Dr. Erbakan Özal

Dr. Erbakan Özal

7 Haziran Seçimi ve Türkiye Siyasetinde Algı Sorunu

7 Haziran Seçimi ve Türkiye Siyasetinde Algı Sorunu

Türkiye, 7 Haziran 2015 günü yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimleri’ne doğru hızla ilerliyorken henüz siyasi atmosferdeki belirsizliklerden arındırılabilmiş değildir. Genel seçimlere doğru yol alan bu ülkede, taşların bir türlü yerine oturtulamamış olması hiç de hayra alamet değildir. Hâlbuki başkanlık sistemi arayışı içerisine girilirken, olabildiğince sakin bir kamuoyu oluşturmanın tüm koşullarının eksiksiz bir şekilde oluşturulması gerekirdi. Ama bu yapılmıyor ve ısrarlı bir şekilde torba yasalarla uğraşılmak suretiyle Anayasa değişikliği taahhütlerinin aslında boş bir hayal olduğu algısı istenmeden de olsa oluşturuluyor.

Türkiye, iki buçuk ay sonra yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimleri’ne mi hazırlanıyor yoksa mahiyeti anlaşılmayan bir hesaplaşmaya mı, maalesef yeterince anlaşılamamaktadır. Kaldı ki, demokratik hukuk devletinin kurum ve kuralları çerçevesinde işleyen ya da işletilmesi gereken bir seçim sürecinde söz söyleme ve irade belirtme yetkisine sahip olan tek beşeri güç seçmen kesimi iken, anlaşılmaz imalar içeren yaklaşımlar sergilenebiliyor olması da epeyce tuhaf!

İçinde bulunulan gariplikleri içerisinde Türkiye, ne yazık ki kurum ve kuralların dört başı mamur bir şekilde işletilmiş olmasından memnun kitlelerin yaşadığı bir ülke olabilme onurunu yaşayamaz bir anlaşılmazlık konumuna itilmeye çalışılmaktadır. Durum bu kadar açıkken, hükümet kanadının da bu rüzgâra kapılması gerçekten çok ürkütücü bir hal almaktadır. Halbuki anayasal kurum ve kuralların gerçekçi bir şekilde kökleşmeye başladığı her halinden belli olan bu ülkede baskı gruplarının ve derin güç odaklarının etkisi yerine halkın etkisi yeterince ikame edilmediği sürece mevcut sorunların gerçekçi bir şekilde ortadan kaldırılması pek mümkün olamayacaktır.

Öyle ise Türkiye, halkının onurlu bir şekilde yaşatıldığı ve ülkesi ile milletinin bir bütünlük arz ettiği tarihteki güçlü devletler ailesi içerisindeki yerini daha sağlam bir şekilde ilerilere doğru taşımak isterken önüne çıkan engelleri hangi vasıtalarla ve nasıl aşacağını artık kesin bir şekilde belirginleştirmek zorundadır. Demokratik özgürlüklere ve temel haklara dayalı sosyal hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülke, hazımsızlıklar ile kutuplaşmalar üzerinden mesafe alma ya da aldırma peşinde koşanları bir noktada dizginlemek ve keyfilikleri tamamen ortadan kaldırmak anlamında kapsamlı bir değişimsel dönüşüm programını uygulamadığı sürece laf söylemenin ötesinde hiçbir şekilde gerçekçi sıçrayışlarda bulunamayacaktır.

Açıkçası Türkiye, içerisinde bulunduğu mevcut tehlikeli coğrafya ve kapsayıcı jeokültürel bağlantılarına rağmen, “kaliteli yönetim ve ehliyetli yönetici ile mutlu halk ve güçlü devlet” mantığını kabul etmenin de çok ötesine geçerek yaşamın adını kalite ve uyum koyacak derecede süreci mantıklı bir şekilde işletemediği taktirde ne kadar daha güçlü bir biçimde ayakta durabilir ki acaba?! Kalite, ehliyet, uyum, güven, istikrar, dayanışma ve kaynaşmadan bahsetmenin prim kazandırdığı bir konjonktürde, uygulamada bu kavramların yanından bile geçilemiyorsa eğer o ülkenin nereye koşturulmaya çalışıldığını varın sizler hesap edin!.. İşte tam da bu noktada hükümetimize çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Zira ‘kök salmış durumdaki bu yapıyı dönüştürmek üzere yola çıkmış bulunan mevcut hükümet kadrolarının kendileri mi dönüştürülmektedir acaba’ yönündeki şüpheler hiçbir şekilde hafife alınmamalıdır.

Ayrıca Türkiye, binlerce yıllık devlet geleneğinin içerisinde yoğrulup gelen bir yapının adı olarak anılmayı hak edebilecek nadir ülkelerden biri olmasına rağmen, “standartlaşma, şeffaflaşma ve keyfiliklerden arınma” hususlarında da geri dönülemez derecede bir kurumsallaşmaya oturtulamadığı sürece başkalarının oyuncağı olmaktan ve dolayısıyla iç hesaplaşmaların odağı haline getirilmekten kurtulabilir mi?! Standartlaşma, şeffaflaşma ve keyfililiklerden arındırılma kavramlarının sadece kendileri değil, bu kavramlarla birlikte anılan hemen her şeyin itibar kazandığı bir çağda yarışta öne çıkabilmek için bu kavramların gerektirdiği yasal ve zihinsel altyapı hâla daha yeterince oluşturulamamış ise vay halimize!.. Aslında yeni Anayasa vaadiyle yola çıkmaya çalışan tüm siyasi partiler için önemli bir alandır burası… Yoksa seçime giderken yapılabilecek torba yasa çalışmaları sadece yapanın ayaklarının altına sabun köpüğü dökme rolünü oynayacaktır; inanmayanlar bekleyip görsünler.

Türkiye, tüm yukarıda anılan ve daha da anılabilecek yüzlerce önemli hususun çoğunda genel kabul gören bir düzeye nedense kavuşturulamamış olması nedeniyledir ki, sürekli olarak çeşitli algı operasyonlarının kurbanı haline getirilmektedir. Üstelik algı operasyonlarında başarı sağlama zaman aralığının yıllardan günlere taşınabildiği/çekilebildiği bu bilişim çağı koşullarında, ülkemizin bu tarz operasyonlara karşı daha da korunaklı bir hale getirilebilmesi noktasında yeterince tedbirler alabileceğimiz koşulları oluşturmaktan acizsek vay halimize!.. Hiç unutulmasın ki; seçimlere giderken belli kesimleri üzen, bazı kesimleri endişeye sevk eden ve bazı kesimleri ise daha kazançlı konuma getireceği zannedilen acil torba yasalardan hiç kimse umduğu ölçüde fayda sağlayamayacaktır. 

Türkiye, içerisinden çıkılması pek mümkün görünmeyen bu zafiyetler ile zayıflıkların içerisine düşürülürken, bu duruma fırsat veren yapıyı kim ya da kimler ne zaman inşa etmişlerdir?! Bu sorunun cevabını bulmak ve çıkış yollarını net bir biçimde ortaya koyarak işe başlamak kimlerin görevidir?! Pek tabii olarak, her şeyden önce Türkiye’yi bu perişanlıklardan kurtarmanın imkân ve ihtimali kalmış mıdır, sorusunu sormak ne derece makul kabul edilebilir?! Bence hükümet, seçime gitmeden önce özellikle bu gibi gariplikleri ortadan kaldıracak vaatlerle işe başlamalıdır, kafaların karışmasına neden olan dar zamana sıkıştırılmış torba yasalarla değil!…

Hülâsa Türkiye, 7 Haziran 2015 günü yapılacak olan bir genel seçime giderken mevcut sorunlarını ortadan kaldıran bir toplumsal mutabakat oluşturmadan seçimlere giderse, içerisine çekilmiş olduğu sorunlar yumağının daha sonra ortadan kaldırılması pek mümkün görünmemektedir. Hakikaten çok boyutlu sorunlar yumağı karşısında iyiden iyiye sendelenmekte olan Türkiye, kritik bir seçime giderken, toplumu daha da gerebilecek adımlardan süratle kaçınacağı bir toplumsal mutabakatı ivedilikle gündemine almalıdır. Bunun en pratik yolu TBMM’den geçmektedir. 

Bu bağlamda Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın TBMM Başkanımız ve Sayın Başbakanımızın ortak inisiyatif almaları neticesinde, halen TBMM’de görüşülmekte olan çeşitli torba yasaların derhal rafa kaldırılması ve arkasından da seçim sonrası dönemde nasıl bir Türkiye’nin inşa edilmesi gerektiği noktasında muhalefetle ortak bir mutabakat açıklamasının yapılması ortamına kaçınılmaz derecede muhtaç bir duruma gelmiş bulunmaktadır. Bunun için de başkanlık sistemi başta olmak üzere, tüm değişim, dönüşüm ve yenileşme programlarının birlikte yapılacağı seçimlerden sonraki dönemin nasıl şekillendirilmesi gerektiğinin genel mutabakatı üzerinde yoğunlaşmalı ve daha seçime giderken gereksiz bir kutuplaşma bahanelerine fırsat verilmemelidir. Aksi halde, uzun yıllardan beri Türkiye ve Türk siyasetinin mahkûm edilegeldiği “algı oluşturma sorunu” önümüzdeki seçimlerden sonra da hız kesmeden devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Erbakan Özal Arşivi