Kâinat Kitabı
Hayatımızda en çok önemsediklerimiz üzerimizde etkisi bulunanlardır. Anne, baba, öğretmen, toplum içinde bir usta, mahalle cami imamı, ilk arkadaş, ilk dost, ilk okuduğumuz kitap ya da bir şair, yazar, ressam, müzisyen, ilk sevgili, ilk aşk hep unutulmazlar arasında yer alır. Bir ağabey belki de bir abla hep önemlidir.
İnsan, öğrenmeye başladığı andan itibaren birilerini çok sever ve etkisi bir ömür sürer. Kitaplarda, insan hayatında aynen böyledir. Bir kitap okudum hayatım değişti. Bir sohbete gittim hayatımın dönüm noktası oydu. Bir şairle tanıştım, iyi ki ona rastlamışım. İlk şiirimi bir şaire gösterdiğimdeki heyecanım, hayatımda ki şiirin varlığına işaretti. Kitaplarla olan ünsiyetimiz semavi dinlere mensup oluşumuzdandır da. İslam’ın ilk emri olan “İkra’= oku, seni yaratan Rabbin adıyla” diye başlayınca yüzyıllar boyu insanlığa yol göstermiş bir medeniyetin varlığı da elbette ki ilimle, irfanla, sanatla, edebiyatla ve şiirle olur. Bunlarsız medeniyet olmaz. Bizim medeniyetimizin bir adı da “şiir medeniyetidir”.
Kitap, bizimi için hayat ölçüsüdür, yol göstericidir. Hedefe ulaşmamızın unsurlarını içinde barındırır. Neşemizi, sevincimizi, hüznümüzü, bilincimizi, kavgamızı, mücadelemizi, istikametimizi gösterir bize. Cennetin ve cehennemin yol haritası kitaplarda gizlidir. Kitap, eşyadan itibaren, hayatın bütününde dokunduğumuz ve gördüğümüz, bütün mevsimlerin değişen ve dönüşen her alnında varlığını gördüğümüz ve bildiğimiz unsurları içinde barındırır. Bilmediklerimizi öğretir. Bildiklerimizi onaylar ve yeni alanların varlığından da haberdar eder.
Çocukluk yıllarımda aldığım en büyük armağan babamın bana getirdiği kitaplardı. Bir süredir benden dokunmamı bekleyen, onlara sıcacık bakışlarımla sayfaları arasında ünsiyet oluşturmamı gözleyen epey kitaplarım oluştu. “Asır” kitaplarında tazecik okumalar için hazırlanmış olan “Mızraklı İlmihal” gençliğin el kitabı olabilecek bir ekip çalışmasıdır. Kitabın ilk sayfasında şöyle soruyor; “Bilir misin “ilmihal” nedir? Ölüm ile ilim etmeyenin elem ile hal olmasıdır” diyerek başlıyor. Prof. Dr. Mustafa Özel, Ömer Özdemir, Ömer Gökalp ve Süleyman Doğan’dan oluşan bir ekip hazırlamış. “Asır”ın kitapları bizim liseli yıllarımızda var olan 1970’li yılları anımsatıyor. Günü takip etmeli yayınevi diye düşünüyorum. “Canım Kardeşim Recep’e iki cihan saadeti” dilekleriyle diye imzalamışÖmer Özdemir kitabı. Evet, Ortaokul, lise ve Kuran Kursu öğrencileri dahası bütün gençliğin okumasında yarar gördüğüm bir eser bu. “Allah’ın bütün peygamberler aracılığıyla gönderdiği dinin adı “İslam”dır. İslam, inananları hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğa ulaştıracak dindir….” diye sürüyor kitap. Aynı yayınevinden yine Ömer Özdemir’in armağanı olan ve adıma imzaladığı ikinci kitap ise “Peygamber Efendimiz-Binlerce selam olsun” Ahmet Cevdet Paşa’ya aittir. 19. Yüzyılın en önemli devlet adamlarından birisi olan Ahmet Cevdet Paşa, bilim adamı, tarihçi, hukukçu ve şairdir.
“Mecelle”yi Rahmetli Prof. Dr. Osman Öztürk hocamın kaleminden okuduk. İki asırdır İslam coğrafyasından “Mecelle” İslam Hukuku alanında yeri doldurulamayan bir disiplin ile şer’i prensiplere bağlı kalarak yazılmış bir eserdir. Döneminde birçok Bakanlıkları yürütmüş bir ilim adamımızdır. “Tarihi Cevdet” on iki ciltlik bir eserdir. Dönemin resmi tarihçisi olmasıyla siyasi analizlerini kaleme aldığı “Tezakiri Cevdet” önemlidir. Unutulmamalıdır ki Türkçemizin ilk dil bilgisi kurallarını yazan ve kitaplaştıran “Kavaidi Osmaniyye” isimli eseriyle de ufuklar açandır. “Kısası Enbiya” rahmetli babamın kütüphanesinde baş eserlerdendi. Çok okumlar yaptığımızı hatırlarım. Peygamber kıssaları ve İslam tarihi konusunda da yazar oldukça velut eserler üretmiştir. İlk kadın romancımız kabul edilen Fatma Aliye Hanım’ın babası da Lofçalı Ahmet Cevdet Paşa’dır. “Peygamber Efendimiz” böyle bir yazarın kaleminden anlatılmış eserlerdendir. Yeni yetişmekte olan bütün milletimizin evlatlarının okumasında yarar gördüğüm bir çabadır. Ömer Özdemir ve Ömer Gökalp’i çabaları için değerlerimiz adına müteşekkirim.
Sırada ki eser ise; “Erdemli Toplumun İnşası” Doç. Dr. Şahin Güven hocaya ait. 11 Kasım 2014 yılında adıma “Muhterem Ağabeyim Recep Garip Bey’e dareyn saadetleri dilerim” diyerek imzalamıştı. Hucurat Suresinin tefsiridir. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde görev yapıyor. Mısır el Ezherde lisans yapmış Şahin hocam. Takdim yazısını Prof. Dr. M. Zeki Duman’dan okuyoruz. Söze şöyle başlıyor; “Kuranı kerim, Allah kelamıdır. Arş’tan arza uzatılmış sağlam bir ip; tutanan hiçbir eli, asla boşta bırakmayan kopmaz bir kulptur. O tüm insanlar ve bilhassa muttakiler için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur. Ona uyan iki cihanda da gerçek başarıya ulaşır..” “İnsanlara dura dura okuyasın diye Biz o Kuranı bölümlere (ayet ve surelere) ayırdık ve peyderpey indirdik” İsra 106. Ayeti kerime böyle. Hucurat suresinin tefsiri geleneksel sureler tefsirine yeni bir alan açıyor kuşkusuz. Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks. Hazretlerinin) Fatiha ve Bakara Suresi Tefsirini de hatırlıyorum. “Hucurat suresi toplam on sekiz ayetten ibarettir.
Surede genel itibariyle adabı muaşeretten söz edilmektedir. Kesinlikle bu gün en çok da ihtiyacımız olan şeydir edep ve terbiye usulleri. Yüzyılların içinden beslenerek gelir davranışlar, gelenekler. İslam kültürü, coğrafyada var olan insanlarımızı böyle eğitmiştir. Şahin Güven hoca, Melikgazi Kayseri de yazmış kitabına önsözü. Şehrin mukimlerinden birisidir. Öz sözde şöyle söylüyor; “Kur’an, surelere, surelerin de pasajlara ayrılarak okunması, İlahi vahyi daha iyi anlamayı, özümsemeyi ve insanların hem bireysel hem de toplumsal hayatlarında uygulanabilir olmayı kolaylaştırmaktadır… Oysa insanların inançları hiçbir zaman sadece kendilerini ilgilendiren kişisel bir konu değildir.
Çünkü inanç denen şey, sadece ona inanan kişiyi değil, aynı zamanda içinde yaşadığı toplumu da ilgilendiren ve ahlaki sonuçları olan bir eylem türüdür…” Kitap, anlatımı, dili ve getirdiği açılımlar itibariyle okunulması icap ediyor. Her evde Hucurat suresinin iyi anlaşılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü insan davranışları, bireysel değil toplumsal bir hafızdadır. Şahin Güven, bunu yapmayı denemiştir.
“Yeni Edebiyat Yaprağı” 7 ve 8. sayılar (yani kasım –aralık, ocak-şubat) elimde. 4.sü geçekleştirilen Malatya Anadolu Kitap Fuarında bana takdim edildi. Uzun yıllar öncesine dayanır Ali Haydar Tuğkardeşimle beraberliğimiz. Yıllardır görüşmesek de hep bildik, takip ettik birbirimizi, yapıp ettiklerimizi. Şiiri, dergiciliği, yazıyı ve kitabı önemsedik. Kitaplara iman etmenin bir gereğiydi önemsememiz. Dergiyi daha öncede alıp okumuştum. Malatya Kitap Fuarına bu sene 260 Yazar katılmış. Yetkililere Anadolu Yazarlar Kurultayı yapalım önümüzdeki yıl diye teklif ettim. Sadettin Kaplan, Ebubekir Subaşı, Mine İzgi, Sevda Kıdeyş, Serkan Durmuş ve bendeniz de Paradoks-Türdav ve Çelik stantlarındaydık. Yazarlardan Yusuf Asal, Erol Afşin ve Ömer Faruk Hüsmüllü ile de birlikteydik. Kahramanmaraş’ta bir direniş öyküsüyle çıkıyor hissi bende hâkim. Bütün Anadolu’da yayınlanan dergiler hatta İstanbul’da yayınlanan kültür, sanat, şiir dergilerinin durumu da pek farklı değildir. Hamisi yoktur. Dernek dergilerine benzemez. Ücretsiz dağıtılmaz, toptancılık yapılmaz kültür sanat dergiciliği. Şairlerin cebindeki son kuruşla çıkar dergiler, açlık pahasına okuyucusuna ulaşır, yürekle, emekle ulaşır. Emek kutsaldır ve alın teridir onu kutsal kılan. Kimsesizlik içinde varlık mücadelesi bir aşk ile sürer ve gider. Buna sebeptir ki şiirin hep canlı durması, heyecanlı durması, başı dik durması, şairinin özgürlüğüne canını feda edecek düzeyde durması, hasbi ve yalnızca bir ödev bilinciyle yapılıyor olması kutsal bir anlam taşır. Aboneyle yaşar dergilerimiz. Okuyucusunu kendisi bulur, yazarını kendisi yetiştirir. Dergiler, devrinin yağmuru, baharı, şimşeği ve gök gürültüsüdür.
Edebiyat Yaprağı’nın 7.sayının “Esselam”ın da “yedinci sayımızdayız şükürler olsun” diye söze giriyor. İlerleyen satırlarda ise; “Öyle bir çağ ki, “sapla samanın karıştığı, Maraş deyimiyle “Batmanın çağıla karıştığı”, Çağılın her taşının “batman” olduğu bir çağın içinde boğuluyoruz. Emanet kimlikler cüzdanımızda..” Ali Haydar Tuğ’un yönetiminde “Edebiyat Yaprağı”nın kapakları da dikkat çekici. 7. Sayının kapağında rahmetli Yedi Bilge’den “Yedi Güzel Adam”dan biri olan Alaeddin Özdenören’in bir beyti yerleştirilmiş;
“Çekilince kalbimin suları
Geriye senden başka ne kalır” diyor. Otur şimdi Alaeddin Özdenören dersi yap. Özdenören şiiri özel bir şiirdir. Üzerinde durulması, çalışılması, etütler yapılması, geriye dönük okumalar gerçekleştirilmesi, felsefe ve mantık bilinmesi icap eder. Türk Dili bölümü hocalarının mutlaka doktora çalışmaları yaptırması gerektiğini düşünürüm. 8. Sayının kapağınaysa rahmetli Mehmet Akif İnanmısraları yerleşmiş;
“Soyundum çileye dönmemesine
Bilendim ışıktan gözyaşlarıyla
Acılar umudu buldurur bize
Bir zırha büründüm bu çağa karşı”.
Akif İnan şiiri de heceyi bize taşıyan şiirlerdir. İçi dolu olan, düşüncesi ağır olan, hayatı şuurla yaşamanın anlatısı olan, gayesi, derdi, sevdası, çilesi, aşkı olan şiirlerdir. Mutlaka bu iki şairi özel kılan yanlarla yan yana duran ve ayrılan yanlar da yok değildir. Dergide isimleri geçen bütün kalemleri yazamadığım için bağışlanmayı dileyerek; “Ali Haydar Tuğ, Yasin Mortaş, Mehmet Gemci, Celal Ağyar, Murat Soyak, İnci Okumuş, Abdurrahman Adıyan, Talip Işık, İbrahim Eryiğit, Davut Güner, Arif Eren (arka kapaktaki yeriyle), Harika Ufuk, Ali Kemal Naçaroğlu, Mehtap Altan, Nur Zelal Ceylangibi isimler dikkat çekiyor. Kadim dost Ali Haydar Tuğ’un yıllardan sonra kucaklaşmamızı sağlayan unsurun yalnızca, yazıya, şiire, dergiciliğe, kardeşliğe, inanca dayandığını ve Alemara ve Yeni Sıladergilerini iyi ki o günlerde çıkararak anılarımızı güçlendirdiği için Rabbime şükrediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.