil din projesi’nde, hüküm koyan devlet adamlarıdır. Din, devletin temel hedeflerine hizmet ettiği ve devlet adamlarının işine yaradığı müddetçe önemlidir. Sivil din anlayışı, insanların sadece yaşama biçimlerini değiştiren basit bir proğramın tatbikinden ibaret değildir. Bu proje, insanı yerinden eden, onu kendisine ve kendi dışındaki dünyaya (tabiata, diğer canlılara vs.) yabancılaştıran, insanın mukaddes-münzel din idrakini parçalayan, hatta insanın yeryüzündeki varlık sebebini yemek, içmek, eğlenmek ve barınmak gibi ihtiyaçlarıyla sınırlamasını öngören bir projedir.
İkincisi: Modern-Sivil din anlayışı; insanı yeryüzünün halifesi değil, sahibi olarak gören, münzel kitaba dayanan bütün dinlerin iman esaslarını ve mukaddes değerlerini, prağmatik gerekçelerle değiştiren bir projedir. Varlığın öznesi olarak sadece insanı, mekânı olarak sadece dünya’yı, zaman olarak da sadece şimdi’yi merkeze alan; bu yönüyle insanoğlunu Allah’a (cc) ve ilâhî olan her şeye karşı lâubaliliğe sevkeden bir projedir.
Üçüncüsü: Modern-sivil din projesi; münzel kitaba dayanan dinlerin inanç esaslarını ve temel hedeflerini tahrif ettiği için, insanların din hürriyetlerini ortadan kaldıran, bunun yerine tahrif edilmiş bir düşünce hürriyeti anlayışını yerleştiren bir projedir. Günümüzde yaşayan müslümanların; elleriyle, kalpleriyle ve dilleriyle mücadele etmeleri gereken din anlayışı.sadece tahrif edilmiş Yahudilik veya Hıristiyanlık değildir. Öncelikle hiçbir münzel kitaba dayanmayan ve modern-ulus devletler tarafından dayatılan bu projeye karşı mücadele vermeleri gerekir. Zira sivil din projesi; sadece İslâm’a değil, münzel kitaba dayanan bütün dinlere karşı uydurulan yepyeni bir devlet dinidir.
Dördüncüsü: Münzel kitaba dayanmayan sivil din anlayışını benimseYEN politikacıların dindarlık iddiaları; ahiret gününde hesaba çekilme şuurundan mahrum olan ve gösteriş merakına kapılan, Mekke müşriklerinin dindarlık anlayışlarından farklı değildir.
Beşincisi: Sivil din projesi gerçekten moderndir. Çünkü sadece şimdi’yi önemser ve içinde yaşanılan zamanı(!) tüketebildiği kadar tüketir. Bu projeyi şekillendiren devlet adamları; kendilerini Allah’ın (cc) indirdiği hükümlerden müstağni saydıkları için, insanları hevâlarına göre yönetme ihtirasından kurtulamazlar.
Yüzyıllar önce “Politik bir amaca ulaşabilmek için her türlü hileye ve şiddete başvurmak meşrûdur” diYEN Filozof Niccolo Machiavelli, devlet adamlarına şeytani tavsiyelerde bulunmakla suçlanmıştır. Münzel kitaba dayanan bütün dinleri tahrif eden ve sivil din projeleriyle insanları “devlet dininin müntesipleri” haline getiren filozofların işledikleri cürüm, Niccolo Machiavelli’nin tavsiyelerinden daha ağır bir cinayettir.
TÜRKİYE’NİN SİVİL DİN PROJESİ
Türkiye’nin sivil din projesinde, Aydınlanma Felsefesinin ve Fransa’da uygulanan Lâisizm (lâikçilik) anlayışının önemli bir yeri vardır. Eski Yargıtay Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk “Laiklik felsefesi ile laikçilik tatbikatı arasındaki çelişkiyi” ortaya koymuş ve şu tesbitte bulunmuştur: “Fransa’yı örnek alan Türkiye; din-devlet ilişkisi açısından, Fransa’nın yaşadığı hastalıklardan bir türlü kurtulamamanın sıkıntısını çekmektedir. Lâiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yumuşak karnı olmayı sürdürmektedir. (...) Türkiye Cumhuriyeti egemenliğin kaynağı açısından laik, devlet örgütlenmesi açısından teokratik, dini yönlendirme açısından laikçi bir devlettir”(2)
Cumhuriyet rejimini kuran siyasi kadro “dini inançlarını ve değerlerini, kamû alanına taşımayan modern vatandaşların yetiştirilmesini, yani din ile devlet işlerinin birbirlerinden ayrılmasını“ esas almıştır.(3) Cumhuriyet rejimi için; velev ki sembolik bile olsa, dinî bir makamın (hilafetin) tehlikeli olacağı kanaati yaygındır. Halifetin ilgasını gerçekleştiren devlet adamlarının iddiaları şudur:”Türkiye Cumhuriyetinin varlığının temeli olan halk egemenliği ilkesi, ilahi hakimiyetin simgesi olan hilafetin yaşamasına izin vermez”(4) Hilafeti kaldıran devlet adamları Lâisizm (lâikçilik) adına, yeni bir yarı-resmi din anlayışını şekillendirmişlerdir. Bu din anlayışının temel hedefi, İslâmi cemâat yapısının kırılması ve yerine dernek-cemiyet türü ilişkilerin ikame edilmesidir. İslâm dininin, devlet adamlarını etkilemesini önlemek için, sivil din projesine sımsıkı sarılmışlardır. Aydın (modern) din adamı yetiştirmeye ve uygar insana yakışan bir akıl dinini ortaya çıkarmaya karar vermişlerdir. Cumhuriyeti kuran kadroların önde gelenleri; A.Comte’nin tasarladığı gibi, yeni bir dinin (İnsanlık Dini) sistemleştirilmesi arzularını her fırsatta ifade etmişlerdir.(5) Aydınlanma felsefesine göre dizayn edilen siyasi proje; din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil, dinin devlet tarafından dizayn edilmesi, denetlenmesi ve yönlendirilmesi esasına göre şekillendirilmiştir. (6)
Büyük Fransız devrimini gerçekleştiren burjuva aydınlarının; ruhban sınıfının siyaset sahnesinden silinmesini, hâkimiyetin insana tahsis edilmesini ve “Kralsız-Tanrısız” bir siyasi rejimin tesis edilmesini savundukları malûmdur. İslâm toplumlarında ruhban sınıfı olmadığı için, laiklik ideolojisi “Din ile dünya işlerinin veya din ile siyasetin birbirinden ayrılması“ şeklinde tercüme edilmiştir. İslâm fıkhına meydan okuyan devlet adamları; önce laiklik felsefesine uygun olduğuna inandıkları kanunları çıkarmışlar, daha sonra kendi çıkardıkları kanunları “Mukaddes Metinler” gibi savunmaya başlamışlardır. Artık onların “değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ilkeleri vardır. Yani lâiklik ideolojisi, münzel kitaba dayanan bir din gibi piyasaya sürülmüştür. Halkının büyük çoğunluğu müslüman olan bir ülkede; İslâm fıkhına “İrtica”, mütedeyyin müslümanlara “Mürteci” damgasını vuran sivil din, siyasi istikrarsızlığın kaynağı haline gelmiştir. Sivil dine göre dizayn edilen devlet okullarında; inançlarının gereği olarak başlarını örten (tesettüre riayet eden) kız öğrencilere, ikinci sınıf vatandaş muamelesinin yapıldığı malûmdur. Teoride devletin vatandaşlarına herhangi bir dini inancı dayatmaması, yani insanların din ve vicdan hürriyetlerine saygı göstermesi gibi masûm teklifleri içinde barındaran lâiklik ideolojisi, pratikte hikmet-i hükümet anlayışını dayatan sivil dinin belirleyici unsuru haline getirilmiştir..
(Misak 158)
(1) Hasan Kösebalaban- Din ve Amerikan Dış Politikası/ İslhamiyyat Dergisi/ Nisan-Haziran 2003 Sayı: 2 Sh: 53
(2) Yargıtay Başkanlığı /Adli Yıl Açılış Konuşması ( 1999-200) Sh: 43-44
(3) Levent Köker -Modernleşme Kemalizm ve Demokrasi-İst: 1995 Sh: 162
(4) Prof. Toktamış Ateş- Dünyada ve Türkiye’de Laiklik-Ank: 1996 Sh: 96
(5) Prof. Nur Vergin- Din ve Devlet İlişkileri: Düşüncenin Bitmeyen Senfonisi- İst: 1994 Türkiye Günlüğü, Sayı: 29. Sh: 12
(6) Levent Köker- A.g.e. Sh: 166
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.