Büyük Doğuların, Sebülürreşadların Yolunda…
Seçimlere 2 haftadan daha az bir süre kaldı.
İlkelerimiz, değerlerimiz ve davamıza sadık, habercilikte önde bir gazete okumaya devam ediyorsunuz. Kervan yürüyor…
Geçen hafta editör yazısında onlarca örnek verdik. Müjdeleyen nefret ettirmeyen diliyle Vahdet, hayra motor şerre fren olmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz gün İnegöl’deki kiliseli-sinagoglu AVM yönetimi, haberlerimiz ve köşe yazılarımız üzerine yeni bir karar aldı. Mağazalarında bulunan kilise ve sinagogu kapattılar.
Bunun üzerine Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki bölücü konferansın Vahdet’in haberi üzerine iptal edilmesi karşısında “Toplantılar için artık Vahdet’ten izin mi alacağız?” diye yakınan Cumhuriyet gibi Hebdocu gazeteler koro halinde Vahdet’e saldırdılar.
Değerli okuyucular, gün geçmiyor ki; PKK yandaşı Birgün, Evrensel, Özgür Gündem gibi sözde gazetelerin hedefi haline gelmeyelim.
Ne gam… Onlar saldırdığına göre demek ki biz doğru yoldayız…
Gücümüzün yettiği, Rabbimizin imkan verdiği kadarıyla Büyük Doğuların, Sebülürreşadların yolundan yürümeye devam edeceğiz.
Bugün Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ölümünün 32. Yıldönümü. Üstad ardında miras olarak ne büyük servetler ne de yüklü gayrimenkuller bırakmadı. Ama milyonları peşinden sürükleyen kutlu bir fikriyat; eşsiz, emsalsiz eserler bıraktı.
Hayatını gelecek nesillere adayan Üstad, “Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamdetme makamında” oldu.
Yokluk içerisinde ömür süren Mehmet Akif’in de, Osman Yüksel Serdengeçti’nin de, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin de, Said Nursi’nin de, Abdürrahim Karakoç’un da servetleri yoktu. Fakat uğruna gözlerini daldan budaktan esirgemedikleri bir davaları, geriye büyük bir ümitle bıraktıkları genç nesilleri vardı. Dünyalık servet, makam, mevki karşısında eğilmediler, bükülmediler. Hayatları boyunca korku nedir bilmediler. Çıkar hesabı yapmadılar. Bu dünyadan göçerken kendilerine bir kefeni dahi çok gördüler ama tarihe yön verdiler.
Geçen yıl bir araya geldiğimiz Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki anlattı. Ankara’ya Osman Yüksel Serdengeçti hatırasına bir kültür evi inşa etmişler. Başkan mekana kültürel eserler dışında Serdengeçti’den geriye kalan birkaç eşyayı da hatıra olarak koymak istemiş ve yakınlarıyla temasa geçmiş. Serdengeçti’nin yeğeni “Başkanım vefat ettiğinde pijamasının dışında hiçbir şeyi yoktu ki…” demiş. İnsanın duygulanmaması elde değil… Tıpkı yazdığı İstiklal Marşı karşılığında çiftlikler kuracak serveti reddeden Mehmet Akif Ersoy’un kışın giyecek pardösüsü olmayıp, arkadaşı Baytar Şefik’ten ödünç pardösü isteyişi gibi…
Ankara Sincan Fatih’te her bayram ziyaretine gittiğim Abdürrahim ağabeyin evi de Serdengeçti’nin evinden farklı değildi… Ama gönlü yüce dağlar kadar yüksek, okyanuslar kadar engin ve zengindi.
Siyasi hareketleri içerisinde yer aldığı Başbuğ Türkeş’in karşısında da, Muhsin Başkan’ın karşısında da, Erbakan hocanın karşısında da sözünü esirgemediğini, hak bildiği doğruları söylemekten çekinmediğini anlattığı hatıralardan anlardık.
Onun için bu dava adamlarının her birisi bu gün Üstad olarak minnet ve şükranla yad ediliyor, dost da düşman da takdirle karşılıyor, arkalarından rahmet ve hayır dualar okunuyor.
Eğer bugün bizler de bir nebze de olsa dava şuuruyla, mefkure bilinciyle gazete çıkartıyorsak; hiç şüpheniz olmasın, o dev isimlerin sayesindedir. Allah onlardan razı olsun, mekanları cennet olsun… Borcumuzu ödeyebilmemiz hiçbir şekilde mümkün değil lakin onların yolundan ilerleyebilirsek, onlara layık olabilirsek ne mutlu bize…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.