Nevruz'la diriliş
Dirilişin, doğuşun, muştunun, müjdenin, bekleyişin, umudun kendisidir Nevruz. Yeni, yenileyici, yeni gün, baharın kışa galip gelişi ya da gündüzün geceyi kovuşudur. Her an yenilenme ve tazelenmenin hatırlatılması, başlangıcı bir bakıma. “Bana her şey baharı hatırlatır” diyesi geliyor insanın. Nevruziyye, Nevruzun ilk günü ve haftasında armağanların adıdır. Yazılan şiirlerin, gazellerin de adı Nevruziyyedir. Özellikle Şair Baki, Nedim ve Nef’i’nin Nevruziyyeleri vardır. Divan şiirimize girmiştir. Türk kültüründe Nevruz, Ergenekon destanıdır. Nevruz Ergenekon demektir bir bakıma. Benim “Bahar” şiirim de bir nevruziyyedir.
Kayıların yurt arayışlarında, toprağın uyandığı gün olan Nevruz günü varoluşu anlatır, kuruluşu, kurtuluşu çağrıştırır. Nevruz, yaratılışın sırrına ulaşma, yaratılış emarelerini hissetme anlamlarını idraklere sunar ki insanın yaratılışıyla, toprağın doğuruşu arasında da Bir ünsiyet peyda edilmiş olur. Mart dokuzu, yeni yıl, döldükümü, yumurta bayramı, yörük bayramı, kırklar bayramı, Hızır Nebi törenleri, Hıdırellez, Hörfene gibi vasıflarla zikredilmektedir.
Güneş ve ay takvimlerindeki 13 günlük fark On iki hayvanlı Türk Takviminin doğuşunu sağlar ki bu da yeni yıl başlangıcı olarak 21 Martı ya da Mart dokuzu tabirini, bazı yörelerdeyse 1-3 Nisan günlerini veya 21 Hazirana işaret eder. O günler nevruz olarak kutlanılmaktadır. Yöresel farklılıklar kelimeleri, kavramları, deyişleri, şiirleriyle de renk katar.
Nevruz, Orhun çevresinden başlayarak Altaylara, oradan da Hun Türklerinin batıya yönelişleriyle yani Avrupa’ya dolayısıyla Macaristan ve Balkanlar‘a ulaşmış oluyor.Türkler, 800’lü yıllardan itibaren Hazar kıyılarından Anadolu‘ya dolayısıyla Mezopotamya denilen bölgelere yerleşmişler ve buraları yurt edinmişlerdir. İslamiyet’i kabul edişleriyle birlikte yenilenmişler, örflerinde ve adetlerinde İslam’a karşı olanları terk ederek aykırı olmayanları da hayatlarında sürdürmüşlerdir. Nevruz, sürgün avları, toy ve yug törenleri bunlara örnek gösterilebilir.
Yeni şeylere başlamanın, yeni heyecanlara, yeni yolculuklara çıkmanın ve yenilenmenin besmelesidir bir bakıma. Gün doğuşları farklılaşır. Zaman farklı anlamlarla döner gelir. Anlar ve zamanlar daha bir heyecan içinde bulur insanı.
İnsan sabaha farklı uyanır, farklı bakar çevresine, dostlarına, tabiata ve insanlara. Toprak yeniden uyanmış ve dirilmiştir. Bu nedenlerdir ki insanın yeniden dirilişe kavuşması anlamlarını da yükleyebiliriz.
Ergenekon destanının Büyük Hun Devleti dönemlerinde teşekkül ettiği birçok kaynakta belirtilmektedir. Hatta milattan önce 119 yılında Çin İmparatoruna Çian Ken’in bir rapor sunduğu bu raporda Ergenekon destanından bahsedildiğini de söylemeliyiz. Böylelikle demek oluyor ki Ergenekon Bayramı yani Nevruz Bayramı büyük bir coğrafyamızda var olan kutlamadır. Altaylar dağları Gök Türklerin hikâyelerinin de geçtiği yerdir. Destanda Kayıhanlı ve Dokuz Oğuzların göçünü anlatır. Göktürklerin destanıdır Ergenekon destanı. 13. asırda destanın geçtiği bilinmektedir. Şecere-i Türki ve Cami’üt-Tevarih’te kayıtlara rastlanılabilir. O dönemlerde destanın Moğollaştırma gayretlerinin de var olduğunu belirtelim. Yine ifade etmekte yarar vardır; Nevruzla ilgili bilgiler için Kutadgu Bilig, Divan-ü Lugat-it Türk’ten itibaren süregelen bilgiler, yazılı kaynaklar bize Nizamül Mülk, Melikşah ve Çin kaynaklarında da geniş bilgilerin varlığından haberdar etmektedir.
Osmanlı Nevruzu, yalnızca yeme, içme, eğlenme olarak görmez. Baharın başlaması demek fethin de başlaması demektir. Bu nedenledir ki Nevruz başlamamadan önce fetih-sefer hazırlıkları çoktan başlatılmıştır bile. Çünkü nevruz başlangıcıyla Akıncılarınakınları başlamalı, türküleri yedi düvel tarafından da duyulmalıdır.
Büyük Osmanlı Devletinin geleneksel bayramı olan Nevruz hem sarayda hem de topraklarımızda kutlanır, şenlikler yapılarak, hediyeler verilir artık bahar coşkusu evde, ocakta, toprakta ve suda gözükmeye başlamış baharın muştusu olan çiçekler çevreyi süslemiştir. Ateşlerin yakılarak bir bayram havası hissedilmesi, dilek ve temennilerin duaya dönüşmesiyle şifalar getiren baharın cömertliği evlere davet edilmesi anlamını da taşır. Çünkü kışa dair emarelerin artık yerini bahara bırakması gerekir. Her türlü elbiseler, kışlıklar, sergiler, örtüler, halılar yer değiştirerek pencereler açılır yeryüzündeki yeni duyuşların, hissedişlerin bertaraf edildiği gün içeri girmiş olur. Aşk gelir gaflet gider. Aşk gelir bahtsızlıklar kalkar. Aşk gelir hastalıklar yok olur. Şifalar dağıtan ürünler, çiçekler baharla gelir. Bu nedenledir ki baharda toplanan kırk çeşit bitki hastalıklara şifalar verir, macunlaşır. Tabiatın en verimli olduğu dönemdir bahar. İnsanların en hareketli olduğu, en çok toprakla temasın kurulduğu mevsimdir bahar. Baharda toprağa, ağaca, su yürür. Kışın baskıcı, yorucu, zor, sıkıntılı günleri atık geride bırakılmış yeni bir mevsimle birlikte yeni bir yılın da başlangıcı sayılmıştır. Türk dünyası, yüzyıllardır büyük coğrafyadaNevruz kutlamasını 21 Mart günü olarak gelenekselleştirmişlerdir.
Bir başka açıdan bakalım diriliş gününe. Öldükten sonra tekrar dirilme günü de bize ebedi diriliş gününden haber verir. Öldükten sonra tekrar diriliş günü kıyamet günüdür.Sezai Karakoç’un “Diriliş” dergisi ve yayıneviyle birlikte oluşturduğu “diriliş düşüncesi” bize, bir medeniyetin hatırlatılışıdır. Bir bakıma “Diriliş Medeniyetinden” bahsetmek demek “İslam Medeniyetinden” bahsetmek demektir Karakoç’ta. Edebi açıdan Dirilişdenildiğinde; kuşku yok ki Sezai Karakoç hatıra geliyor. “Ruhun Dirilişi”, “Dirilişin Çevresinde”, “İslam’ın Dirilişi”, “Diriliş Neslinin Amentüsü”, “İnsanlığın Dirilişi”, “Diriliş Muştusu”, “İslam”, Yitik Cennet”, “Kıyamet Aşısı”, “İslam’ın Ekonomik Strüktürü” bu çerçevede ele alınması ve ciddiye alınarak okunulması icap eden eserleridir.
Bir başka pencere açsak ve Lev Nikolayeviç Tolstoy’un “Diriliş” romanından bahsetsek birazda. “Diriliş”,“Anna Karanina”, “Savaş ve Barış”da önemli romanlarındandır. Vicdan azabının, insan hayatını nasıl altüst ettiğini ve ceza hukukuna yönelik ağır eleştiriler içeren önemli bir romanıdır. Rus ve Dünya Edebiyatının önemli yazarlarından birisidir. LeoTolstoy. Roman kahramanı olan Katyuşa küçük yaşta kaybettiği ailesi nedeniyle iki yaşlı kadının evinde hizmetçi olarak hayatını sürdüren genç ve güzel bir kızdır. Dimitri Nehludov ise o da erken yaşlarda babasını kaybetmiştir. Rus Ordusunda subay ve yirmili yaşlardadır. Katyuşa’nın hizmetini yaptığı kadınların yeğenidir Dimitri. Birkaç günlük tatil için halalarının yanına gelmiştir. Katyuşa’nın güzelliği Nehludov’un dikkatini çeker. Kız bunu fark etse de o da buna karşı koyamaz. Böylece bir aşk ateşi başlar. Dimitri’nin gideceğinden bir gün önce kızla birlikte olurlar.
Halaları bu durumdan habersizdir. Ertesi gün Nehludov Dimitri evden ayrılır. Bir ay sonra hamile olduğunu fark eden halalar evden kızı kovarlar. Roman böylece sürüp gider. Etkileyici ve önemli bir romandır.
Şimdilerde en çok beğeni toplayan “Ertuğrul” ya da “Diriliş”, TRT’nin son dönemlerindeki başarılı dizilerinden birisidir. Daha önce “Kızıl Elma” dizisi vardı. Neden birden bire bitirildiğini bir türlü anlayamadığım. Oda oldukça başarılıydı. Evet, Nevruzla Dirilişi’i yan yana getirmiş olalım. Ertuğrul dizisinde ki heyecanımız tarihi dokuya, gerçeklere daha bağlı kalınmasını dileyerek yeryüzündeki birliğin, dirliğin imanla mümkün olabileceğinin de altını çizmiş olalım. Bu tür filmlerin artmasını dileyelim.
Nevruz bayramımızı bu yeni algılar çerçevesinde baharla yeniden dirilerek kardeşliğimizi önemseyelim. Sözümüzü Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de baharın gelişini ve bir bayram olarak kutlanılışını Reşit Rahmeti Arat’ın Türkçesiyle sözü tamamlayalım; “Şarktan bahar rüzgârı eserek geldi; dünyayı süslemek için, cennet yolunu açtı. Kâfur gitti, kara toprak misk ile doldu; dünya kendisini süsleyerek, bezenmek istiyor. Bahar rüzgârı eziyetli kışı sürüp götürdü; parlak yaz tekrar saadet yayını kurdu. Güneş balık-kuyruğundan (hût), kuzu burnuna (hamel) kadar olan yerine tekrar döndü. Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi. Tabiat mor, al, yeşil ve kızıl renkler ile süslendi. Kara yeryüzüne yeşil ipek bağladı. Hıtay kervanı da bunun üstüne Çin kumaşı yaydı. Düzlükler, dağlar, sahralar ve ovalar bunu yayıp, döşendiler. Vadiler ve yamaçlar al ve yeşil giyerek, süslendiler. Binlerce çiçekler gülerek açıldılar; dünya misk ve kâfur kokusu ile doldu.
Karanfil kokulu bahar rüzgârı esti; dünyanın her tarafı misk ve amber kokusu ile doldu.” Nevruzumuz kutlu, uğurlu ve bereketli olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.