Milletvekili Seçimleri Sonrasına Dikkat!
Seçimlere doğru günbegün ilerlenirken, “Türkiye’nin kendisindeki ve jeo-kültürel etki alanındaki/çevresindeki gelişmeler nedeniyle” stratejik önemdeki merkezler ile İslam dünyasının dikkatleri Türkiye üzerinde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, neredeyse tüm dünyanın gözü, kulağı ve hissiyatı Türkiye’de yapılacak olan milletvekili seçimleri ile seçimler sonrasında neler yaşanabileceği üzerine yapılan derin değerlendirmelere kilitlenmiş bulunuyor. Bunu ben kendiliğimden demiyorum; haberler, yorumlar, analizler, tartışmalar ve yoğun ilgiden esinlenerek söylüyorum/yazıyorum.
Madem bu seçim özelinden hareketle Türkiye’nin seçimi ve Türkiye, tüm yönelim ve sonuçlarıyla birlikte hemen tüm önemli merkez ve kesimlerin belki de birinci derecede öncelikli gündemlerinde; öyle ise, hayır ya da şer anlamında, bu seçimler üzerinden büyük hesap ve beklentiler güdülmekte olduğu yönünde bir tahminde bulunmak hiç de abes kaçmayacaktır!.. Ve yine madem, AK Parti’nin kurulduğu 2001 yılından sonra yapılan seçimler ile Türkiye’nin gideceği bu yeni seçimlerin kıyas bile kabul edilemeyeceği üzerinde özellikle fikirler yürütülmektedir; öyle ise, görünen ya da görünmeyen yönüyle, bu seçimleri kesinlikle sadece kendi içimizde yapmadığımız yönündeki iddialarda bulunmak da abesle iştigal olarak değerlendirilemeyecektir!.. O nedenle, seçim süreci ve sonrasıyla ilgili olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, hiç ayrım gözetmeden, hemen herkes ve her kesime büyük sorumluluklar düşmekte olduğunu dillendirmek hiç de hafife alınmamalıdır.
O halde, seçimlere hazırlanmanın ya da güç rekabetine girişmiş olmanın etkisiyle gerçekleştirilmiş ya da gerçekleştirilmekte bulunan kontrol dışı ve parolasız çıkışlar vasıtasıyla neden olunan gerginlik, gerilim, kutuplaşma, kırılma ve restleşmelerin ‘istismara açık’ yönlerinin ivedilikle törpülenerek seçimler sonrasına yönelik sinsi hesap ve hazırlıklar içerisine girmiş bulunan odakların oyunları hiç geciktirilmeden daha şimdiden bozulmalıdır. Bu noktada yine Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, siyasi partilerden sade vatandaşlarımıza kadar hemen herkesin/her kesimin ivedilikle bütün güçleriyle Türkiye’nin birlik, bütünlük, kardeşlik, barış, güven, istikrar ve dayanışma iradesine sahip çıkmaya kararlı olduklarını net bir biçimde göstermelidirler. Zira, tüm menfaat ve hesaplar bir yana, asıl ‘söz konusu olanın’ vatan, millet ve vazgeçilemez derecede öneme haiz diğer kazanımlarımız olduğu artık hiçbir şekilde şüphe götürmez bir biçimde görülmektedir. Bu bariz hakikate rağmen, hâlâ neyin gerilim ve hesaplaşmaları peşinde koşulmaya çalışıldığı hususu hemen herkeste şaşkınlık oluşturmaya devam etmektedir.
Öyle ise, daha fazla zaman geçirilmeden, ülkeyi kontrol edilemeyecek derecede gruplaşmalara sürükleyen restleşmelere bir son verme noktasında, üzerimize düşen görev ve sorumlulukların büyüklüğü oranında bir bilgi ve bilinçle sürece sahip çıkmak zorundayız. Söz konusu görev ve sorumlulukların seçimlere giderkenkileri ile seçimlerden sonrakileri arasında ‘dozaj ve içerik yönü’ itibariyle büyük farklılıklar olmakla birlikte, her iki aşamadaki duruşların birbirlerini tamamlayıcılık özellikleri hiçbir şekilde gözden kaçırılmamalıdır. Daha da açık bir deyişle; seçimlere hazırlık ortamının özel koşulları nedeniyle sergilenmekte olan kontrol ve tahammül dışı söz, tutum, davranış, girişim ve duruşların hem seçim ortamında, hem de seçimlerden sonra muhtemel iç karışıklıklar için ‘kontrol dışı araç’ niteliğinde değerlendirilmemesi için, daha şimdiden herkesin kendi çapında ilgili taraflara uyarılarda bulunması zorunlu hale gelmiştir.
Bu bağlamda, öncelikli olarak şu hatırlatmalarda bulunmak istiyorum:
a) Türkiye’de yaşanmakta olan ve her geçen gün daha da keskinleşmekte olan iç gerilim ve kutuplaşmaların perde gerisinde ‘uluslararası ilişkiler mantığı’ ve küresel güç odaklarının müdahaleleri bulunmaktadır. Açıkçası, ABD Başkanı Obama’nın, Ukrayna’daki olaylarla olan bağlantı ve ilgileriyle alakalı sarf etmiş olduğu sözler bunun şüphe götürmez kanıtıdır.
b) Uluslararası ilişkiler, özünde güç ve çıkar ilişkilerine dayanmaktadır. O nedenle, dış politikaya bağımlı bir hale getirilmiş bulunan içyapının dış politikaya bakan yönünde kesinlikle duygusallıklara, hamasi yaklaşımlara, onarılmaz düşmanlıklara, öç alma anlayışına ve kesin hukuksal kuralların üstünlüğüne mutlak manada itibar edilir anlayışına yer verilmemelidir. Bu gerçeklerden hareketle; içeride karşılaşılmış ve karşılaşılmakta olan sorunlar nedeniyle dış güçleri suçlamak yerine, iz belli etmeden ve farklı sorunların çıkartılmasına fırsat vermeden sorunları içeride çözmenin yolları aranmalıdır. Öyle ise, içeriye ivedilikle bir çekidüzen verilmelidir.
c) Bir zamanlar dünyanın iki süper gücünden birisi olan Sovyetler Birliği’nin (SSCB), birkaç yıl gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde dağılmış olması; ABD ve SSCB’nin doğal müttefiki konumundaki Irak lideri Saddam Hüseyin’in, bizzat bu müttefikleri tarafından, önce kullanılıp daha sonra da tarih sahnesinden silinmesi ve paralelinde ise ülkesinin paramparça edilmiş olması; ABD ve İsrail ile Batı ittifakının en büyük düşmanı konumunda gösterilen İran İslam Cumhuriyeti’nin, son çeyrek asırlık zaman dilimi içerisinde, ABD liderliğindeki koalisyon güçleri tarafından işgal edilerek iç karışıklıklara sürüklenen Irak, Afganistan, Suriye vs gibi ülkelerde tek kazançlı ülke haline getirilmiş olması gibi şaşırtıcı binlerce olayın hepsinin arkasındaki gerçekler dikkate alınarak, Türkiye’nin çevresini kuşatmış ve içerisini karıştırmayı da sürdürmekte olan bunca tehlikeler karşısında çok dikkatli davranılmalıdır. Bunun için de, öncelikle iç gerilim ve kutuplaşmaların derhal ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Sonuç olarak; içerisinde ‘küresel Osmanlı özlemi’ serpilmiş ve artık saklanamaz konuma gelmiş bulunan bu mübarek vatanın evlatları ile jeo-kültürel bağlantı alanları üzerindeki sinsi oyunları bertaraf edebilmek için, önce ‘içte birlik’ sağlamak zorunda olduğumuz hakikati hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Bu bağlamda, 7 Haziran 2015 seçimleri beklenmeden, önde gelen güçler ve kesimlerle, derhal bir ‘milli mutabakat metni’ oluşturularak önümüzdeki milletvekili seçimlerinden sonraki muhtemel olumsuzluklara karşı gerekli tedbirler alınmalıdır. Geç kalınması halinde, korkarım ki, son pişmanlık fayda vermeyebilir. Öyle ise, lütfen ülkemiz ve milletimizin ulvi menfaatlerinin risk altına girmiş olduğu şüphelerinin yaygınlaşmaya başladığı bu ortamda ‘şahsi çıkar’ hesaplarını ikinci plana atmaktan kaçınmayalım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.