Vahdet Olmayınca Böyle Oluyor!
Değerli okuyucularımız, gazeteniz Vahdet yayıncılıkta 5. ayını geride bıraktı, 6. ayına girdi. Daha dün gibi. Vakit ne de hızlı tükeniyor. Tıpkı ömür gibi. Şu 3 günlük imtihan dünyasında eğer ardımızdan rahmet okutacak işler yaparsak ne mutlu bize. Gerisi beyhude.
Şükürler olsun Türkiye’nin en genç ekibinin çıkardığı bu en genç gazete medya dünyasında önemli bir yer tuttu, önemli bir boşluğu doldurdu. Her gün ilk çıktığı günkü heyecan ve azimle hazırlanan Vahdet, “müjdeleyen nefret ettirmeyen” mesajlarıyla 10 binlerce insana ulaşıyor. Hayra motor, şerre fren olma misyonuyla yolunda hızla ilerliyor. Çıkış gayesine uygun biçimde çok önemli sonuçlar alıyor.
Alınan onlarca ciddi sonuçlardan sadece birkaç tanesine burada yer vermekte yarar görüyoruz.
Değerli okuyucularımız,
Eğer Vahdet olmasaydı geçen ay İstanbul’da henüz 13-14 yaşındaki o tertemiz yavrularımızın ahlâkları son 7 yılda olduğu gibi gazino ve pavyon dansözlerinin kılavuzluğunda haftalarca süren dans yarışmasında kirletilecekti.
Eğer Vahdet olmasaydı, devletin savcısını katleden, Mehmetçiğe kurşun sıkan, teröristleri kahraman gibi gösteren PKK belgeseli bugün değişik platformlarda sahneleniyor olacaktı.
Eğer Vahdet olmasaydı devlet üniversitesinde açılan PKK ve DHKP-C odalarında illegal eylemler sürdürülecek şehitlerimizin kemikleri sızlatılacaktı.
Eğer Vahdet olmasaydı namus düşmanları idari konumunu da kullanarak, devlet dairesinde birilerini taciz etmeye devam edecekti.
Eğer Vahdet olmasaydı, Başkent’in göbeğinde iki okul arasında açılan “Öküz Bar”ı gören, duyan bir tek yetkili olur muydu?
Eğer Vahdet olmasaydı, eminim ki hepinizi ürküten AÜ Siyasal’daki o alkol görüntüleri sıradanlaşıp, bilim yuvası olması gereken güzide bir üniversitemizde meyhaneleri aratmayan ortamlar oluşturulmaya devam edilecekti.
Eğer Vahdet olmasaydı daha önce Cumhurbaşkanımızın da dikkat çektiği terör örgütlerine sağladığı destekle bilinen Alman Ebert Vakfı, devlet üniversitesinde birlik ve bütünlüğümüzü dinamitleyecek, devletimizin altını oyacak bölücü sempozyumunu İstanbul’un göbeğinde gerçekleştirecekti.
Değerli okuyucularımız, hiç şüpheniz olmasın ‘emrolunduğumuz gibi dosdoğru olup” çıkış gayemizden milim dahi sapmadan kararlı yayıncılığımızı sürdüreceğiz.
Bizim bir derdimiz var: Davamız.
Dili, rengi, ırkı ne olursa olsun fark etmez. Dünyanın en ücra köşesindeki Müslüman kardeşimizin derdi bizim derdimiz.
Karınca misali kader dairesinde bize çizilen çizgide ilerleyeceğiz, durmadan çalışacağız.
Yaşı 80’i aşmış Ebü Eyyüb el-Ensâri Hazretlerini, Medine’den binlerce kilometre uzaktaki İstanbul surları önüne getiren mefkure neydi acaba?
Zor şartlar altında koalisyona mahkum biçimde hükümet kurabilen rahmetli Erbakan Hocamızı ilk icraat olarak D-8’i kurmaya zorlayan hangi ferasetti acaba?
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e “Müslüman aleyhine söz söyleyemem” dedirten hangi ideolojiydi acaba?
Bunları gençlerimize yeteri kadar anlatabiliyor muyuz?
Birlik ve bütünlük şuurunu, vahdet mefkuresini, kardeşlik bilincini genç dimağlara yerleştirebiliyor muyuz?
O kadar çok derdimiz var ki…
Eğer birlik, bütünlük, vahdet şuuru olsaydı; dünyanın en zengin yeraltı ve yer üstü zenginliklerini bünyesinde barındıran İslam dünyası, bugün fakru zaruret ve sefalet içerisinde yüzer miydi?
Eğer cennet Mekan Abdülhamit Han’ın idealindeki vahdeti gerçekleştirebilseydik; seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi darbe ile devrilip zindana atılarak idam cezasına çarptırılabilir miydi?
Eğer Müslümanlar arasında Vahdet olsaydı Bangladeş‘te yüz binlerce insanın gönlünde taht kurmuş Cemaat-i İslami Lideri Abdulkadir Molla darağacına gönderilebilir miydi?
Mısır, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Somali, Yemen, Libya ve Suriye bu halde olur; bölücü terör örgütü PKK bu denli pervasızlaşabilir miydi?
Ülkemizde irili ufaklı 40’a yakın ulusal gazete var. Dün manşetlere baktık. Sadece 5 gazetemiz Mursi’ye verilen idam cezasını manşet ya da sürmanşetine taşımıştı.
Geriye kalanlar ise ilk sayfalarının kıyısından, köşesinden görmeyi tercih etmişler Mursi’yi.
Suriye’nin helikopterinin düşürülmesi Mursi’nin cunta tarafından idama çarptırılmasından daha geniş yer tutmuş gazetelerimizde…
Değerli okuyucular, biz nasıl bu hale geldik şaşmamak elde değil.
Suriye daha önce bizim uçağımızı düşürdü. Sonra biz de onların uçağını düşürdük. Hem de birkaç kere. Önceki gün yine bir helikopterlerini daha düşürdük. Sınırımızı ihlal eden her hareket elbette karşılık bulur. Ancak bu sevinç çığlığı attıracak bir sonuç değil ki…
Mursi’yi görmediler diye elbette batıyı eleştireceğiz. Küfür tek millettir. Batı tıynetini sergiliyor. Kendinden bekleneni yapıyor.
Ya biz?
Yakışıyor mu bu duyarsızlık?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.